26 Kasım 2013 Salı

Yogyakarta - Endonezya



Yogyakarta, Endonezya'nın Bali'den sonra en çok turist çeken ikinci kenti..Kent Java adasının kültürel merkezi olarak  bilinse de aslında turistlerin asıl geliş nedeni kentin yakınlarında bulunan ünlü Java tapınakları..500.000 kişilik kent oldukça geniş bir alana yayılsa da, herkesin dönüp dolaşıp geldiği yada konaklama için tercih ettiği yer ünlü Malioboro  caddesi civarları..Malioboro sıra sıra dükkanları, dükkanların önündeki kaldırımda sağlı sollu dizilmiş tezgahları, tuk tukları, her köşe başından çıkıp arılar gibi vızıldayan binlerce motosikleti ile son derece canlı bir bölge..



Kente uçakla da ulaşmak mümkün ancak biz treni tercih ederek, 8 saat süren bir yolculuk sonrası Jakarta'dan, Yogyakarta'ya geldik.. Tren istasyonu, Malioboro Caddesine çok yakın, dolayısıyla trenden inince, çantalarımızı çeke çeke yine aynı civarda bulunan otelimize kadar yürüdük..Aslında fazla yükünüz yoksa burada yapılacak en güzel şey tuk tuk kiralamak..İlk anın yabancılığını üzerimizden attıktan sonra, bizde sırf çok hoşumuza gittiği için yakın uzak her yere tuk tukla gider olduk.. Tuk tukcularda pazarlık yapılmadan olmuyor ama temelde 10.000 Rupiye ( 2 TL) sizi Malioboro civarındaki her yere fazla nazlanmadan götürüyorlar.  

Malioboro civarında her bütçeye uygun otel bulabilmek mümkün..Biz yaz aylarından iyi bir kampanya yakaladığımız İbis Style otelinde kaldık..Otel yakınlarda yenilendiği için her şey tek kelime ile pırıl pırıldı..Yeni ve modern döşenmiş odalarından, servisinden ve çatı katında bulunan havuzundan ve geceleri manzarası çok hoş olan yine çatı katındaki barından çok memnun kaldık..



Gündüzleri genellikle turistler tapınak gezilerinde olduğu için, Malioboro Caddesi , akşam üzeri saatlerinde hareketlenmeye başlıyor.Burası tam bir alışveriş cenneti..Batik'den yapılmış her türlü eşya, her yerde..Pazarlık mutlaka yapılıyor ama fiyatlar genellikle çok uygun..Hatta Bali'den buraya getirilen muhtelif hediyelik eşya, el işlerini Bali'ye göre burada yarı fiyatına almak mümkün..Ancak ben buranın yerel el işlerinden sayılan Batikleri çok beğenmedim..Hem renkleri ve desenleri benim zevkime göre çok karışık ve koyuydu hemde bu batik kumaşlardan dikilen tüm kıyafetler güncel modanın bir hayli gerisinde kalmıştı..Batik almasam da, hiç aklımızda olmamasına rağmen, cadde üzerindeki alışveriş merkezlerinden çok uygun fiyata ayakkabılar, parmak arası terlikler ve çeşitli giyim eşyaları aldık..Buradan sonra Bali'ye geçtiğimiz için rahatlıkla şunu söyleyebilirim, Endonezya'ya gelirken yanınızda fazla giyim eşyası getirmeyin. Çok ucuza, çok güzel şeyler bulabilirsiniz..









Jakarta - Yogyakarta tren yolculuğu yazım için buraya...

10 günde Java - Bali Gezginlere İpuçları yazım için buraya...



18 Eylül 2013 Çarşamba

Endonezya'da bir tren seyahati..


