18 Eylül 2013 Çarşamba

Endonezya'da bir tren seyahati..


Java ve Bali adalarını kapsayacak Endonezya seyahatimizde ilk durağımız aslında Jakarta idi, ancak orada bizi ilgilendirecek çok fazla bir şey bulamayacağımızı anlayınca, orası ile ilgili her hangi bir plan yapmadan, akşamüstü uçaktan iner inmez, taksi ile ertesi gün trene bineceğimiz Gambir  tren istasyonu yakınlarındaki Siriwijaya oteline yerleştik. İstasyon yakınlarında sıradan, temiz bir oteldi. Ertesi sabah kahvaltı için kalktığımızda, burasının aslında Jakarta’da ki tarihi otellerden biri olduğunu öğrenmek şaşırttı bizi. Sahipleri ve adı zaman içinde birkaç kez değişse de, 1810 yılından beri otel olarak hizmet veren binası ile Sriwijaya, Jakarta’da ki en eski oteldi..


Yaklaşık 5 yıldır Uzakdoğu’ya seyahat etmediğim için aklımdan çıkmış olacak ki, sabah kahvaltısı için otelin kahvaltı salonuna indiğimizde bir gece öncenin devamı sıcak yemekler, noodle çorbaları, etli yahniler karşımıza çıkınca ilk anda bir sendelemedik desem yalan olur. Bizim gibi batı’dan gelen bir çift daha sersemsepelek ne yesek diye açık büfenin etrafında dolanırken, garson iki adet çok kıymetli kruvasan getirdi. Stratejik konumum diğerlerine göre çok daha üstün olduğundan bir atmaca edasıyla diğer çiftin önünden kaptım kruvasanları. Açık büfe savaşlarında tecrübeliyimdir nede olsa…

Kruvasanlar gidince onlar da mecburen beyaz tost ekmeklerine kaldılar. Birer ufak tereyağ poşeti de bulunca, kahvaltı işini hallettik zannettik ama meğerse ne kadar yanılıyorduk..

Kruvasanları kapmanın stratejik üstünlüğü ile masaya ilk oturan biz olduğumuz için, Endonezyalıların kullanma alışkanlığı olmadığı bıçağıda ilk isteyen biz olduk tabii. 5-6 dakika kadar süren bir arama tarama çalışması sonucu koca restaurant’dan sadece tek bir bıçak çıkınca, ilk talep etmenin avantajı ile, bu kıymetli alete biz sahip olduk. Endonezyalılarda bizim bildiğimiz kahvaltı gibi, bıçak kullanma adeti de yok. Et yemeklerini bile, çatalla sabitleyip, kaşıkla keserek yemeye çalışıyorlar. Son gördüğümde bizim batılı çift, koca bir çorba kaşığı ile, ekmeklerine tereyağ sürmeye çalışıyorlardı..




Otel ve tren istasyonu arası 10 dakika kadar sürdüğü için bavullarımızı çeke çeke yola çıktık..Yönü ilk anda tam doğru tespit edemediğimiz için ara ara sabah trafiğinin içinde bavullarla zig zag çizsek de,sonunda istasyona vardık..Başkent Jakarta’nın da üzerinde bulunduğu, 135 milyonluk nüfusu ile  dünyanın en kalabalık adası olan Java’da oldukça etkili bir tren sistemi var..Trenler ve bilet alma detaylarını 10 günde Java Bali ve gezginlere ipuçları isimli yazımda bulabilirsiniz..







Tren hareket edip, şehir merkezinden uzaklaşmaya başlayınca, çocukluğumda çok sık yaptığım tren seyahatlerini ne kadar çok sevdiğimi ve ne kadar çok özlediğimi hatırladım..Aslında ilk planımız her zaman yaptığımız gibi araba kiralayarak, Java adasını baştan başa geçmekti ama hem Endonezya’da trafiğin tersten akması, hem kötü olan yollar ve çılgın motosiklet trafiği, hem de keyifli bir tren yolculuğu yapma imkanı bizi bu ilk planımızdan vaz geçiren nedenler oldu.





