Şili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2008 Salı

Pablo Neruda Müzesi

(Neftali Ricardo Reyes Basoalto ya da hepimizin bildiği adıyla Pablo Neruda'yı her zaman keyifle okudum. Benim için Il Postino filminde Philippe Noiret'in harika yorumuyla biraz daha ete kemiğe büründü bu büyük şair. Şimdi sevgili seyahat arkadaşım Aynur Koç bizi onun yaşadığı mekanlara götürüyor. Hele ya son bölümde, pek çoğumuzun bildiği o şiir yok mu.... )



LA CHASCANA = DAĞINIK SAÇLI KADIN

Büyük şairin bugün müze olarak değerlendirilen Santiago’daki evi adını
kızıl lüle saçlı karısı Matilde Urratia’nın takma adından alıyor.

İl postino-Postacı filmine de konu olan aşkıyla İtalya’dan döndükten
sonra evlilik öncesi yaşadığı bu aşk evi günün her saati gruplar halinde
ziyaretçilerini ağırlıyor.

Sokağın girişinde sağlı sollu duvarlarda yağlı boya resimler var.
İçlerinden biri çok tanıdık. Neruda’nın bereli resmi.









Direkler arasından evin deniz mavisi boyalı orta bölümü görünüyor.


Girişte çok şık hediyelik eşya reyonu ve bir üst katta ufak bir cafe var.
Buradan itibaren Neruda‘yı hissetmeye başlıyorsunuz.
Cafede sıramızın gelmesi beklerken büyük şairin sıra dışı dünyasına kısa
süreli de olsa ortak olmak için sabırsızlanıyoruz.




Neruda hayranı genç rehberler özveri ile gün içinde 10’ar kişilik gruplara müzeyi gezdiriyorlar. Bizim grupta kendi rehberimiz Faruk Pekin’de var. Şanşlıyız.
Onun muhteşem anlatımı genç rehberin heyecanı ile birleşince 3 bölümlü evi
gezmemiz şölene dönüşüyor. Bölümlerin içinde fotoğraf çekmek yasak. Bahçede
görüntü alabiliyoruz.

Gezimiz bahçenin aşağı kısmında kalan bölümden başlıyor.Evin bu bölümü
daha ziyade yemek bölümü olarak kullanılmış.
Şairin deniz tutkusu her yerde kendini gösteriyor.Bahçe duvarlarında da balık resimleri var . Yemek odasında ise sanki bir teknenin içinde gibisiniz. Uzun masanın sonundaki dolapta tabaklar,şarap kadehleri,deniz kabukları duruyor. Dolabın tek kanadı ise arka tarafa açılan bir kapı. Neruda sık sık buradan aniden içeri girerek veya dışarı çıkarak misafirlerini şaşırtmayı çok seviyor. Yemek masasının yanındaki camın önü eskiden ufak bir havuzmuş.







Pinoche’nin askerleri tepeden kasitli olarak su basmak suretiyle havuzun taşmasına ve evin içinin su içinde kalmasına sebep olmuşlar.

Neruda’nın ölümünden sonra eşi bu alt bölümdeki ufak bir odayı kendi yatak odası olarak kullanmış.

Camlardaki parmaklıklar güneş ve La CHANSCANA-DAĞINIK SAÇLI KADIN’ın dalgalı
saçını temsil eden figür üzerine P ve M harflerini görüyoruz.




Orta bölüm bahçeye hakim. Girişteki ufak odanın insanı dinlendiren bir manzarası var.
Yukarı çıkan merdivenin altındaki mini bar, uyku öncesi son demlenme yeri gibi ,
üst katta ise çiftin yatak odası yer alıyor.
İnsan merdivenlerden çıkarken sanki onları odalarında rahatsız edecekmiş
gibi bir duyguya kapılıyor.Yatak odası son derece sade döşenmiş. Bu sadelik
içinde yaşanan müthiş aşk hepimizi etkiliyor.


