25 Kasım 2012 Pazar

10 Günde Fas ve gezginlere ipuçları

Her seyahat dönüşü fotoğrafları düzenlemek, notları yeniden gözden geçirip çoğu kez unutmadan yeniden yazmak, alınan kitapları okumak son derece keyifli bir angarya. Kimi zaman bu süreç Datça'daki tembel hayatımızda aylar alabiliyor ve ancak her şey düzenlendikten sonra mavilimon'a yazmaya başlıyorum. Ama o zaman gelene kadar işte kısa kısa notlarla Fas seyahatimiz...

ROTA


  • ·         Fas’a ilk kez 13 yıl önce kötü bir seyahat şirketi ve belki de ondan da daha kötü bir rehber eşliğinde gitmiştim. Yıllardır hep aklımda kalan bu ülkeye bu kez kendimiz bir tur düzenledik ve bol bol yorulsak da doya doya gezdik. Türkiye’den Fas’a direkt uçuşlar Kazablanka şehrine. Kazablanka hoş bir şehir ama bir turist olarak yapacak çok fazla bir şey yok. Muhteşem Casablanca filminin fanatiklerinden biriyseniz, öncelikle o filmin tamamının Hollywood'da bir stüdyo'da çekildiğini  bilin ama illaki de Rick’in Barını bulacağım derseniz, Hyatt Otelinin barı’nın adının bu olduğunu ve iri yarı zenci bir piyanistin ‘’ As Time Goes By’ ı çaldığını bilin..
  • ·         İşte yukarıdaki nedenlerden dolayı Kazablanka’yı pas geçip rotamızı şöyle oluşturduk: Rabat (1 gece) – Meknes, Volubilis, Fes (2 gece) – Mevlay İdris, Chefchouen, Tanca (1 gece) – Marakeş (2 gece) – Ait Benhaddou, Ourzazate (1 gece) – Traoudant , Essaoura(2 gece)……Bu programı eğer tekrardan yapacak olsak Tanca ve Essaoura’ya birer gün daha ekleyip, Traoudant’ı programdan çıkarmayı tercih ederdik. Tanca’ya bir gün çok azdı, Traoudant için fazladan 200 km yapmaya değmezdi ve Essaoura ise o kadar güzel bir yer ki böylesine yoğun bir programdan sonra kendimize burada bir gün daha ayırmaya değerdi…Gezdiğimiz kentlerin tüm detayları en kısa sürede mavilimon’da olacak