Java ve Bali adalarını kapsayacak Endonezya seyahatimizde ilk durağımız aslında Jakarta idi, ancak orada bizi ilgilendirecek çok fazla bir şey bulamayacağımızı anlayınca, orası ile ilgili her hangi bir plan yapmadan, akşamüstü uçaktan iner inmez, taksi ile ertesi gün trene bineceğimiz Gambir  tren istasyonu yakınlarındaki Siriwijaya oteline yerleştik. İstasyon yakınlarında sıradan, temiz bir oteldi. Ertesi sabah kahvaltı için kalktığımızda, burasının aslında Jakarta’da ki tarihi otellerden biri olduğunu öğrenmek şaşırttı bizi. Sahipleri ve adı zaman içinde birkaç kez değişse de, 1810 yılından beri otel olarak hizmet veren binası ile Sriwijaya, Jakarta’da ki en eski oteldi..


Yaklaşık 5 yıldır Uzakdoğu’ya seyahat etmediğim için aklımdan çıkmış olacak ki, sabah kahvaltısı için otelin kahvaltı salonuna indiğimizde bir gece öncenin devamı sıcak yemekler, noodle çorbaları, etli yahniler karşımıza çıkınca ilk anda bir sendelemedik desem yalan olur. Bizim gibi batı’dan gelen bir çift daha sersemsepelek ne yesek diye açık büfenin etrafında dolanırken, garson iki adet çok kıymetli kruvasan getirdi. Stratejik konumum diğerlerine göre çok daha üstün olduğundan bir atmaca edasıyla diğer çiftin önünden kaptım kruvasanları. Açık büfe savaşlarında tecrübeliyimdir nede olsa…

Kruvasanlar gidince onlar da mecburen beyaz tost ekmeklerine kaldılar. Birer ufak tereyağ poşeti de bulunca, kahvaltı işini hallettik zannettik ama meğerse ne kadar yanılıyorduk..

Kruvasanları kapmanın stratejik üstünlüğü ile masaya ilk oturan biz olduğumuz için, Endonezyalıların kullanma alışkanlığı olmadığı bıçağıda ilk isteyen biz olduk tabii. 5-6 dakika kadar süren bir arama tarama çalışması sonucu koca restaurant’dan sadece tek bir bıçak çıkınca, ilk talep etmenin avantajı ile, bu kıymetli alete biz sahip olduk. Endonezyalılarda bizim bildiğimiz kahvaltı gibi, bıçak kullanma adeti de yok. Et yemeklerini bile, çatalla sabitleyip, kaşıkla keserek yemeye çalışıyorlar. Son gördüğümde bizim batılı çift, koca bir çorba kaşığı ile, ekmeklerine tereyağ sürmeye çalışıyorlardı..




Otel ve tren istasyonu arası 10 dakika kadar sürdüğü için bavullarımızı çeke çeke yola çıktık..Yönü ilk anda tam doğru tespit edemediğimiz için ara ara sabah trafiğinin içinde bavullarla zig zag çizsek de,sonunda istasyona vardık..Başkent Jakarta’nın da üzerinde bulunduğu, 135 milyonluk nüfusu ile  dünyanın en kalabalık adası olan Java’da oldukça etkili bir tren sistemi var..Trenler ve bilet alma detaylarını 10 günde Java Bali ve gezginlere ipuçları isimli yazımda bulabilirsiniz..







Tren hareket edip, şehir merkezinden uzaklaşmaya başlayınca, çocukluğumda çok sık yaptığım tren seyahatlerini ne kadar çok sevdiğimi ve ne kadar çok özlediğimi hatırladım..Aslında ilk planımız her zaman yaptığımız gibi araba kiralayarak, Java adasını baştan başa geçmekti ama hem Endonezya’da trafiğin tersten akması, hem kötü olan yollar ve çılgın motosiklet trafiği, hem de keyifli bir tren yolculuğu yapma imkanı bizi bu ilk planımızdan vaz geçiren nedenler oldu.





