26 Mayıs 2013 Pazar

Ourzazate - Fas


Fas çok güzel bir ülke..Güzelliğinin önemli bir kısmı da coğrafi çeşitliliğinden geliyor..Fas’ın en turistik kenti Marakeş’ten sonra rotamızda yukarı Atlas’larda yer alan Ourzazate (Varzazet okunuyor)  var..
Kente giden yol gidiş geliş ve dar bir yol, şanssızlığımız yağmur da çiseliyor. Önce kırmızı topraklı, bol yeşillikli vaha benzeri yerlerden geçiyoruz, ancak 2260 metre ile Fas’ın en yüksek dağ geçidi Tizin Tişka’yı aştıktan bir süre sonra her yer kuraklaşıyor. Ve Tibet’in coğrafyasına benzer yerlerden geçiyoruz.Yol oldukça virajlı ve üzerinde çok az benzin istasyonu var.





Ourzazate’ye 30 km kala, anayoldan 9 km içeride kalan Fas tanıtım broşürlerinde sıkça yer alan Ait Benhaddou’ya gidiyoruz. 16. Yüzyılan kalma Kasbah, hem Unesco dünya mirası listesinde yer aldığından, hemde pek çok Hollywood filminde arka plan olarak kullanıldığından bayağı bir restorasyon görmüş.
Kasbah’ın etrafında gelişen yerleşim biriminde fazla bir şey yok ve önce önünde turist otobüslerinin durduğu tek doğru dürüst lokantada bizde duruyoruz, amacımız hem tuvaleti kullanmak hem de bir şeyler yemek..Ortam ve yemekler çok iç açıcı değil ayrıca sıkı yağmur bulutları geliyor, en iyisi bir an önce Kasbah’ı görmek..






Ben Yemen’de pek çok kerpiç yapı gördüm ama burası da gerçekten çok etkileyici. Bir derenin kenarına kurulmuş ve üzerindeki köprüden geçilerek iç kısımlarına ulaşılıyor. Kırmızı rengi, etrafını saran palmiye ağaçları ile çok çarpıcı bir görüntü. Dışarıdan çok iyi görünmesine rağmen, içeride çok fazla bir şey yok. Sokakları yine ufak ufak hediyelik eşya satan dükkanlar ile dolu. Birde buralarda uzun boyları, kemikli yüzleri ve mavi türbanları ile Tuareg erkeklerini görmeye başladık. Kadın – erkek ince uzun boyları ile etkileyici bir ırk..

Ourzazate gibi Ait Benhaddou’nun da en önemli gelir kaynakları turizm ve film endüstrisi. Bernardo Bertolucci’nin 1990 yapımı Sheltering Sky ve Martin Scorsese’nin 1997 yapımı Kundun filmlerinin kimi bölümleri buralarda çekilmiş.



Bir zamanlar birileri bu kasbah’ın içine otel, restaurant falan yapmış ama sonra işlemeyince kapanmış, kaderine terk edilmiş..Terk edilmiş otelin önünde yerliler para karşılığı üst katlara çıkıp kasbah’a yukarıdan bakacak müşteri peşinde.. Aslında Ourzazate’de de durum aynı. Film endüstrisi ve sonrasında da turistlerden gelecek paralar biraz fazla abartı ile beklenmiş gibi. Küçücük şehirde pek çok otel var ama bayağı bir kısmı kapalı ya da satılık, kiminin de inşaatı yarım bırakılmış.



Ourzazate’de Kenzi Angkor otelinde kalıyoruz. Günlerdir medinalarda riadlarda kaldıktan sonra, arabayı tam önüne park edebileceğimiz, tüm eşyalarımızı rahat rahat odaya taşıyabileceğimiz bir otelde kalmak son derece iyi geliyor..Otel son derece sıradan, bakımsız ve ruhsuz. Şehirde aslında kapıda açıkladıkları fiyat bizimkinden daha düşük çok güzel bir İbis Otel var. Keşke orada kalsaydık en azından onların belirli bir standardı olur diye düşünsek de, önceden rezervasyon yapmanın zalimlikleri yapacak bir şey yok..

Otele yerleştikten sonra, araba ile dışarı çıkıyoruz, aslında çok arabalık da bir şey yok ama rahat oluyor. Her şey yine adı 5. Muhammed olan bir bulvarın etrafında. Burada turistlerin gidebileceği iki adet film stüdyosu var. Her ikisi de şehrin biraz dışında. Atlas ve CLA. Şöyle bir dışarıdan bakıyoruz. Filmler için inşa edilmiş Mısır tapınakları bölümleri, ufakça bir sfenks çok fazla bir şey vaat etmiyor..



Ourzazate 1928 yılında buradaki Fransız yabancılar lejyonu için garnizon şehir olarak kurulmuş. O zamanlar burada şu anda 100 yıllık olduğu tahmin edilen Taourirt kasbah bulunuyormuş. Şu anda da bu kasbah şehrin tek tarihsel yapısı. Girişi geniş bir meydana bakıyor, ve meydandaki basamaklara oturunca karşıdan keyifli bir görünümü var. Merdivenlerin en arkasında da Marakeş’de çok sevdiğimiz ve rahat rahat alışveriş yaptığımız Artisan Ensemle dükkanlarından biri..Detaylı bir tadilata giren dükkanda belkide günün tek müşterileri olduğumuz için satıcı bizle uzun uzun ilgileniyor. Behçet’de çok istediği Tuareg türbanlarından alıyor. Satıcı saatlerce bize çeşit çeşit bağlama yöntemlerini öğretiyor. Türban renkleri de farklı. Yanlış hatırlamıyorsam Sahra’da yaşayan Tuareg’ler mavi, dağ ve çöllerde yaşayan göçebe kavimler lacivert’e yaklaşan bir mavi, Bedeviler mor ve Sahra’da yaşayan ve Arapça konuşan Bedeviler kahverengi türban kullanıyorlar.









Kasbah’ın yanındaki dükkanlarda biraz dolaşıp, duvarları buraya gelen Hollywood yıldızlarının fotoğrafları ile dolu bir restaurant’ın kasbah manzaralı terasında yeşil çay içtikten sonra dinlenmek için otele dönüyoruz.

Akşam yemeği için ana cadde’de bir yerler ararken, bir arka sokakta Massinissa Restaurant kaldırıma atılmış masaları ile bize cazip geliyor. Şansımıza muhteşem bir pizza yapıyorlar. Üstüne üstelik  bir de dışarıda oturduğumuz için önümüzde dikili duran menülerin arkasında saklamamız kaydıyla buz gibi bira servisi yapılınca keyfimize doyum olmuyor.. Neredeyse bizim masanın hemen önünde seyyar arabasında Fas’ın en sevilen ayaküstü yemeği salyangoz çorbası satan satıcı ve müşterileri de bize Fas’ın renklerinden oluşan keyifli bir gösteri sunuyorlar..

Yazı : Ayşegül Erzincanoğlu
Fotoğraflar: Ayşegül & Behçet Erzincanoğlu