Tekrar bahçeye çıktığımızda bol ağaçlı dolambaçlı yollar ve üzerindeki ufak köprülerden
geçerek üst bölüme yürüyoruz.
Bahçe barı çok zevkli döşenmiş, içimizden bir kadeh bir şarap içme düşüncesi geçiyor.
Gemi güvertesi görünümlü, kaptan köşkü manzaralı evin bu son bölümünde raflarında diğer kitapların yanı sıra, yazarın tüm kitaplarının yer aldığı kütüphanesinin camlı bölümlerinde resimleri , madalyaları sergileniyor.Güzel bir de yazı masası var.
Neruda’nın okuma, yazma ve dinlenme ile vakit geçirdiği yani ürettiği bölüm burası.
Dönüş yolunda bahçedeki ufak bir anıtta ‘Pablo Neruda’ adının nereden geldiği belirten bir yazı görüyoruz.





Çek şair Jan Neruda’dan etkilenen yazar genç yaşta adını değiştirecek ve yasal ad olarak
Neruda’yı kullanmaya başlayacak , PABLO NERUDA olarak tanınacaktır.

1971 Yılında edebiyat dalında Nobel ödülü alan Neruda’nın biz
gezgincileri tamamlayan güzel şiiri ile yazımı sonlandırıyorum.


YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER
SEYAHAT ETMEYENLER.

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER
OKUMAYANLAR,
MÜZİK DİNLEMEYENLER;
VİCDANLARINDA HOŞ GÖRMEYİ BARINDIRAMAYANLAR.

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER.
ALIŞKANLIKLARINA ESİR OLANLAR,
HER GÜN AYNI YOLLARI YÜRÜYENLER,
UFUKLARINI GENİŞLETMEYENLER VE DEĞİŞTİRMEYENLER,
ELBİSELERİNİN RENGİNİ DEĞİŞTİRME RİSKİNE GİRMEYENLER,
VEYA BİR YABANCI İLE KONUŞMAYANLAR.

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER.
İHTİRASLARINDAN VE VERDİKLERİ HEYECANLARDAN KAÇINANLAR,
TAMİR EDİLEN KIRIK KALPLERİN GÖZLERİNDEKİ PIRILTIYI GÖRMEK
İSTEMEKTEN KAÇINANLAR.

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER,
AŞKTA VEYA İŞTE BEDBAHT OLUP İSTİKAMET DEĞİŞTİRMEYENLER,
RÜYALARINI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN RİSK ALMAYANLAR,
HAYATLARINDA BİR KEZ DAHİ MANTIKLI TAVSİYELERİN DIŞINA ÇIKMAMIŞ OLANLAR.

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER.

Aynur Koç
k_aynurkoc1@yahoo.com.tr

Yazı ve resimler Fest Travel’in (26 Ocak-5 Şubat2008) Şili Gayzerleri ve Paskalya Adası
gezi notlarımdan derlenmiştir.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Şili Şarabını Yerinde İçmek

( Sevgili seyahat arkadaşım Aynur Koç'un harika yazısı ve fotoğrafları eşliğinde bugün yine dünyanın bambaşka bir bölgesine gidiyoruz. Benden tavsiye, yazının yanına bir kadeh şarap iyi gider....)

Santiago’dan kuzey-doğu, denize doğru liman kenti Valparaiso’ya gidiyoruz.Tur Liderimiz Faruk Pekin günün sürprizini yaparak programa ek olarak şarap tadımı için bir şarap imalathanesine gideceğimizi bildirdi.


Casablanca vadisinde tepeleri karlı sıra dağlar arasında zümrüt yeşili bağları sabah sisi içinde gördüğümde içimden koşup üzüm salkımlarını tek tek öpmek geldi.
Veramonte adlı şarabın imal edildiği modern tesis Amerika’da uzun zaman yaşamış olan Şili’li iş adamı tarafından 1990 da kurulmuş.
Kurulduğu zaman çöl olan bu arazide büyük emek harcanarak zümrüt bağları oluşturulmuş.