ULAŞIM ve TRAFİK




  • ·         Çok işlevsel olduğunu okuduğumuz tren ve otobüs sistemini pas geçip biz tercihimizi araba kiralamaktan yana kullandık..Araba için 600 TL, GPS'imize 1 aylık Fas harita kirası USD 9,95 ödedik.
  • ·         Fas’ın turistik bölgeleri olarak kabul edebileceğimiz Kazablanka, Rabat, Tanca, Marakeş arası otoyollar ile birbirine bağlanmış ve ulaşım oldukça rahat, ancak buraların dışına çıkınca Türkiye’nin 30 yıl önceki halini hatırlatan gidiş geliş yollar var. Ancak yollar dar ve yüksek bölgelerde virajlı olsa da, asfalt kalitesi son derece iyi ve Türkiye’ye göre trafik yoğunluğu çok daha az..
  • ·         Trafik polisleri sağ olsun, şehir içi olmasa bile şehir dışı yollarda tüm sürücüler trafik kurallarına maksimum derecede uyuyorlar. Bu konuda bizden daha iyi olduklarının hakkını vermek lazım. Otoyollarda sürekli radar kontrol noktaları var, diğer yollarda ise teknik nedenlerle hız kontrolü yapamasalar da, her büyükcene yerleşim noktasının giriş ve çıkışına polis yerleştirilmiş. Bu noktalara yaklaşırken hızınızı 80’den 40’a düşürmeli ve kavşaklarda  durup , öyle hareket etmelisiniz. Otoyollarda ise radarcıların en sevdiği nokta, gişelere yaklaşırken hız sınırının 40 km olarak belirtildiği son 50 -60 metrelik bölüm…
  • ·         Çok sürpriz değil ama evet polis Fas’da da rüşvet alıyor. Tüm Fas seyahatimiz boyunca yaklaşık 2700 km yol yaptık ve trafik polisleriyle hiçbir sorunumuz olmadı ama son gün Essaoura’ya girerken bir trafik polisi bizi durduruyor. Normalde çift olarak vardiya yapmalarına rağmen bu tek başına. Sonradan yorumladığımıza göre belli ki  bizim tabirimizle çorba parası almaya çıkmış. O sadece Fransızca ve Arapça konuşuyor , biz ise İngilizce ve Türkçe. Bu iletişimsizlik ortasında suçumuzun kavşakta durup sağa sola bakmadan geçmek olduğunu, uzun çabalar ve bol bol pandomim sonucu anlıyoruz. Cezası 700 dirhem ( 70 euro). Eşim günün o saatinde bomboş olan kavşakta, hiç durmadan geçen diğer arabaları gösteriyor ama çorbacının cevabı hazır. Kafayı önce 45 derece sağa oradan da 90 derece sola çeviriyor ve sen bunu yapmadın diyor. Yapacak fazla bir şey yok amaç belli, 300 dirhemden başlayan rüşvet pazarlığı 200 dirhemde sonuçlanıyor ve biz yolumuza gidiyoruz. Sonradan internette yaptığım araştırmada Fas’da aşırı hız cezalarının 400 dirhem ( 40 euro) olduğunu öğreniyorum. Belli ki rüşvet miktarını yüksek düzeyde tutabilmek için,bizim çorbacı ne olduğunu anlayamadığımız en yüksek cezayı yazmaya kalkmış bize. Bu arada eğer olurda namuslu bir polise çatarsanız, yanınızda yeteri kadar dirhem olmasına özen gösterin çünkü Fas’da cezalar polise ödeniyor ve eğer yanınızda yeteri kadar yerel para yoksa ehliyetinize el koyup sizi en yakın bankamatik’e yönlendiriyorlarmış..
  • ·         Otoyollarda seyahat edecekseniz yine yanınızda yerel para bulunmasına dikkat edin. Sürekli bir otoyoldan diğerine geçer gibi oluyorsunuz ve sürekli gişelerle karşılaşıyorsunuz. Örnek vermek gerekirse Tanca Marakeş arası tam 6 kez, toplamda da 161 dirhem ödeme yaptık..
  • ·         Otopark ülke genelinde sorun değil, her yerde rahat bulunabiliyor ancak yazılı her hangi bir tarifeleri yok. Rabat’da Tanca’da geceliğine 20 dirhem ( 2 euro) ödediğimiz  otopark ücreti Marakeş’e gelince birden 100 dirhem’e ( 10 euro) çıkıyor.. Ya biz burada bu kadar, şurada şu kadar ödedik demenin faydası yok bu kadar , ya sıkı bir pazarlığa başlayacaksınız, ya da ücreti ödeyeceksiniz. Otopark ücreti konusunda pazarlık işe yarıyor.

KONAKLAMA - YEMEK








  • ·         Biz otel tercihlerimizi Ourzazate hariç, şehrin eski kısımlarında bulunan otele dönüştürülmüş Fas evlerinde kalmaktan yana kullandık. Seyahatten yaklaşık 2 ay kadar önce booking.com sitesinden yaptığımız otellere toplam 550euro ödedik. Kimisi beklediğimizden iyi çıktı, kimisinde de ufak tefek hayal kırıklıkları yaşadık ama ciddi bir sorunla karşılaşmadık.
  • ·         Eski şehirlerde bulunan otelleri labirent misali sokaklarında bulmak biraz sorunlu. Önceden oteller ile yazışmakta fayda var, ya da her zaman için para karşılığı sizi istediğiniz adrese götürecek birini bulmak mümkün.
  • ·         Bu seyahati bugün tekrar yapsak Marakeş ve Tanca’da bu tarz butik otellerde kalmazdık. Tanca medina’nın diğerlerine göre çok bir özelliği yok. Marakeş’de ise eski ve yeni şehir arasında yer alan 5. Muhammed bulvarındaki otellerden birinde kalmak stratejik olarak daha avantajlı.
  • ·         Otopark ile oteller arası genelde mesafe var ve daracık sokaklardan valizlerinizi taşımak çok zor. Dolayısıyla biz her gittiğimiz yerde büyük valizimizi arabanın bagajında bırakarak, ufak çekçek lerle otellere gittik. Bunun sonucu kimi kez otoparklarda valiz yapmak olsa da, rahatlık açısından değdi..
  • ·         Tüm otelleri oda-kahvaltı olarak aldık. Tajin’li kuskus’lu Fas mutfağı bize çok hitap etmediği için, bir kez denedikten sonra ikincisi olmadı. Izgara yapan ufak dükkanlar, pizzacılar, sahil kesiminde ise balıkçılar  bizi oldukça mutlu etti. Beğendiğimiz restaurantları , gittiğimiz şehirleri mavilimon’a daha detaylı yazarken belirteceğim ama Marakeş’de gece Cema elFena meydanda kurulan ızgara tezgahlarından ve Essaoura’da limanın yanındaki balıkçı tezgahlarından bir şeyler yemeden geri dönmeyin..
  • ·         Fas’da alkol yasak değil ama bulmak biraz sorun. Otellerde bir sorun yok, ama bizim gibi güzel bir günü sonlandırmanın en iyi yolu güzel bir yemek ve yanında da güzel bir şişe şarap diye düşünenlerdenseniz işte orada bir sorun var. Yemek için beğendiğimiz yerler çoğunlukla alkol vermiyordu, alkol veren yerlerin ise mutfağı zayıftı. Sonuçta kimi zaman her şey iyi oldu kim zamanda eksik. Tanca’da deniz kenarında harika bir deniz mahsullü spagetti, cola eşliğinde biraz ziyan oldu, ama Ourzazate’nin arka sokaklarında bulduğumuz bir pizzacı, İtalyanları aratmayan lezzetinin yanında, bardaklarımızı menülerin arkasına saklamamız kaydıyla bize buz gibi bira sunarak gönlümüzü aldı. Bu arada Fas’ın gayet güzel beyaz şarapları var ve Casablanca birası ise son derece içimli..
ALIŞVERİŞ






