28 Şubat 2009 Cumartesi

Chichen Itza

Yucatan yarımadasının en ünlü ören yeri kesinlikle Chichen Itza. Ünlü olması çok iyi restore edilip korunmuş olmasının yanısıra, kitle turizminin Meksika’daki merkezi olmasındanda kaynaklanıyor.

Bizim Chichen Itza’ya ulaştığımız sabah, İspanyollar öncesi Yeni dünya’nın en nitelikli mimarlık örneklerinden biri olarak sayılan kent, çoğunluğu Amerikalı olan gürültücü turistlerce işgal edilmiş durumdaydı. Chitcen Itza, gerek Yucatan sahillerinde ucuz tatil yapan Amerikalıların, gereksede yine bu sahillerde dolanan büyük tur gemilerinin bir numaralı günü birlik tur adresi.

Kentteki Maya yerleşimi 550 yıllarında başlıyor. 10.yüzyılda, 100 yıl kadar terk edilse de, Mayalar bu kente tekrar dönüyorlar ve 14. yüzyıla kadar burada yaşamaya devam ediyorlar.

Şehrin en görkemli yapısı 24 m. Yüksekliği ile yılan tanrı Kukulcan’a adanmış El Castillo piramidi. Birkaç yıl önce hatırlarsınız, dünyanın yedi yeni harikası seçilmişti. Biz Türk internetçilerin başaramadığını, Meksikalılar başardılar ve bu piramidi dünyanın yedi yeni harikası arasına soktular. Aya Sofya ile ne mimarisi nede tarihi aynı kefeye konabilir ama bu tabi tamamen ayrı bir konu.

Kalabalıktan şikayet ettiğimi duyan yerli rehberlerden biri, sen asıl burayı ilkbahar ekinoksunda gör, kimi yıllar yürümek adeta imkansızlaşır diyor. Güney yarımkürede 21 Eylül’e denk gelen günde ışıklar bu piramisdin üzerine öyle bir düşermiş ki, piramidin merdiveninin kenarına yapılmış olan tüylü yılan heykeli adeta aşağıya doğru hareket eder gibi görünürmüş.

Kentin bir zamanki sahipleri kendilerini yine adeta her taş parçasına işlemiş gibi. Elimdeki kitaba göre bu yazıtlarda diğer Maya kentlerindeki gibi hanedan öykülerinin yanı sıra, kan akıtma, ateşi başlatma gibi soyluların yerine getirdiği tapınak kutsama ayinleride anlatılıyor. Hakikaten biraz dikkali bakınca kalbe saplanmış bıçaklar, kesik kafalar her yerde.

Bana göre Chichen Itza’daki en hoş yapı, İspanyolca anlamı Salyangoz olan Caracol. Buradaki mimari olarak en sıra dışı yapı olan Caracol, bir zamanlar gözlemevi olarak kullanılmaktaymış. Maya astronomları güneşin, ayın ve hepsindende öte Venüs gezegeninin doğuş ve batış hareketlerini saptamak için bu yapının platformlarıyla, kapı ve pencere pervazlarındaki gözlem hatlarını kullanırlarmış. Mayaların o zamanlar Venüs’ün görünür hareketlerine ilişkin mükemmel bilgilere sahip oldukları biliniyor.

Chichen Itza’dan sonra yakınlardaki Izamal şehrinde bulunan katedrale gidiyoruz. Yucatan yarımadasının koruyucu Meryem’inin heykeli burada bulunuyor. Aslında İspanyol Fransisken rahipler tarafından kurulan katedralin ünü büyük ölçüde 1524 – 1579 yılları arasında yaşayan dördüncü piskoposu Diego de Landa’dan geliyor. Landa, Hristiyanlığı kabul etmeyen yerlilere uygulattığı vahşi fiziksel işkencelerden çok, Temmuz 1562 tarihinde, kentin meydanında binlerce Maya kitabını yada söylendiği biçimiyle kodeksini yaktırması ile ünlü.

Böylesi bir uygarlıktan dünyada şu anda üçü tam biri yarım, 3,5 Maya kodeksi kaldığı ve sadece bunların çözümlenmesi ile 22 Aralık 2012 yılında yaşadığımız çağın sona ermesini merakla beklediğimizi düşünecek olursak, bu kodekslerin binlercesi yakılmasaydı kimbilir neler bekliyor olacaktık.

20 Şubat 2009 Cuma

Campeche - Merida

Meksika’da günler adeta otobüse in bin, in–bin aralarında Mayalardan Azteklerden ve her daim düşmanları İspanyollardan kalanları gör, akşama doğru ise margaritaları içmeye başla gibi bir akış içinde geçmekteydi. Bu program dahilinde bir önceki yazımda anlattığım Palenque’den ayrılır ayrılmaz otobüse binip Campeche’ye doğru hareket ettik.