Bugün 3 Milyon adet şişe ile Amerika ve İngiltere’ye ihracat yapıyorlar.Üretimin sadece % 5’lik kısmı iç pazara yönelik.

Casablanca’nın diğer bölgelere oranla daha serin ve kıyıya oldukça yakın olması bu imalathanede dünya standartlarında Chardonnay ve Sauvignon Blanc üretimine olanak vermiş.

İmalathanenin üst katı müze olarak değerlendirilmiş. Eski üretim araçları ve zengin tirbişon koleksiyonu hepimizin ilgisini çekti.


Alt kaltta şarap dinlendirme fıçılarının yanındaki şarap tadım noktasında denediğim tadlar olağanüstüydü.


Taş yerinde ağırdır diyerek gerek taşıma zorluğu gerekse gümrüklerden geçerken yaratılan zorluklar nedeniyle tüm Şili gezisi boyunca bol bol şarap içip tadlarını damağıma gömmeyi tercih edip, şarap almadım.

Veramonte’de bir de şarap aksesuarların satıldığı bölüm var. Seramik karaflar, şarap altlıkları, tıpalar, önlükler, tabaklar, hasır şişe muhafazası vs…seçmeğe doyamıyorsunuz.

Ufak bir tabakta karar kılıyor, Veramonte’nin bir anısı olarak alıyorum.

ŞİLİ ŞARAPLARI DÜNYADA NASIL ÜN KAZANDI ?

Peki Şili nasıl dünyanın en saygın şarap satıcısı haline nasıl geldi,ünlendi ?. Bu soruya yanıt bulmak buraları ve şarap politikalarını gördükten sonra çok kolay. Şili’de şarapcılığın gelişimine bakarsak;

1540’larda komünyon ayinlerinde kullanılmak üzere katolik misyoner rahiplerce başlatılan üretim zaman içinde gelişerek 1851 de Silvestre Ochapaula tarafından açılan ilk şaraphane ile dini ortamdan ayrılmış ve resmiyet kazanmıştır. 1980’lerde Miguel Torres’in şarap üretiminde modernizasyona gitmesiyle daha da önem kazanmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak 1985 yılında Şili hükümeti resmi markalaşmayı getirmiştir.

Aşağıda adı geçen bölgelerdeki belirtilen üretimle yoğunlaşan şarap üreticileri üzümlerini kendi bölgelerine özgü olarak yaratmışlar , geliştirmişler ve etiketlerine bölgelerinin adını koyarak markalarını yaratmışlardır.

Maipo Bölgesi-Cabernet Sauvignon ,
Rapel Bölgesi-Merlot ,
Maule Bölgesi-Sıradan şarap,
Bio-bio Bölgesi-Ucuz şarap ,
Casablanca Bölgesi -Chardonnay,
Aconcagua Bölgesi-Cabarnet Sauvignon

Bu bölgelerdeki tabiat şartlarının bu gelişimdeki payını gözardı etmemek gerekir. Şili’de Aralık ayından itibaren hasat öncesi ve esnasında az yağmur yağması üzümlerin tamamen olgunlaşmasına yol açmaktadır. Bu durum bağın alacağı suyun, üzümü sulandırarak, alkol seviyesi düşük şarap çıkma olasığını ortadan kaldırmaktadır.

Günlük sıcaklıkların ( gece gündüz farkı bazen 15-20 derecelere çıkmaktadır) üzümün kabuğundaki aromatik özelliklerin konsantre olmasına izin vermesi de üzümün kalitesini yükselmektedir.
Şili’yi diğer ülkelerden farklı kılan en avantajlı husus ise 19.yy.da Avrupa üzümcülüğünü mahveden Phlylloxera’nin Şili’de olmamasıdır. Üzümler bu hastalıktan korunmak için su akışını ve besin değerini etkileyen aşılama sürecinden geçmez böylelikle kalite sağlanmış olur.