Jakarta’dan ünlü Java tapınaklarının bulunduğu Yogyakarta kentine tren 8 saatte ulaşıyor..İlk bir iki saatteki bol bol etrafı seyretme, fotoğraf çekme heyecanımız biraz azalınca Sevgili treni keşfetmek için dolaşmaya başlıyor..Bu arada hemen arkamızda bir kadın var, Jakarta’da trene bindiğimizden beri yüksek sesle Kuran okuyor..İlk anlarda yolculuğunun sağ salim geçmesi için dua ediyor sansak da bu iş saatler boyu sürmeye devam edince, her halde tüm Java adasını Kuran okuyarak geçmek gibi bir hac yolculuğuna çıktığına karar veriyoruz..Ancak 6,5 saat sonra cep telefonu çalınca susuyor ve yolculuğun kalan 1,5 saatini de cep telefonunda konuşarak geçiriyor. Sanırım hac yolculuğu yerine, ağız ishaline tutulmuş..




Bu arada yemek vagonunu da teftiş eden Sevgili, vagonun hali berbat, hiç görme ama yemek kokuları nefis havadisiyle dönüyor..Öğle saatlerinde karnımız artık iyice acıktığı için elinde menü ile sipariş alan garsona  bir tabak Endonezyalıların ünlü kızarmış pilavı Nasi Goreng ve 2 kaşık siparişi veriyoruz.. Gelen yemek öylesine lezzetli ki, sonrasında menüde ne var ne yok hepsinden deniyoruz..Ve doğrusunu söylemek gerekirse Endonezya mutfağını genelde sevsek de, bunlar tüm seyahatimiz boyunca yediğimiz en lezzetli yemekler oluyor.

Endonezya tarihinin büyük bir kısmına tanıklık etmiş, üzerinde kuvvetli Hindu ve Budist imparatorlukların yanı sıra, pek çok İslami Sultanlığa ve Hollanda kolonyal yönetimine ev sahipliği yapmış Java adasının yemyeşil coğrafyasında, pirinç tarlaları trenin penceresinden akıp giderken, böylesine huzurlu bir ortamda tarih boyunca ne kadar çok kan döküldüğüne şaşırmadan edemiyor insan..Aynı şey bir başka dünya cenneti Bali adası içinde geçerli..Gerek Java, gerekse de Bali tarih boyunca köle tacirleri için dünyanın bu kısmında önemli bir ham madde kaynağı olarak kalmış..1930’lu ve 40’lı yıllardaki Endonezya’nın kanlı bağımsızlık savaşının merkezi de yine bu ada olmuş..


Akşamüzeri saatlerinde vardığımız Yogyakarta'dan yarın ünlü Java tapınaklarına doğru yol alacağız ama önce bir elimizde çek çek valizler bir elimizde de GPS kalacağımız oteli bulma zamanı...


1 Eylül 2013 Pazar

10 günde Java – Bali ve gezginlere ipuçları…


Her seyahat sonrası daha yorgunluklar geçmemişken, yaşananlar henüz hafızalarda taptaze iken, aynı rotayı yapmak isteyen gezginlere yardımcı olabilecek ipuçlarını paylaşmaya çalışıyorum..Gezdiğimiz yerlerin detayları, hikayeleri  sonraki yazılarda….

ROTA
Jakarta’da bir gece kaldıktan sonra gündüz  treni ile Java tapınaklarının en ünlülerinin bulunduğu Yogyakarta kentine gittik ve burada 2 gece kaldık..Yogyokarta’dan Bali’ye ise Air Asia havayolunu kullandık. Bali’de ulaşımı şöforlü araç kiralayarak yaptık. Bali’den Jakarta dönüşü ise yine Air Asia havayolu ile oldu..Aslında orijinal planımız Jakarta’dan araba kiralayıp, Java’nın en alt ucuna kadar inip, feribot ile Bali’ye geçmekti. Ancak sonra araştırdıkça hem tren seçeneği cazip geldi, hem de Endonezya trafiğinin soldan akması ve yoğun motosiklet kullanımı araba kullanımı ile ilgili kafamızda sorular oluşturdu. .