Campeche 1540’lı yıllarda İspanyollarca eski bir Maya balıkçı köyünün üzerine kurulmuş kolonyal bir kent. Bir zamanlar şehri kuşatan surları ve artık iyice tanıdık hale gelen renk renk kolonyal dönem binaları ile İspanyollar döneminde Yucatan yarımadasında önemli bir liman kenti olmuş.

Campeche’de bir gece kaldıktan sonra in-bin seansları yine başlıyor. Merida yolu üzerindeki ilk durağımız Kabah. Bir sonraki durağımız Mayaların ünlü şehri Uxmal’in uydu kentlerinden biri.

Birkaç kat yükseklikteki binaların dış yüzleri geometrik çizimler ve çeşitli tanrı figürleri ile süslenmiş. Buradaki en etkileyici yer saray duvarı olduğu söylenen ve yağmur tanrısı Chac’ın 250’den fazla maskesinin taşa işlendiği Codz Poop. Chac’ın fil hortumuna benzeyen ancak pek azı günümüze kalabilen burnu gerçekten ilginç.

Uxmal ise geç klasik dönem Maya şehirleri arasında en önemlilerinden biri. Günümüze ulaşan pek çok yapının 7 -10. yüzyıllar arasında yapıldığı düşünülüyor. Uxmal’deki en etkileyici yapı süper güçlere sahip bir cüce tarafından bir gecede yapıldığına inanılan cüce’nin piramidi. Oval biçimli tabanı ile çok farklı bir piramit mimarisi sergilerken, 35 metre ile buradaki en yüksek bina.

Ormanın içine inşa edilmiş şehirdeki binaların pek çoğu ayakta. Taş işçiliği ile yapılan süslemeler insanı her köşede şaşırtıyor. Yağmur tanrısı Chac burada da en çok işlenen motiflerden birisi. 900’lü yılların başında birden bire terk edilen Uxmal, otarihten sonra ormanın insafına kalmış. Şehrin terk edilmesinin en önemli nedenlerinden birinin su kıtlığı olduğunu düşünülüyor. Chac’ın ne kadar kabartmasını yaparsa yapsınlar, yağmur tanrısını mutlu edememiş anlaşılan Uxmal’liler.

1542 yılında yine bir Maya şehri kalıntılarının üzerine kurulan Meriada, Yucatan eyaletinin başkenti. Şehrin kolonyal bölgeleri kısa süreli turistlere keyifli görüntüler sunsa da, artık bir ticaret merkezi olan şehrin dünyanın diğer kentelerindeki benzerlerinden çok da bir farkı yok.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Eskişehir

Geçen hafta birkaç günlüğüne doğduğum şehir Eskişehir'deydik. Artık istediğim sıklıkta gidemesemde orası benim çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği şehir. Dolayısıyla kalbimdeki yeri apayrı.

Bir zamanlar adı üzerinde eski bir şehirdi. Öncelikle Anadolu Üniversitesinin gelişimi, sonrasındada tek bir adamın vizyonu sonucu bugün yepyeni ve pırıl pırıl bir şehir. Evet doğduğum iki katlı bahçeli ev şimdilerde apartmanlar arasına sıkışıp kaldı, benim okuduğum yıllarda tek katlı olan Millizafer ilkokulu, şimdi iki katlı ve o da çevresindeki binaların arasına sıkışıp kalmış durumda ve yine bir zamanlar Eskişehir'in İstanbul yönüne doğru neredeyse son binası olan Anadolu Lisesi ise adeta şimdilerde şehir merkezinde gibi..Bunlar gelişmenin doğal ama hüzünlü sonuçları....



Yeni Eskişehir ise tam bir Avrupa kenti görünümünde. Öncelikle şehrin her yanına tramvay ile ulaşmak keyifli ve de kolay, şehrin ortasından geçen bir zamanların kötü kokulu Porsuk çayı bugün temiz, sahilleri düzenlenmiş ve üzerinde adeta Amsterdam'daymışcasına teknelerle gezinti yapabilirsiniz.


