Çok yakında bu muhteşem tapınakta güneşin doğuşunu izliyor olacağız.....Ve bir hayal daha gerçekleşmiş olacak....
29 Temmuz 2013 Pazartesi
16 Temmuz 2013 Salı
Ayşegül Seyahatte...
Şimdiki çocuklar ne kadar okuyor bilmiyorum ama benim yaşımdakiler için Ayşegül kitapları çok önemlidir, biz onlarla büyüdük...Hele benim adaşım olduğu için benim için yeri bambaşkaydı..Daha ilkokula gitmeden, okumayı öğrenmeden Ayşegül ve köpeği Fındık'ın bütün maceralarını ezberlemiştim..O zamanlar yani 60'lar sonu Türkiyesinde trene binmek seyahat etmekti...İşte Ayşegül'ün trenle yaptığı bir seyahat vardı ki neredeyse bugünde 45 yıl sonra, o kitabın resimleri sayfa sayfa aklımda...
Sonra büyüdüm ve aynen o Ayşegül gibi bende seyahat etmeye başladım...Uçakla, trenle, gemiyle, otobüsle,arabayla ne bulursam dünyanın dört tarafında param ve zamanım el verdiğince dolandım durdum..
Sonra bir gün baktım birileri blog diye bir şey yazıyor...Çok hoşuma gitti ve bende oturdum hemen seyahatlerimi yazmaya başladım..Bloğumun adını mavilimon koydum ve sanırım Türkiye'deki ilk seyahat bloglarından biri oldu..İşte şimdi mavilimon, benim çok sevdiğim, her seyahat öncesi mutlaka danıştığım pek çok seyahat blogu ile beraber bir yarışmada..
Bu sıralar boş bir zamanınızda www.seyahatbloglari.com adresini ziyaret edip, sizi oturduğunuz yerden dünyanın dört köşesinde dolaştıracak gezginlere bir göz atarsanız hiç pişman olmazsınız...Bu arada seyahatinizden memnun kalırsanız mavilimon'a yada beğendiğiniz bir başka bloğa oy vermeyi ihmal etmezsiniz değil mi?? Hadi bakalım şimdiden yolunuz açık olsun, iyi seyahatler...
14 Temmuz 2013 Pazar
Tarudant - Fas'ın gizli hazinesi(ymiş)
Fas’ın çöl kenti Ourzazate sonrası hedefimiz okyanus
kıyısındaki Suveyra..Ancak yolda Tarudant’a uğramak istediğimiz için bugün
oldukça uzun bir yol yapacağız..
Sahile doğru uzanan yol, çöl manzaralı, fazla trafiğin
olmadığı rahat bir yol, ancak yüksek bölgelerden geçtikçe bulutların içine
giriyoruz. Pus ve sis bazen ilerlemeyi zorlaştırıyor. Bu yolda yine benzin
istasyonu çok az ancak büyük şehirlere yakın bulunabiliyor…
Tarudant’dan aslında bir arkadaşımızın bize Fas hakkında
yabancı seyahat dergilerinden kesip verdiği makaleler dolayısıyla haberimiz
oldu. Yazar Anthony Sattin’in son derece romantik bir dille kaleme aldığı, çoğu
insanın bilmediği, bilenlerinde aman bozulur Marakeş’e benzer diye
kalabalıkların gelmesini istemediği ve Fas’daki gizli hazine dediği kente tüm
bunları okuduktan sonra gitmeden olmazdı..
Tarudant Kuzey Afrika’daki en verimli vadilerden biri olan
Souss vadisinin başkenti. Gerçekten de şehre girmeden yolun iki tarafında uzanan
yemyeşil, bakımlı meyve bahçelerinin arasından geçiyoruz..Şehir küçük Marakeş
olarak biliniyor ve aslında büyük kardeşi gibi eski bir tarihe ve
kilometrelerce uzanan kırmızı topraktan yapılmış şehir surlarına sahip..Marakeş,
Fes ve hatta Suveyra ile kıyaslandığında burada aslında görecek çok fazla bir
şey yok. Eski bir tarihe sahip olmasına rağmen 1687 tarihinde Mevlay İsmail kenti
tamamen yerle bir ettiği ve sonrasında da uzun süre ihmal edildiği için kalan
tarihi bir eser olmamış.Ancak kimi kısımları 18. yüzyıldan kalma, 8 kilometreye ulaştığı söylenen surları, belki de
vadideki parlak ışığın etkisiyle çok ama çok güzel görünüyorlar..
