25 Eylül 2011 Pazar

Sivastopol

Eğer şu anda sevgilinin bir rahatsızlığı nedeniyle Florance Nightingale hastanesinde kalıyor olmasaydık, bu yazı aslında yazılması hiç hesapta olmayan bir yazıydı.. Ne de olsa Kırım seyahatinde, Sivastopol günümüz traji komik bir biçimde sonuçlanmıştı. Bizi şehre götürmesi için ayarlanan tercümanın da, şoförün de, Sivastopol’e ilk kez geldiklerini anlamamızdan hemen sonra, şehrin içinde saatlerce dönüp durmuş, bir geçtiğimiz yerden defalarca tekrar geçmiş ama bir türlü gitmek istediğimiz yere varamamış, vardıktan sonra da arabayı park edememiştik. Artık dönüş yoluna düşmemiz gereken saat geldiğinde ise, zor bela ünlü Panorama müzesine son sırada girmiştik.


Sivastopol’den bir gezi yazarı olarak ne anlatacaksın derseniz, ne gördüm ki anlatayım derim, ama başta da dediğim gibi şu anda Florance Nightingale hastanesinde yatıyoruz ( ve umarım siz bu satırları okurken de çıkmış oluruz) ve belki de bir başka hayatta Dasha Sevastopolskaya hastanesinde yatıyor olabilecektik.

Şehrin ünlü Panorama müzesinde Kırım savaşı sırasında, Sivastopol kuşatmasının en kanlı günlerinden biri – 18 Haziran 1855 günü yaşananlar 360 derecelik bir sanat eseri aracılığıyla bugüne aktarılıyor. Resmin, maketlerin, mankenlerin, çeşitli savaş malzemelerinin iç içe geçtiği muhteşem bir çalışma. İngilizler, Fransızlar ve Sardunyalılar deniz tarafından saldırıyor, Ruslar ise cephede kendi kahramanlık destanlarını yazıyorlar. Savaşın bir başka tarafı biz Türkler ise bu tabloda yokuz, çünkü o sıralar Sivastopol’ün hemen yakınlarındaki Balaklava’da çarpışıyoruz.


Rus cephesindeki en çarpıcı figürlerden birisi ise bir kadın – Darja Lavrentjevna Mikhailova ya da savaş sonrası askerler tarafından verilen adı ile Dasha Sevastopolskaya. Rusya’da savaş meydanlarının ilk gönüllü hemşiresi. ‘’Kırım savaşından sonra tüm dünya Florance Nightingale’in adını duydu, ama bizim Dasha’mızı bugün çok az kimse bilir’’ diye sitemle anlatıyor müzedeki rehber. Tarihi genelde kazananlar yazdığı için bu işte çok da şaşıracak bir şey yok diye düşünüyorum, ama Dasha orada duyduğum kısacık hikayesi ile benim kadın kahramanlarım arasında yerini alıveriyor.




Sivastopol’ün ruhu ve kaderi olarak anılan Dasha, gönüllü olarak cepheye geldiğinde 17 yaşında bir yetimdir. Savaşın en sıcak zamanlarında, cephede yaralıları tedavi etmek için gösterdiği çaba ve korkusuzluğu ile herkesin takdirini kazanır. Savaş sonrası Çar 1. Nikolay, Dasha’yı 500 gümüş ruble ve altın madalya ile onurlandırır ki bu o dönemde alt sınıflardan gelen birine verilen tek altın madalyadır. Daha sonra Çar, evlendiğinde Dasha’ya 1000 gümüş ruble daha hediye edecektir. Dasha 1911 yılında Sivastopol’de ölene kadar hemşirelik yapmayı sürdürür.



Dasha’nın şehri Sivastopol ise görebildiğim kadarıyla çok güzel bir şehir, Kırım’ın diğer kentlerine hakim olan eskimişlik hali burada yok. Sovyetler Birliği döneminde yabancıların sadece çok özel izinler alarak girebildiği şehir, o zaman olduğu gibi şimdide Rus donanmasını ağırlıyor. Rusya ve Ukrayna arasında derin tartışmalara neden olan bu durum, şimdilik 2042 yılına kadar sürecek. İkinci dünya savaşı sonrasında büyük paralar harcanarak yeniden inşa edilen şehir, halen çok bakımlı ve hareketli bir yer. Deniz kenarında olan her yer gibi insana enerji yüklüyor. Kırım’da kesinlikle zaman geçirilmesi gereken bir yer. Zaman fakirleri bizler ise iki araya bir dereye kısacık bir mola sıkıştırarak, deniz kenarında buz gibi birer kadeh şarap içerek , en sevdiğimiz şeyi yapmadan, yeni bir şehrin sesini dinlemeyi ihmal etmeden Sivastopol’den dönmüyoruz. O günden ise bugüne, cephenin farklı taraflarındaki iki kadını bu yazıda bir araya getirmek kalıyor…


Bu yazım 30.Ağustos 2011 tarihinde WTC Blog'da yayınlanmıştır. Buradan ulaşabilirsiniz..