Ünlü Java tapınakları ve özelliklede Borobudur uzun yılların
hayaliydi. Yogyakarta’ya ulaştığımızda aslında orijinal planımız güneşin
doğuşunu Borobodur tapınağından izlemekti, ancak uzun yoldan ve erken
kalkmalardan öylesine yorgunduk ki, bu programdan vaz geçip yola makul bir
saatte çıktık.
İlk durağımız aslında benim için Endonezya gezimizin ana
nedeni Borobodur oldu.Dünyanın en büyük Budist tapınaklarından biri olan
Borobudur 730- 790 yılları arasında
Sanjaya imparatorluğu zamanında üç teraslı bir Hindu tapınağı olarak başlanmış
ancak bitirilememiş.Bugünkü formu ortaya çıkaran ana yapım aşaması ise Budist Sailendras
hanedanlığı sırasında 795-820 yılları arasında sürmüş.
Tapınak aslında büyük bir Budist mandalası şeklinde
düzenlenmiş. Kare planlı alt teras
sıradan insanların yaşadığı dünyayı, yine kare planlı orta beş teras tanrısal
dünyayı sembolize ederken, yuvarlak planlı en üst üç teras ise nirvanayı ve
şeklin olmadığı ruhani dünyayı sembolize ediyor.
Borobodur ve diğer tapınaklara girişte saygı unsuru olarak
kadınlarda, erkeklerde bellerine sarong bağlıyorlar. Eğer yanınızda yoksa
girişte size bir tane veriyorlar.
Aslında gezi yazılarımda çok fazla mimari, tarihsel ve
teknik detaylara girmemeye çalışırım..Ama bu kez beni affedin çünkü bu
tapınaklar beni çok heyecanlandırdı.
Okuduğum kitaplardaki bir başka ayrıntıda Saliendra hanedanlığı
Khmerler’de önce Kamboçya’yı yönettiği için bu yapının muhteşem Ankgor
tapınaklarını etkilemiş olması ve benzer artistik bir estetik sergilemeleri.
Borobodur ve Angkor’daki favori tapınağım Bayon arasında yaklaşık 400 yıl
olmasına rağmen her iki tapınak arasında ciddi benzerlikler bulmak mümkündür..
Ama merak etmeyin bu iki tapınağın karşılaştırmasını burada yapacak değilim.
Merak edenlere ayrıca yazarım..Ancak Uzakdoğu sevdalıları bu iki tapınağa daha
bir dikkatli bakın derim..
Borobodur’un girişi ve çıkışıda çok karışık, özellikle
çıkışta ne kadar satıcı varsa, yol sizi dolandıra dolandıra onların önünden
geçirmeden dışarıya çıkmanıza izin vermiyor..Girişte ise tapınak ağaçların
arasından size kendini hemen göstermediği için, ne yöne gideceğinizi bilemeden
biraz afallıyorsunuz..
Borobodur’dan sonra yaklaşık yarım saat uzaklıktaki
Prambanan’a doğru yola çıktık
Java adasında hüküm süren her imparatorluk ardında çok
zengin ve farklı bir tapınak kültürü bırakmış. Java’daki tüm arkeolojik taş
yapılar 730-929 yıllarından kalma. Borobudur ve Prambanan’da tüm Endonezya’da o
yıllardan kalan en eski örnekler. Daha öncekiler ağaçtan yapıldığı için
günümüze ulaşamamış.
Hindu Sanjaya hanedanlığı tarafından 850-856 yılları arası
inşa edilen Prambanan, tahminen yeni güçlenen Hindu hanedanın, Borobodur’a
karşı yapılaşması. Dikey olarak yükselen tapınağın formunu Hindu kozmolojisi
oluşturuyor..
Prambanan aslında üç ayrı tanrıya adanmış, üç ayrı
tapınaktan oluşuyor. Bu üç ayrı tapınak dışında tarihsel olarak amaçları bilinmeyen
iki ayrı yapıda bu tapınak kompleksini tamamlıyor.
Merkezde ve 47 m. ile en yüksek olan tapınak Şiva’ya adanmış
ve içinde Şiva heykeli bulunuyor. 37 m. yükseklikte olan diğer iki tapınakta
Brahma ve Vişnu’ya adanmış.
Borobodur’a göre daha büyük taş parçalara yapılan
rölyeflerde genellikle Ramayana destanı anlatılıyor. Borobodur’daki rölyefler
gündelik hayattan yada Buddha’nın hayatından kesitler gösterirken,
Prambanan’dakiler daha çok tarihsel savaş sahnelerine ayrılmış..
Burada da yine Borobodur’daki gibi sarongları taktık ve
hatta restorasyon çalışmaları süren bir tapınağa girerken kafamıza yeşil
beretleri de takınca birer garip moda ikonundan farkımız kalmadı.
Artık tam öğle saatlerinde hava sıcaklığı bizi iyice yorsa
da görmek istediğimiz bir diğer tapınağa Sewu’ya doğru yürümeye başladık.
Prambanan aslında içinde başka başka tapınaklarda olan kocaman bir arkeolojik park. Gördüğümüz
bazıları çok küçük ve sanki hiç kazı yapılmamış gibi..
Bizim merak ettiğimiz ve ulaşmak için bayağı yürüdüğümüz
Sewu’da çok ilginç kalıntılar olmasına rağmen, içeriye girmeye izin yoktu. Sadece
dışarıdan bakabildik. Kaderin cilveleri hep böyle anlarda ortaya çıkar ya, işte
bizde tam en sona geldiğimizde bu çok büyük arkeolojik park’ta bisiklet
kiralanarak da dolaşılabileceğini öğrendik. Bu sıcak havada harika olurdu ama
geçmiş ola.. Bizden sonra gidecekler aman bu ayrıntıyı unutmayın..
Artık iyice acıktığımız için çıkıştaki lokantada buz gibi
biraları ve Endonezya mutfağından favorimiz kızarmış pilav Nasi Goreng’leri afiyetle götürdük..
Sonuç olarak her iki tapınak da muhteşem arkeolojik yapılar.
Ancak benim eksikliğini hissettiğim şey yaşamıyor oluşlarıydı.. Ne demek
istediğimi biraz açmak gerekirse; eski yada yeni fark etmez Uzakdoğu’da hangi
tapınağa giderseniz gidin mutlaka ibadet eden insanlarla, bırakılmış sunularla,
adaklarla karşılaşırsınız ama ne yazık ki Java’da durum böyle değil. Müslüman
bir ülkede olmaktan dolayı her iki tapınağında kaderine ağır bir yalnızlık
düşmüş..
Diğer Endonezya yazılarım:
Yogyakarta için buraya
Endonezya'da bir tren seyahati için buraya
10 günde Java - Bali gezginlere ipuçları için buraya
Diğer Endonezya yazılarım:
Yogyakarta için buraya
Endonezya'da bir tren seyahati için buraya
10 günde Java - Bali gezginlere ipuçları için buraya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder