Java ve Bali adalarını kapsayacak Endonezya seyahatimizde
ilk durağımız aslında Jakarta idi, ancak orada bizi ilgilendirecek çok fazla
bir şey bulamayacağımızı anlayınca, orası ile ilgili her hangi bir plan
yapmadan, akşamüstü uçaktan iner inmez, taksi ile ertesi gün trene bineceğimiz
Gambir tren istasyonu yakınlarındaki
Siriwijaya oteline yerleştik. İstasyon yakınlarında sıradan, temiz bir oteldi.
Ertesi sabah kahvaltı için kalktığımızda, burasının aslında Jakarta’da ki
tarihi otellerden biri olduğunu öğrenmek şaşırttı bizi. Sahipleri ve adı zaman
içinde birkaç kez değişse de, 1810 yılından beri otel olarak hizmet veren
binası ile Sriwijaya, Jakarta’da ki en eski oteldi..
Yaklaşık 5 yıldır Uzakdoğu’ya seyahat etmediğim için
aklımdan çıkmış olacak ki, sabah kahvaltısı için otelin kahvaltı salonuna
indiğimizde bir gece öncenin devamı sıcak yemekler, noodle çorbaları, etli
yahniler karşımıza çıkınca ilk anda bir sendelemedik desem yalan olur. Bizim
gibi batı’dan gelen bir çift daha sersemsepelek ne yesek diye açık büfenin
etrafında dolanırken, garson iki adet çok kıymetli kruvasan getirdi. Stratejik
konumum diğerlerine göre çok daha üstün olduğundan bir atmaca edasıyla diğer
çiftin önünden kaptım kruvasanları. Açık büfe savaşlarında tecrübeliyimdir nede
olsa…
Kruvasanlar gidince onlar da mecburen beyaz tost ekmeklerine
kaldılar. Birer ufak tereyağ poşeti de bulunca, kahvaltı işini hallettik zannettik
ama meğerse ne kadar yanılıyorduk..
Kruvasanları kapmanın stratejik üstünlüğü ile masaya ilk
oturan biz olduğumuz için, Endonezyalıların kullanma alışkanlığı olmadığı
bıçağıda ilk isteyen biz olduk tabii. 5-6 dakika kadar süren bir arama tarama
çalışması sonucu koca restaurant’dan sadece tek bir bıçak çıkınca, ilk talep
etmenin avantajı ile, bu kıymetli alete biz sahip olduk. Endonezyalılarda bizim
bildiğimiz kahvaltı gibi, bıçak kullanma adeti de yok. Et yemeklerini bile,
çatalla sabitleyip, kaşıkla keserek yemeye çalışıyorlar. Son gördüğümde bizim
batılı çift, koca bir çorba kaşığı ile, ekmeklerine tereyağ sürmeye
çalışıyorlardı..
Otel ve tren istasyonu arası 10 dakika kadar sürdüğü için
bavullarımızı çeke çeke yola çıktık..Yönü ilk anda tam doğru tespit
edemediğimiz için ara ara sabah trafiğinin içinde bavullarla zig zag çizsek
de,sonunda istasyona vardık..Başkent Jakarta’nın da üzerinde bulunduğu, 135
milyonluk nüfusu ile dünyanın en
kalabalık adası olan Java’da oldukça etkili bir tren sistemi var..Trenler ve
bilet alma detaylarını 10 günde Java Bali ve gezginlere ipuçları isimli yazımda bulabilirsiniz..
Tren hareket edip, şehir merkezinden uzaklaşmaya başlayınca,
çocukluğumda çok sık yaptığım tren seyahatlerini ne kadar çok sevdiğimi ve ne
kadar çok özlediğimi hatırladım..Aslında ilk planımız her zaman yaptığımız gibi
araba kiralayarak, Java adasını baştan başa geçmekti ama hem Endonezya’da
trafiğin tersten akması, hem kötü olan yollar ve çılgın motosiklet trafiği, hem
de keyifli bir tren yolculuğu yapma imkanı bizi bu ilk planımızdan vaz geçiren
nedenler oldu.