  • ·         Orta Doğu’da, Uzak Doğu’da seyahat ederken pazarlıksız alışveriş olmaz ama Fas’da bu iş insanı gerçekten çok yoruyor. 13 yıl önce yaptığım ilk Fas seyahatinden bu yana ülkede pek çok iyi gelişmeler olmuşsa da, pazarlık işi bir hayli çığırından çıkmış gibi. Hiçbir şey almayacağım sadece dükkanlara bakacağım deseniz o bile zor. Dükkana girdiğinizde, çıkış yolunu kapatarak size bir şeyler satmaya çalışmak oldukça yaygın. Bir şeyin fiyatını sorduğunuzda neredeyse kurtuluş yok. İlk anlarda pazarlık etmek biraz keyifli bir oyun gibi gelse de, bir süre sonra neredeyse tacize uğradığınızı hissediyorsunuz.
  • ·         Fas’lılar iyi insanlar, 10 gün süresince başımıza en ufak bir kötü olay dahi gelmedi ama en büyük kusurları turist görür görmez çizgi filmlerdeki karakterler gibi gözlerinden dolar işaretleri çakarak size doğru koşmaları. Biraz abartma olacak belki ama neredeyse merhaba deseniz sizden para istiyorlar. Her konuda size yardım etmeye çok hevesliler ama mutlaka bir bedel karşılığı. Böyle olunca da çoğu kez  basit bir adres sormak bile son derece rahatsız edici bir deneyime dönüşebiliyor. Güzel başlayan sohbetler çoğu kez bir süre sonra ya bir şey satmaya ya da bir tanıdığın dükkanına götürme teklifine geliveriyor. Bir süre sonra da yanınıza kim yaklaşırsa siz uzaklaştırmaya başlıyorsunuz ki bu arada belki de çok hoş insanları, deneyimleri de kaçırabiliyorsunuz…
  • ·         Fazla pazarlık işin keyfini kaçırsa da Fas’tan herkesin beğenip alacağı bir şeyler mutlaka var. Biz metal işlerini ve el boyaması seramikleri çok sevdik. Seramiklar Fes’de, metal işleri Marakeş civarı, tahta oymacılığı ve tekstil ise Essaoura’da alınmalı.
  • ·          Biz Marakeş’e geldiğimizde devletin desteklediği Ensemble Artisanal dükkanlarını keşfettik. Üzerinde her şeyin fiyatının yazılı olduğu, pazarlığın genellikle kabul edilmediği, bu yerlerde alışveriş etmek, dışarıdaki korkunç pazarlıktan sonra cennete düşmek gibi bir şey. Ancak Marakeş ve Ourzazate’de çeşit oldukça bol olmasına rağmen, Essaoura’daki biraz hayal kırıklığı yarattı, ama yine de bakmakta fayda var.