Endonezya vizesi  USD 25 karşılığı bir aylık olarak kapıda alınabiliyor..

ULAŞIM ve TRAFİK
İstanbul – Jakarta ve dönüşü THY ile yaptık..Singapur da 1 saat duruş dahil gidiş 14 saat, dönüş 13 saat civarı sürdü..Jakarta yolcuları da Singapur’da uçaktan indirilip, bir transit salonundan diğerine alınırken baştan aşağı tekrar tekrar aranıyorlar..Hatta İstanbul duty free dükkanından aldığımız içkilere torbası kapalı değil Singapur’dan uçağa böyle binemezsiniz diye el koymaya bile kalktılar..Uzun bir kuyruk ve didik didik aranarak geçirilen can sıkıcı 1 saat sonuçta..

İç uçuşları Air Asia ile yaptık. Biletler yaklaşık 3 ay önce alındığından oldukça uygun fiyata geldi.Air Asia’da kişi başı bagaj limiti 15 kilo..El bagajları abartılı olmadığı sürece tartmasalar ve ölçmeseler de, bavullar konusunda kartal gibiler..En ufak bir kilo aşımını affetmeyip, oldukça tuzlu olan ekstra kilo ücretini zevkle alıyorlar..Biz Bali’de alışveriş yapabileceğimizi düşünerek önceden 5 kilo fazlalık satın alıp uçuş başına ekstra USD 7 gibi bir ücret ödedik.

Bu arada her uçuşta bir havaalanı vergisi olduğunu da belirtmem lazım..Yogyakarta ve Bali havaalanları kişi başı 150.000 rupi alırken, Jakarta havaalanı vergisi ise 40.000 rupi..

Jakarta’ya inince havaalanından tren istasyonu yakınındaki otelimize gitmek için havaalanı içinde standları bulunan taksi şirketlerinden biri ile anlaştık..Şirketin adı Blue Bird ve internette en çok tavsiye edilen şirketti.  Yaklaşık 1 saatlik yol için 220.000 rupi (yaklaşık usd 20) ödedik. Diğer seçenekler kişi başı 20.000 rupi alan 15 dakikada bir kalkan Damri otobüsleri ya da havaalanının biraz dışına çıkıp bir taksi ile pazarlık yapmak. Bizim mesafe için sanırım ücreti 150.000 rupiye kadar indirebilirdik..

Yogyakarta’da kiraladığımız şöforlü araba bizi tam gün tapınaklarda gezdirdikten sonra, ertesi sabah erkenden de havaalanına transferimizi yaptı ve tümü için USD 60 ödedik.. Benzin fiyata dahil ve araç klimalı..Yalnız hem Java'da hem Bali'de her durduğumuz yerde otopark paralarını biz ödedik..Her tapınak mutlaka otopark parası alıyor ve fiyatlar standart 5000 rupi.  Yogyakarta’da kısa mesafeler için her köşe başında bulunan tuktuklar en iyi çözüm. Her seferinde 10.000 rupi ödedik..

Bali’de otel havaalanı transferleri ve kısa mesafeler için yine Blue Bird taksi kullandık.. Taksimetre 6000 rupiden açılıyor ve taksimetre ile gitmek daha karlı..Ada içinde yapacağımız turlar içinde günlüğü USD 50’den şöforlü araç kiraladık..Bali'deki şöforümüzden çok memnun kaldık, dileyenlere telefon numarasını verebilirim.

Hem Java’da hem de Bali’de yollar oldukça dar ve virajlı ve bizim hiç alışkın olmadığımız yoğun bir motosiklet  trafiği var ve yollarda tabelalar çok net değil, dolayısıyla çok istememize rağmen kendimiz araba kiralamaktan vaz geçtik..