Jakarta’dan ünlü Java tapınaklarının bulunduğu Yogyakarta kentine tren 8 saatte ulaşıyor..İlk bir iki saatteki bol bol etrafı seyretme, fotoğraf çekme heyecanımız biraz azalınca Sevgili treni keşfetmek için dolaşmaya başlıyor..Bu arada hemen arkamızda bir kadın var, Jakarta’da trene bindiğimizden beri yüksek sesle Kuran okuyor..İlk anlarda yolculuğunun sağ salim geçmesi için dua ediyor sansak da bu iş saatler boyu sürmeye devam edince, her halde tüm Java adasını Kuran okuyarak geçmek gibi bir hac yolculuğuna çıktığına karar veriyoruz..Ancak 6,5 saat sonra cep telefonu çalınca susuyor ve yolculuğun kalan 1,5 saatini de cep telefonunda konuşarak geçiriyor. Sanırım hac yolculuğu yerine, ağız ishaline tutulmuş..




Bu arada yemek vagonunu da teftiş eden Sevgili, vagonun hali berbat, hiç görme ama yemek kokuları nefis havadisiyle dönüyor..Öğle saatlerinde karnımız artık iyice acıktığı için elinde menü ile sipariş alan garsona  bir tabak Endonezyalıların ünlü kızarmış pilavı Nasi Goreng ve 2 kaşık siparişi veriyoruz.. Gelen yemek öylesine lezzetli ki, sonrasında menüde ne var ne yok hepsinden deniyoruz..Ve doğrusunu söylemek gerekirse Endonezya mutfağını genelde sevsek de, bunlar tüm seyahatimiz boyunca yediğimiz en lezzetli yemekler oluyor.

Endonezya tarihinin büyük bir kısmına tanıklık etmiş, üzerinde kuvvetli Hindu ve Budist imparatorlukların yanı sıra, pek çok İslami Sultanlığa ve Hollanda kolonyal yönetimine ev sahipliği yapmış Java adasının yemyeşil coğrafyasında, pirinç tarlaları trenin penceresinden akıp giderken, böylesine huzurlu bir ortamda tarih boyunca ne kadar çok kan döküldüğüne şaşırmadan edemiyor insan..Aynı şey bir başka dünya cenneti Bali adası içinde geçerli..Gerek Java, gerekse de Bali tarih boyunca köle tacirleri için dünyanın bu kısmında önemli bir ham madde kaynağı olarak kalmış..1930’lu ve 40’lı yıllardaki Endonezya’nın kanlı bağımsızlık savaşının merkezi de yine bu ada olmuş..


Akşamüzeri saatlerinde vardığımız Yogyakarta'dan yarın ünlü Java tapınaklarına doğru yol alacağız ama önce bir elimizde çek çek valizler bir elimizde de GPS kalacağımız oteli bulma zamanı...


7 yorum:

Selma dedi ki...

Keyifle okudum tadı damağımda kaldı..Elinize sağlık

journey of my hands dedi ki...

tren dedin,zaten bittim...ne kadar aytıntılı ne kadar güzel anlatmışsın..çok teşekkürler paylaştığın için,ama ben tapınak fıtoğraflarını sabırsızlıkla bekliyorum :)

nnbaLo dedi ki...

Tren çok güzel bir fikir; dünyayı gezmek hayalim... Ama hep Avrupa tarafına gitmiş biri olarak anlattıklarınızdan buralarda yapıp yapamayacağım konusunda endişelendim birden. Gezgin olmak, sizin gibi her koşula hazırlıklı olmak demek.
Umut ediyorum; belki bende bir gün gidebilirim...

alkım doğan dedi ki...

Ne güzel! Biz de bu yolculuğu yapmıştık. Anılarım canlandı birden:)

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Çağlar Canbay dedi ki...

Yolculuklarda tren seyahatleri kadar huzur vereni, hazmederek gezdireni yoktur.