13 Kasım 2012 Salı

Sayda - Lübnan


Karışık dinsel tercihlerden dolayı Lübnan’da tatil günlerini anlayabilmek biraz zor. Cuma gününün  tatil olduğunu biliyoruz ama bu ne Beyrut’da çok belli ne de sabah ilk ziyaret ettiğimiz kent olan Sur’da. Kentin çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Sayda’da ise neredeyse hemen hemen her yer kapalı. Lübnan’a seyahat edecekler için belki ekstra bir iş olacak ama, Cuma günleri ziyaret edilecek kentlerin dinsel portresini çıkarmakta fayda var..

Sayda bir Cuma öğleden sonra hayalet şehir görünümünde ve bunun yararı hiç zorlanmadan sahilde bir otopark yeri buluyoruz.

13. yüzyılda Haçlılar tarafından deniz üstüne inşa edilen kale şehrin sembolü, ancak kapısına asılmış eski bir kilit uzun zamandır kapalı olduğunun işareti. Kalenin tam karşısında yer alan souk’lardaki dükkanların neredeyse tamamına yakını kapalı. Aslında buraların açık halini görmek isterdim çünkü labirent misali sokaklarındaki dükkanların hepsi bir düzen içinde ve çok iyi restore edilmiş durumda.Fazlaca bir şey yapmadan biraz o tarafa , biraz da bu tarafa yürüyüp, istediğimiz şeyleri görememenin sıkıntısı ile Beyrut’a geri dönüyoruz.










Cuma günü tatili Sayda’dan  mavilimon’a yazacak çok fazla bir şey çıkarmıyor, elimde maalesef doğru dürüst fotoğraf bile yok ama yine de İstanbul arkeoloji müzesinin en değerli eseri olarak kabul edilen İskender Lahdi’nin doğduğu toprakları gördüm..

Bu şehirde bulunan Kral mezarlarından biri olan lahit, ilk Türk arkeologu ve İstanbul Arkeoloji Müzesinin ilk Türk müdürü olan Osman Hamdi Bey ‘in 1887 yılında bizzat katıldığı kazı ile ortaya çıkarılmış ve sonrasında aynı kazıda bulunan diğer lahitlerin, bir kısmı ile birlikte bir savaş gemisine yüklenerek İstanbul’a taşınmıştır.
Aslında Büyük  İskender’e ait olmasa da ilk bulunduğu dönemde onun sanıldığı için bu adla anılan lahit ve diğerleri o zaman arkeoloji müzesi olarak kullanılan Çinili Köşk’e sığmayınca, hemen karşısına dünyada müze olarak yapılan ilk binalardan biri olan şimdiki Arkeoloji Müzesi inşa edilmiştir.





1 Kasım 2012 Perşembe

Sur (Tyre) - Lübnan


Sur ( Tir veya Tyre olarak’da geçiyor) Beyrut’un 80 km güneyinde yer alan hoş bir Akdeniz kenti. Muz bahçelerinin arasından uzayıp giden keyifli bir yol sonrası kente varılabiliyor. Sur’daki ilk hedefimiz Unesco dünya mirası listesinde yer alan Al Bass arkeolojik alanı ve oradaki çok iyi korunmuş durumda olan 20.000 kişilik Roma hipodromu.


Ören yerinin girişi açık ve etrafta da kimseler olmadığı için Behçet bir arabanın peşine düşüp içeri giriyor ve bizde harabelerin hemen yanına kadar araba ile ulaşıyoruz. Bir süre etrafta dolandıktan sonra bir asker ortaya çıkıyor ve hem bilet almamız gerektiğini hem de arabayı girişe götürmemiz gerektiğini söylüyor. Biz kapıda kimse yok diyince sağa sola bir dolu telefonlar edip sonuçta birini buluyor ve görevini yerine getirmiş adamların huzuru içinde bizi gerisin geri yolluyor. Arabamızı park edip, biletimizi alıp, bu sefer  yürüyerek  antik kente tekrar giriyoruz. Adamın İngilizcesi fena değil, sonrasında bize bayağı bilgi veriyor, yardımcı oluyor.