Seyahatimizden önce tek netleştiremediğimiz nokta Jakarta – Yogyakarta tren biletiydi.Akşam saatlerinde uçaktan indiğimiz Jakarta’dan ertesi gün sabah 8:30 treni ile ayrılmamız lazımdı.. İnternetten tren bileti almayı beceremedik..Endonezya tren yolları on- line bilet satsa da, sadece Endonezya kredi kartları kabul ediyor. Ufak bir komisyon karşılığı, yabancı kredi kartlarını kabul ettiğini söyleyen başka bir bilet satış sitesi ise Türk kredi kartlarını kabul etmiyor..Yine internette ilan verip tren bileti alabileceğini söyleyen bir İngiliz’e ait turizm şirketi ise maillerime yanıt vermedi. Sonuçta niyetimiz otele gidip eşyaları bıraktıktan sonra koştura koştura tren istasyonuna gidip bilet almaktı ama taksi şöforü gişelerin saat  9’da kapandığını söyleyip bizi önce oraya götürmeyi teklif edince hemen üzerine atladık tabiî ki.. Yanımızda Endonezyalı birinin olmasının çok faydası oldu... Önce bizi hemen ana gişelere götürdü, sonra oralarda birileriyle konuşunca bizim biletlerin istasyonun tam ters tarafında satıldığını öğrenince, araba ile o tarafa gittik..Ben hemen sıraya girdim ama meğerse bilet almak için bayağı detaylı bir rezervasyon formu doldurmak gerekiyormuş.. Biraz yabancı olmanın nimetlerinden faydalanıp birazda etrafa bol bol gülücükler atarak gişenin önünde formu doldurduktan sonra nihayet biletlerimize kavuştuk..  Kişi başı 280.000 rupi. Executive kategorisinde olan tren klimalı ve oldukça rahattı..Gişeler ise sabah 8’de açılıyor ama klimalı olması nedeniyle çok tercih edilen bir tren olması nedeni ile önceden bilet almakta fayda var..


KONAKLAMA - YEMEK

Jakarta'da bir gece booking.com dan bulduğumuz tren istasyonuna yakın Sriwaja Hotel'de kaldık..O.K gecelik fiyatı USD 60..Tren garına yakınlığı ile işimizi gören bir otel oldu, ayrıca oraya gidince Jakarta'da ki en eski otellerden biri olduğunu öğrenmek bizim için hoş bir sürprizdi. İsmi ve sahipleri zaman içinde değişse de 1810 yıllarından beri sürekli otel olarak kullanılan bir binaymış.

Yogyakarta'da ise kötü bir sürprizle karşılaşmamak ve belli standartlara sahip bir yerde kalmak adına tercihimizi yine booking .com üzerinden İbis Otelinden yana yaptık. Ünlü Molioboro Caddesinin bir alt caddesinde yer alan İbis Style modern dekoru, özenli hizmeti, rahat odaları, her odadaki hızlı ve ücretsiz internet sistemi ile bizi fazlasıyla memnun etti. 2 gece O.K olarak aldığımız ve yine rezervasyonu 3 ay önceden yaptığımız otele yaklaşık USD 112 ödedik..Tek negatif nokta İbis Otellerinin ücretini rezervasyon yaparken kredi kartından çekmesi..

Yogyakarta'da Malioboro Caddesi üstünde ve yakınlarında her zevke ve her bütçeye hitap eden bir sürü otel var..Gündüz ve gece her daim çok canlı olan bu caddeye yakın kalmakta fayda var...