Son yıllarda organik tarımla üretilen Şili Şarapları iyi fiyat ve iyi kaliteye sahip olarak kendine haklı bir yer edinmiştir.Üretiminin büyük kısmını Cabernet Sauvignon oluşturur . Merlot ve Carmenere ve Shiraz üretiminde de artış gözlemlenmektedir. Beyaz Chardonnay ve Merlot ile farklı denemeler yapılmaktadır. Düzenli şarap geliştirme yöntemlerinin yanı sıra iyi bir pazarlama stratejisi de eklenince ŞİLİ ŞARABI ‘nın dünyada haklı olarak ünlendiğini görebiliyoruz.

Birgün yolunuz ŞİLİ’ye düşerse, Kırmızı şarap olarak; Concha Y Toro’s,Cousino Macul’s,Don Maties ,Santa Rita’s Casa Real,Medalla Real,Undurranga’s Cabernet Sauvignon Reserva’yı, beyaz şarap olarak ; Canepa’s Finisimo Blanco, Casablanca’s Sauvignon Blanc, Caliterra’s Chardonney, Cousino Macul’s Chardonnay’i Vino Tinto (Kırmızı), Vino Blanco (Beyaz) olarak değil adlarıyla isteyip yerinde içmenin keyfine varın.

Fest Travel 26Ocak-5 Şubat 2008 Şili Gayzerleri ve Paskalya Adası gezi notlarımdan derlenmiştir

10 Mart 2008 Pazartesi

Güzel Kadınların Ülkesi - Paskalya Adası (4)


Müzikle ( UMU) birlikte erkek dansçılar içeri girmeye başlıyor.



















Kıyafetler , suratlarındaki ve vücutlarındaki boyalı şekiller ( KİLA) olağanüstü.
Hepimiz büyülendik kaldık.

Kadınlar ise deniz böcekli kolyeleri ve tüylü taçlarıyla içeri girdiklerinde Marlon Brando ’nun geçmişte Tahiti dahil bu adalardaki kadınlara neden düşkün olduğunu anlayabiliyoruz.





OYAPİ DANSI

KAYKAY DANSI : İpin parmaklar arasında geçirilerek kadının erkeği tavlamasını anlatan dans.



Diğer adalardaki dostlara göndermeler yapılan dans.
Ve Hoka dansı benzeri ,ayakları yere vura vura aynı zamanda bağıra bağıra yapılan dans.
O eller o vücut uyumu, hızlı ritm eşliğinde sadece alt kısmın titretilmesi tam bir şölene dönüşüyor.


Hayatımızdaki en ilginç gösterilerden biri olan şölen bittiğinde bizde kalkıp dansa katılıyoruz.



Grubumuzun sevgili Hale ablasının ,dans esnasında gelip gelip kucağına oturan en yakışıklı oyuncuyla hatıra resmi çektirmesi gecenin son neşesi oluyor.



Kapıda bizi uğurlayan hamile gelinden doğacak çocuğa bir katkı olarak deniz kabuklarından yaptığı minik bir kolyeyi satın alarak bu gecenin anısı olarak kırılmaması için yüreğime gömerek uzaklaşıyorum………..

Aynur Koç

k_aynurkoc1@yahoo.com.tr
Bu yazı ve resimler Fest Travel’in (26 Ocak-5 Şubat 2008) Şili Gayzerleri ve Paskalya Adası gezi notlarımdan derlenmiştir.

Sevgili Aynur'un Paskalya Adası yazıları burada bitiyor, ama Şili'den bize daha anlatacakları var. Bu muhteşem danslardan ve kadınlardan sizleri nasıl koparıp tekrar Sri Lanka'ya götüreceğim bilmiyorum ama Sri Lanka'da devam edecek..

7 Mart 2008 Cuma

Rapa Nui'de Bir Gece - Paskalya Adası (3)

Adada bulunduğumuz tarih Ocak sonu, her sene yapılan TAPATİ RAPA NUİ geleneksel festivaline denk düşüyor. Adalılar kültürlerine sahip çıkıyorlar. Adaya ayak bastığınız anda MATAVERİ havalanında sizi karşılayan figür (bakınız 1. bölüm'de 2. resim )geçmişte ve bugün ritüellerinde kullandıkları mızraktaki figürun benzeri. Adada tüm ören yerlerinin adları RAPA NUİ ‘ce . Geleneksel Festivaldeki yarışmalara katılmak için RAPA NUİ’ ce bilmek zorunlu.