Tarihi Odunpazarı evleri onarılmış, ortaya çok güzel bir mahalle çıkmış. Onarımlar halen devam ediyor. Buradaki Atlı Han el sanatları merkezi yapılmış, Eskişehir'in meşhur lületaşçıları burada dükkanlarını açmışlar. Şehir merkezindeki eski dükkanlar, hanlar, fabrikalar hep restorasyon kapsamına alınmış. Bir kaç yıl sonra şehrin alabileceği görüntü gerçekten heyecan verici. Ama bana göre en güzeli, Türkiye'deki şehirlerde büyük bir eksik olan heykeller. Şehirde oluşturulmuş büyüklü küçüklü meydanlara kondurulmuş heykeller öylesine keyifli ki... Bu sefer hava koşulları ve zaman bana fazla izin vermedi ama bir dahaki gidişime hepsini tek tek fotoğraflamak istiyorum. Tüm bunların mimarı ise Yılmaz Büyükerşen. Tek bir insanın vizyonunun bir şehri bu kadar dönüşüme uğratması, kesinlikle ilham verici.


Peki bir gün kısa bir süreliğine de olsa yolunuz düşerse Eskişehir'de mutlaka yenilmesi ve içilmesi gerekenler nedir? Öncelikle tabiki çiğ börek. Eskişehir'den başka yerde yediğiniz çiğ böreği, çiğ börekten saymayın. En iyi adres ise Köprübaşındaki Papağan Çiğbörek. Tanesi 85 kuruş ve insan kesinlikle midesinin kapasitesini zorlamadan oradan ayrılamıyor.




Bir sonraki adres ise yakınlardaki meşhur Karakedi bozacısı. Dükkan'da, lezzetde hala aynı çocukluğumdaki gibi. Şu ana kadar içtiklerim arasında kesinlikle uzak ara en iyi boza burada. (üzgünüm Vefa'lılar) Bardağı 1 TL.


Bir sonraki durak ise Köprübaşı Değirmen Sokaktaki Tanınmış Helvacı. Kuruluşu 1875 olan bu küçüçük dükkanda sadece bir kaç çeşit helva bulabilirsiniz, o da bitmeden yetişebilirseniz. Üretim günlük ve akşama kadar bitiyor.Benim favorim cevizli yaz helvası. Marketlerden aldığımız tanınmış markalar ile lezzet farkı o kadar büyük ki.. Mutlaka deneyin derim.

7 Şubat 2009 Cumartesi

Palenque

Palenque bizi sıcak ve nemli bir sabah'ta karşıladı. Yoğun orman tabakası tarafından çevrelenen şehir görkemli yapıları ile daha ilk andan çarpıyor insanı. Şehrin ormanın örtüsü altından çekip çıkartılmış binaları yemyeşil çimenlerin ortasında adeta birer mücevher gibi duruyor.




10 yüzyıl başlarında terk edildikten sonra uzunca bir süre yemyeşil bir orman örtüsünün altında kalan Palenque Maya'ların büyülü kenti olarak kabul ediliyor. MS 500 - 700 yılları arasında en parlak dönemini yaşayan şehir 800'lü yıllarda o dönem Maya şehirleri arasında sıkça yaşanan savaşlar sonucu yavaş yavaş bir gerileme dönemine giriyor. İlk İspanyollar Palenque'ye ulaştıklarında ise sadece bulabildikleri orman tarafından adeta yutulmuş bir şehirdir.

Eski şehirlerde genellikle ilk yaptığım şey, eğer mümkünse en yüksek yapıya tırmanıp etrafı olabildiğince yüksekten görebilmektir. Bütünü sindirdikten sonra detaylara inmeyi seviyorum. Dolayısıyla ilk hedef 69 basamak ile tırmanılan Yazıtlar Tapınağı oluyor. Tepeden şehri çepeçevre ve sımsıkı kuşatan ormanın yeşili nefes kesici. Karşımda ise halen ayakta duran kulesi ile saray binası. Tapınağın tepesinde sakin bir köşede elimdeki rehberden şehrin
tarihini okuyorum. En önemlik kralları Pakal (Güneş ve Kalkan). Binaların çoğunu yapan ise oğlu Chan Balum (Jaguar ve Yılan) Ne kadar güzel ve de mistik isimler. Sırf isimlerinden çıkarak hayal kurabildiğin kadar kur...



Palenque kabartmaları ile ünlü. Bende elimdeki kitapta resimlerini gördüğüm iki kralın peşine düşüyorum şehirde. Dolaşa dolaşa ve tabii biraz yardımda alarak iki kralla gözgöze gelmeyi başarıyorum. Daha doğrusu benim iki gözüme karşılık onların tek gözü. Baba oğul arasındaki benzerlik özellikle burun bölgesinde hık demiş burnundan düşmüş misali.. Eğer hayal gücünüz fazlaca genişse Maya'lar Laz'lardan gelmedir diye bir tez ortaya sürebilirsiniz bile..



BABA OĞUL



Bana göre Palenque'yi eşşiz yapan özellik ise şimdilik sadece %5 inin ortaya çıkartılmış oluşu. Ormanın muhteşem yeşilinin sakladıkları ise şimdilik sır.