Seyahat öncesi en çok bizi düşündüren konulardan biride Bali'de nerede kalacağımızdı..Öylesine çok seçenek ve öylesine değişik bölgeler var ki..Sonuçta Bali'nin çokça reklamı yapılan sahilleri bizi kandırdı ve deniz kenarında bir otelde kalmaya karar verdik..Bölge olarak da daha sessiz sakin ve ailelerin tercih ettiği Sanur'u seçtik..O bölgenin en eski otellerinden Bali Hyatt ilk tercihlerimizden biriydi ama rezervasyonlarımızı ayarladığımız dönemde, bizim tarihlerimiz için dolu gözüküyordu. Fiyatlarıda bizim bütçemizin üzerinde gözükünce mecburen vaz geçtik..Daha sonra seyahate yaklaşık 1 hafta kala blog ödülleri sayesinde haberdar olduğumuz Momondo'nun sayfasına gezinirken, Bali Hyatt otelinin inanılmaz bir promosyonunu yakaladık..Bizim ayırttığımız otelden bile daha ucuza geliyordu. Nedense rezervasyonu Momondo'nu sayfasından yapamadık ama Hyatt Otellerinin kendi siteside aynı fiyatı verince işlem tamamlandı...Uygun fiyat yakalamak için aylar öncesinden rezervasyon yapmayı alışkanlık edinen bizler için hoş bir sürpriz oldu bu, demek ki seyahate günler kala bile promosyonlu fiyatlar yakalanabiliyormuş..





Bali Hyatt geniş sahili, kocaman bahçeleri, iyi servisi ve yemekleri ile çok güzel bir yer..Ancak bugünkü aklımızla orada kalmazdık. Nedeni biz gitmişken denizde ve güzel sahillerde kısa bir tatilde yapalım diye düşünmüştük ama Datça'daki evimizin önünde dünyanın en güzel denizlerinden biri durup dururken, okyanusun dalgası, yosunu, bulanıklığı, kirliliği hiç cazip gelmedi..Sadece ayaklarımızı sokup bir kaç fotoğraf çektirdik o kadar..Ama bana iyi bir tatil köyü havası lazım derseniz, 2 büyük havuzu ve yemyeşil bahçeleri ile Bali Hyatt kesinlikle tavsiye edebileceğim bir yer. Ancak internet sistemi çok kötü, sadece resepsiyonda ve havuz başında ufak bir bölgede alınabiliyor, odalardan ulaşmak istersenizde ücretli.. Biz ise keşke adanın iç kısımlarında kalan Ubud'da kalsaydık diye düşündük..Hem çok canlı bir şehir, hem sahil kesimlerine göre havası daha az sıcak ve rutubetli hemde fiyatlar çok daha uygun..Adanın her yerine de çok uygun fiyatlarla ulaşım olanakları bulabiliyorsunuz...



Yemek Endonezya'da en rahat ettiğimiz konulardan biri oldu..Uzakdoğu'da mutfağı bana göre en iyilerden biri..Java'dayken daha çok çok uygun fiyatlara yerel yemekler yedik. Bol baharatlı kızartılmış pilavları, noodle çorbaları, çeşitli tavuk yemekleri hepsi çok lezzetli..Bali'ye geçince biraz daha deniz mahsüllerine yöneldik..Bizim gibi Marmara'nın ve Karadeniz'in muhteşem balıklarına alışkın olan bir ulusa balıklarını hiç önermeyeceğim ama karidesler, midyeler, ıstakozlar ve diğer bilumum deniz canlıları bir harika..Sahil kesimlerinde bunları kilo ile tarttırıp alıp, hemen yanındaki mangalda da kızartabilecek pek çok lokanta mevcut..Kesinlikle tavsiye edilir.. Bunun dışında bizim kaldığımız Sanur bölgesinde farklı dünya mutfaklarını sunan pek çok lokanta bulabilirsiniz. Biz özellikle La Baracca isimli İtalyan restaurantından çok memnun kaldık..