TAPİTİ RAPA NUİ ‘ de müzik ve tabi ki onun tamamlayıcısı dans çok önemli. Vücud boyama, saz teknelerle yapılan yarışma ve kraliçe seçimi festivale renk katıyor.


Saz tekneyi yarışmaya hazırlayan bir yarışmacı adayı.



Bu gece TAPA RAPA NUİ festivalinde yapılan dansları festival öncesinde özel gösteri olarak izleyeceğiz.


Hem gösteri hemde akşam yemeği için TERA adlı ufak bir mekandayız .


Burası aslında bahçe içinde bir ev. Evin giriş katı dans edilecek bir hoş mekan yaratılarak lokantaya dönüştürülmüş. Servis verenlerin hepsi aile bireyi.Hoş geldin içkisi olarak Pisco Sour ’u sunan güzel adeta Paul Gaugen ’in tablolarından çıka gelmişti. İçkilerimizi elimize alıp bahçeye çıktık.

Bahçenin ortasında üzeri kalın plastikle kaplı bir çukur , başında da ailenin reisi, baba elinde havaalanında gördüğümün benzeri figürü taşıyan bir mızrak (HUA), yanında eşi ve çocukları ile bizleri bekliyordu.


Vücudları geleneksel figürlerle boyanmış ,yerel giysileri içinde ailece bizi selamlayarak yemek ritüeline başlıyorlar.

Başladıkları dansta tabiki Mana/Ata’ya göndermeler var.Baba bir taraftan açıklamada bulunuyor.Yemek yaklaşık 5 saattir pişiyormuş. Dans sonunda kürekle çukurun üzerindeki naylonu açıyorlar.

Dumanı üzerinde olan çukur içinden ananas yaprakları içinde 4 ayrı katta pişirilen yemek sırasıyla çıkarılmaya başlanıyor.


Zamanımızın Teflon tencereleri halt etmiş.Yemeği yediğimizde tadların birbirine karışmadığını ve son derece lezziz olduğunu farkedeceğiz.


İlk kattan pişmiş olarak önce kalamar, birinci balık ve muz çıktı.
İkinci kattan kırmızı renkli başka bir balık
Üçüncü kattan tatlı patates ve et,


alt kattan tavuk çıktı.

Yemek sunumları da pek hoş. Servis tabaklarına süs olarak çiçek yerleştirilmiş,etrafına pişmiş meyve yerleştirilmiş.
Rapa Nui Servis- Amerikan Servis’in ada versiyonu
Yemeğimize baldızın gitar eşliğinde zaman zaman İngilizce , zaman zaman RAPA NUİ ‘ce söylediği şarkılar eşlik ediyor.

4 Kattan çıkan yemeğin ayrı ayrı servisinde içkiler şerefe kalkıyor, neşe dorukta, kafalar güzelleştikçe klasik sözler ortaya dökülüyor.
İyi ki gelmişiz, bir daha ki seyahat ne tarafa gibi….......Tavında dövülmüş demir gibi artık beklenen geleneksel dans gösterisi için hazırız

Önce kullanacakları müzik aletlerine bir bakalım.


Taşlar,sopalar………


Büyükbaş hayvanın çene kemiğinden yapılan müzik aleti ve kullanımı.
Ve tabi İspanyollarla aralarına sonradan katılan gitarın ada versiyonu.

Bir sonraki bölümde artık dansçılar yavaş yavaş içeri girmeye başlayacak ve Aynur'un sözcükleri ile Marlon Brando'nun geçmişte bu adalardaki kadınlara neden düşkün olduğunu anlayacağız. Bu arada bende derim ki, hanımlar sizde bizi izlemeye devam edin, hiç pişman olmayacaksınız !!! mavilimon garanti verir :) )