Jakarta’dan ünlü Java tapınaklarının bulunduğu Yogyakarta
kentine tren 8 saatte ulaşıyor..İlk bir iki saatteki bol bol etrafı seyretme,
fotoğraf çekme heyecanımız biraz azalınca Sevgili treni keşfetmek için
dolaşmaya başlıyor..Bu arada hemen arkamızda bir kadın var, Jakarta’da trene
bindiğimizden beri yüksek sesle Kuran okuyor..İlk anlarda yolculuğunun sağ
salim geçmesi için dua ediyor sansak da bu iş saatler boyu sürmeye devam
edince, her halde tüm Java adasını Kuran okuyarak geçmek gibi bir hac
yolculuğuna çıktığına karar veriyoruz..Ancak 6,5 saat sonra cep telefonu
çalınca susuyor ve yolculuğun kalan 1,5 saatini de cep telefonunda konuşarak
geçiriyor. Sanırım hac yolculuğu yerine, ağız ishaline tutulmuş..
Bu arada yemek vagonunu da teftiş eden Sevgili, vagonun hali
berbat, hiç görme ama yemek kokuları nefis havadisiyle dönüyor..Öğle
saatlerinde karnımız artık iyice acıktığı için elinde menü ile sipariş alan
garsona bir tabak Endonezyalıların ünlü
kızarmış pilavı Nasi Goreng ve 2 kaşık siparişi veriyoruz.. Gelen yemek
öylesine lezzetli ki, sonrasında menüde ne var ne yok hepsinden deniyoruz..Ve
doğrusunu söylemek gerekirse Endonezya mutfağını genelde sevsek de, bunlar tüm
seyahatimiz boyunca yediğimiz en lezzetli yemekler oluyor.
Endonezya tarihinin büyük bir kısmına tanıklık etmiş,
üzerinde kuvvetli Hindu ve Budist imparatorlukların yanı sıra, pek çok İslami
Sultanlığa ve Hollanda kolonyal yönetimine ev sahipliği yapmış Java adasının yemyeşil
coğrafyasında, pirinç tarlaları trenin penceresinden akıp giderken, böylesine
huzurlu bir ortamda tarih boyunca ne kadar çok kan döküldüğüne şaşırmadan
edemiyor insan..Aynı şey bir başka dünya cenneti Bali adası içinde
geçerli..Gerek Java, gerekse de Bali tarih boyunca köle tacirleri için dünyanın
bu kısmında önemli bir ham madde kaynağı olarak kalmış..1930’lu ve 40’lı
yıllardaki Endonezya’nın kanlı bağımsızlık savaşının merkezi de yine bu ada
olmuş..
Akşamüzeri saatlerinde vardığımız Yogyakarta'dan yarın ünlü Java tapınaklarına doğru yol alacağız ama önce bir elimizde çek çek valizler bir elimizde de GPS kalacağımız oteli bulma zamanı...
7 yorum:
Keyifle okudum tadı damağımda kaldı..Elinize sağlık
tren dedin,zaten bittim...ne kadar aytıntılı ne kadar güzel anlatmışsın..çok teşekkürler paylaştığın için,ama ben tapınak fıtoğraflarını sabırsızlıkla bekliyorum :)
Tren çok güzel bir fikir; dünyayı gezmek hayalim... Ama hep Avrupa tarafına gitmiş biri olarak anlattıklarınızdan buralarda yapıp yapamayacağım konusunda endişelendim birden. Gezgin olmak, sizin gibi her koşula hazırlıklı olmak demek.
Umut ediyorum; belki bende bir gün gidebilirim...
Ne güzel! Biz de bu yolculuğu yapmıştık. Anılarım canlandı birden:)
Yolculuklarda tren seyahatleri kadar huzur vereni, hazmederek gezdireni yoktur.
Yorum Gönder