Her Uzakdoğu ülkesinde olduğu gibi Endonezya'da da en büyük sorun kahvaltı..Bizim gibi ayrı ve zengin bir kahvaltı kültürleri yok..Öğle, akşam ne yemek yemişlerse, kahvaltıda da aynı yemekleri yiyorlar..Yerel otellerde kahvaltı sorun olabiliyorken, uluslararası zincir oteller, bizim alıştığımıza benzer bir kaç kahvaltılık malzemeyi büfeye koymayı beceriyorlar. Birde yine yerel otellerde bıçak yok..Endonezyalılar etleri bile çatalla sabitleyip, kaşıkla kesip yemeye çalışıyorlar..

ALIŞVERİŞ

Okuduğumuz neredeyse tüm kaynaklar aman alışverişi Bali'ye geçmeden Yogyakarta'da yapın çok daha ucuz diye yazıyordu..Kesinlikle doğru..Özellikle Malioboro Caddesinin üzeri, yüzlerce batik giysi satan dükkan ile dolu..Ancak fiyatlar ucuz olsa da modeller, kesim, dikiş ve renkler bana çok kötü geldi..Batik için kesinlikle Bali'nin cıvıl cıvıl renklerini öneririm..Bunun dışında Yogyokarta'da başka beğendiğiniz bir el işi bulursanız mutlaka alın.Fiyatlar gerçekten çok ucuz, pazarlık edip zaman kaybetmeye bile değmez..Örneğin bizim Yogyakarta'dan üzerindeki etiket fiyatına 3 dolara aldığımız bir ahşap heykelin aynısını Bali'deki satıcı 15 doların altına asla ve asla inmedi..




Bali'de fiyatlar Türkiye ile kıyaslanınca ucuz gözükse de pazarlık etmekte fayda var. Zaten bir malın fiyatını satıcıya sorduğunuzda, hemen  fiyatı şu ama pazarlık yapabiliriz diye cevap veriyor..Ahşap heykeller, resimler, batik giysiler, hasırdan yada hindistancevizinden yapılmış çeşitli eşyalar benim en çok sevdiklerim oldu...Birde tabii beni kendimden geçiren ve Türkiye'de bir servet ödediğimiz teak ağacından yapılma mobilyalar ve büyük taş heykeller var Bali'de..Ancak konteyner takviyeli seyahat henüz yapılamadığından onlar başka bir hayata...Ama hemen bir örnek vermek gerekirse annemin geçen yaz Mudo'dan indirimden 200 küsür TL'ye aldığı bir teak sandalyenin aynısını sadece 35 TL ye gördüm dersem ne dersiniz??

Bol gevezelikle dolu, aman unutmadan yazayım belki birilerinin işine yarar tarzı bir yazı oldu bu..Ayrıca seyahat planlama aşamasında başka sorularınız olursa da cevap vermeye çalışırım..Endonezya'da nereleri gezdik,  neler gördük ise bundan sonraki yazıların konusu olacak..   

13 Ağustos 2013 Salı

Süveyra ( Essaoira) - FAS


Fas’da kalbinizi nerede bırakıp geldiniz derseniz, işte burasıdır..Zaten denizin kenarında olup da denizle iç içe yaşayan kentleri sevmemek mümkün mü?





Fas gezimizin neredeyse tamamında olduğu gibi Suveyrada da eski şehirde bir otel ayırtmıştık.. Arabayı şehrin dışına park edip, bavulları çeke çeke medina’nın daracık sokaklarında otel aramak, seyahatin sonu yaklaştıkça bizi artık yormaya başlayan bir deneyim olsa da burada bizi güzel bir sürpriz bekliyordu..Şehir inşa edilirken 1760 – 1764 yıllarında Fransız bir mimar planlarını çizdiği için Kentin medinası ızgara planlı düz ve geniş yolları ile, Fas’ın diğer şehirlerinden gerçekten çok farklı..