İlk dikkatimizi çeken, atalarımız sağ olsun, antik şehri neredeyse tam ortasından yarıp geçen Hicaz demiryolundan kalma raylar. Kim bilir neler kırılıp, dökülüp, çalınmıştır bu demiryolu buradan geçerken.
Sur çok eski bir şehir. Heradot’un anlattığına göre buralarda ilk yerleşim MÖ 2750 yılına kadar gidiyor. Uzun süre Mısır’ın kontrolünde kalmış. MÖ 11.yüzyılda Fenike şehirleri arasında en kuvvetlisi sayılıyor. MÖ 60 yılında ise şehir Roma’nın koruyuculuğunu kabul ediyor.


Al Bass alanında oldukça geniş bir nekropolis var. Nekropolis’in içinden geçen yol Bizans döneminde yapılmış ve MÖ 1.yüzyıldan kalma,  anıtsal bir Roma kapısına doğru uzanıyor. Al Bass gerçekten çok güzel  ve oldukça iyi kazılmış, korunmuş bir alan. Roma ve Bizans yapıları çoğu yerde iç içe geçmiş durumda. Bizim gibi arkeoloji tutkunları için çok keyifli bir yer.



Ancak buradaki en görkemli yapı, yapımı MS2. Yüzyıla tarihlendirilen 20.000 kişilik muhteşem hipodrom. Dünyadaki en iyi korunmuş hipodrom olduğu yazılı kitaplarda. Gerçektende yapı parça parça bölümler halinde olsa da pek çok yerde ayakta kalmış. Gerçek bir hipodrom sahnesini, seyircileri, yarışan arabaları burada hayal edebilmek oldukça kolay.

Hipodromun neredeyse orta yerinde ise ateistler tarafından öldürülen Hıristiyanlara adanmış MS 3.yüzyıla tarihlendirilen bir kilise bulunuyor. Bizimkiler nasıl antik şehrin ortasından demiryolu geçirebiliyorsa, o zamanki Bizanslılarda nam olsun diye hipodromun orta yerine kiliseyi konduruvermişler işte..






Al Bass arkeolojik alanı aslında şehrin içinde bir nevi kurtarılmış bölge. Etrafını uzun uzun hipodrom manzaralı apartmanlar çevirmiş durumda. Bu güzel arkeoloji turundan sonra arabayı şehrin içinde bir yerlere bırakıp eski çarşılara dalıyoruz. Etrafa bakınırken bir taraftan da Lonely Planet tarafından tavsiye edilen balıkçı limanındaki Le Phenicien restaurant’ı arıyoruz.



Lübnan’da ne İngilizce ne de Tarzanca anlaşabilmek pek mümkün olmadığı için, insanlara elimizdeki kitaptan küçük deniz fenerinin resmini gösterip nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Sonuç sıfır kimse bilmiyor. Sonuçta kendimiz deniz kenarına inip yürümeye başladıktan sonra Hıristiyan mahallesinde kalan küçük balıkçı limanını buluyoruz. Belki 700 metre ötede sorduğumuz  Müslüman dükkan sahiplerinin burayı bilmemesi  ise oldukça manidar..

Restaurant’ın yerini bilen tabiî ki yine yok ama tesadüfen tabelasını görünce sorun çözülüyor. Ancak kapısına gelince başka bir sorun çıkıyor çünkü kapıda otomatik tüfekleri kuşanmış hazır olda bekleyen çekik gözlü iki asker var. Garsonlara çekinerek girebilirmiyiz diye soruyoruz,tabii diyorlar, sonuçta da hem Lübnan’da yediğimiz en iyi yemeği, hem de kendi açımdan uzun zamandır yediğim en iyi deniz ürünleri çeşitlerini yiyorum. İçlerinde humus’un da yer aldığı klasik 1-2 mezenin yanında Fatuş salatası ve unutulmaz balık karpaçyo. Ana yemek olarak ise ızgara jumbo karideslar. Benim etobur sevgilim bile bayılıyor yediklerine.


Bu arada yemek yerken kapıdaki askerlerin koruduğu, bizim arkamızdaki masada yerel liderler olduğunu tahmin ettiğimiz kişilerle yemek yiyen diğer çekik gözlülerin kim olduğunu öğreniyoruz.  Lübnan’daki BM barış gücünde görev yapan Güney Koreli komutanlar ve hanım sağlık görevlileri. Bir taraftan yemek yediler bir taraftan da yerel liderlerin kanını alıp, adamlara sonrasında da fotoğraf makineleri hediye ettiler. Aslında oldukça komik görüntüler vardı ama okuduğumuz her türlü kaynak aman askerlerin resmini çekmeye yeltenmeyin dediği için fotoğraf makinemden uzak durdum..