Sattin’in makalesinden anladığım kadarıyla kentte bulunan Kuzey
Afrika’daki en pahalı ve en lüks otellerden biri olan La Gazella d’Or, meraklı
gözlerden uzakta tatil yapmak isteyen ünlüler ve Fransız Cumhurbaşkanlarınca
tercih edilen bir tatil yeri..
Şehrin surlarındaki kapılarından birinden içeriye dalıyoruz,
amacımız souklara ve meydana ulaşmak, ama Fas’ın tüm eski kentlerinde olduğu
gibi araba ile bunu kendi başımıza yapabilmemiz çok zor. Mecburen yine pazarlık
başlıyor..Daha önceki yazılarımda da yazdığım gibi Fas’lılar ne zaman bir
yabancı görseler, gözlerinden adeta dolar ve euro işaretleri fışkırarak size
doğru koşmaya başlıyorlar..Son derece rahatsız edici olan bu duruma ne kadar
kızsanız da yapacak bir şey yok..Bisikletli bir adamla mutat pazarlığımızı
yapıyoruz ve o önde biz arkada daracık sokakları geçerek meydana ulaşıyor ve
arabayı park ediyoruz.
Tarudant’da Berberi Pazarı ve Arap Pazarı diye iki ayrı
çarşı var. Egzotik adıyla Berberi Pazarı çok şeyler vaat etse de içinde ucuz
Çin malı vırtı zırtı satan dükkanlardan başka hiçbir şey yok.Büyük bir hayal
kırıklığı. Arap Pazarı daha iyi ve daha çok zanaatkarların küçük küçük
dükkanları bulunuyor. Çok güzel terlik üreticileri var ve fiyatlarda Marakeş’den
sonra çok ucuz..
Daha sonra meydandaki en güzel ve en kalabalık görünen restaurant’a
oturuyoruz. Durum çok iç açıcı olmadığı için ne kadar kötü yapabilirler ki diye
sadece omlet ve patates kızartması istiyoruz ama bu yine de Fas’daki en kötü
yemeği yememize engel olmuyor. Tajin kabında pişirilen omlet, bir parmak yağ
içinde yüzüyor. Çatalla bir şeyler didiklemeye çalışırken bir taraftanda bize
saldıran sineklerle boğuşuyoruz..Berbat bir durum, yapacak fazla bir şey yok ve
bizde, ne diye yolu uzatıp da buraya
geldik ki diye söylene söylene kentten ayrılıyoruz…
Doğrusunu söylemek gerekirse seyahatimiz sonrasında biri
Wall Street Journal’ın hafta sonu ekinde, diğeride yine ünlü bir yabancı
seyahat dergisinde Tarudant’ı anlata anlata bitiremiyen iki yazı daha
okudum..Bu kentin böylesine pazarlanması beni şaşırtsa da aslında artık satır
aralarını okumayı bildiğim için hedef kitleyi de tahmin etmek hiç zor olmadı..Özellikle
de harika fotoğrafların çoğunun otellerin içinden çekildiğini fark edince…Sonuçta
eğer çok çok paranız varsa, pek çok Avrupalı ve Amerikalı zenginin hatta devrik
İran imparatoriçesi Farah Diba’nın da ev
aldığı ve dışa kapalı bir grup olarak yaşadıkları bu kente gelip, ultra fiyatlı
bir iki otelinden birinde kalıp, dışarı çok fazla çıkmayıp özel bir deneyim
yaşayabilirsiniz sanırım..Ama şimdilik , bizim gibi buraların bir
gecelik otel fiyatına, neredeyse 10 günlük Fas turu çıkaran gezgin
türlerindenseniz uzak durmakta fayda
var..
Yazı: Ayşegül Erzincanoğlu
Fotoğraflar: Ayşegül & Behçet Erzincanoğlu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)