Otelimiz Riad Malaika( Melek) Fas’ta kaldığımız en güzel yer.. Internette araştırma yaparken oteli çok beğenmiştik ve ucuz olsun diye en küçük ve tek kişilik yatakların bulunduğu bir oda ayırtmıştık.. Resepsiyonda giriş yapmak için beklerken, otel görevlilerinden biri utana sıkıla yanımıza geliyor..Bizimle aynı anda giriş yapan bir Alman çift, artık kavga ettiklerinden midir, nedir ısrarla tek kişilik yatak istiyorlarmış..Sizin için zahmet olmazsa, oteldeki en büyük ve en lüks oda ile sizinkini değiştirebilirmiyiz diyor..Bilin bakalım içimizden ‘’hurra’’ naraları atarak ne cevap veriyoruz J Güzel başlıyor Süveyra günlerimiz…









Süveyra aslında Fas’da 2700 km’den fazla  yol yaptıktan sonra gezimizin dinlenme, tazelenme kısmı..Kentin çok güzel olduğunu duyunca burayı en sona saklamıştık..Gerçektende kaldığımız iki tam gün boyunca, keşke birkaç gün daha kalsaymışız burada diye diye , şehrin ve okyanusun tadını ağır ağır  sokaklarını arşınlıyarak, yoruldukça cafelerinde molalar vererek , sindire sindire çıkartmaya çalıştık .

Surlarla çevrili bir liman şehri olan Süveyra eski zamanlarda Mogador olarak bilinirmiş. Bu civara özgü bir deniz kabuklusundan elde edilen mor boya ‘’imparator moru’’ 1.yüzyıl Roma’sında iktidarın simgesi imiş..Bugünkü şehir ise yaklaşık 200 yıllık. Sultan Muhammed bin Abdullah’ın esir aldığı Fransız mimar Cornut’un yardımı ile askeri bir liman olarak inşa edilmiş..










Harika Atlantik manzarasına sahip kalenin surlarına fotoğraf çekmek için hem sabah, hem de akşamüzeri çıkıyoruz..













Şehrin limanı son derece canlı, her yerde balıkçıları, buraya özgü mavi tekneleri ve okyanustan tutulan değişik ve kocaman balıkları görebilmek mümkün.. Limanın hemen çıkışındaki meydanın kenarında ise mavi boyalı masa sandalyeleri ile ufak balıkçı tezgahları, istediğiniz balığı kilo ile alıp, bu tezgahlarda kızarttırıp yiyebileceğiniz bir yer..Bir gün buraya yolunuz düşerse, burada keyifli bir öğle yemeği yemeyi ihmal etmeyin..
Kentte pek çok batılı yaşadığı için, akşam yemeği için seçenekler çok..Bizim favorimiz zengin balık menüsü, nefis şarapları, harika dekoru ve canlı müziği ile bir İngiliz’in işlettiği  Le Patio oluyor..Sadece mum ışıkları ile aydınlatılmış ortamı tek kelime ile harika..Yalnız kredi kartı her yerde geçmiyor, dikkat etmekte fayda var..Son gecemizde nefis pizzaları ve makarnaları ile ağzımızın suyunu akıtan bir İtalyan lokantasından, cebimizdeki dirhemler artık suyunu çektiği için mahrum kalmamız, belki de bu kentten aklımızda kalan tek negatif şey..Lokantanın İtalyan sahibi her ne kadar gelin istediğinizi yiyin, parasını da yarın getirirsiniz dese de, erkenden yola çıkacağımız için bu nazik teklifini reddetmek zorunda kalıyoruz..











Fas çok sevdiğimiz bir ülke, Süveyra ise bir gün tekrar ev kiralayıp daha uzun uzun kalmak ve yaşamak istediğimiz bir kent.. Evde bizi bekleyen kedimiz ve köpeğimiz olmasa hemen yine atlayıp gideceğiz ama şimdilik Fas ve Süveyra yazıları bu kadar..Çok yakında bir başka coğrafya da buluşmak üzere…

Yazı: Ayşegül Erzincanoğlu

Fotoğraflar: Ayşegül & Behçet Erzincanoğlu