Çin’de olimpiyat oyunları tüm rekabeti ve rekorları ile devam eserken, beklendiği gibi Çin’de en parıltılı yönlerini televizyonlar aracılığıyla evlerimize sokmakta. Gösterilen parıltının ne kadarı gerçek, ne kadarı zorla yansıtılma işin o yönünü gazetelerden okuyoruz.
Olimpiyatlar devam ede dursun, ben biraz da Çin’i mavilimon’un gözlerinden aktarmaya çalışayım.
Çin’e gidiş tarihim Mayıs 2004. Güneşli ve sıcak bir gün beklerken, kasvetli ve gri bir hava karşıladı diye başlamışım o sıralar tuttuğum notlara. Kasvetli havanın verdiği sıkıntı ve Beijing’in (Pekin) yarattığı ilk izlenimin hayal kırıklığı beni galiba bu seyahatin sonuna kadar takip etti.
Benim hayalimdeki Beijing dünyanın en eski şehirlerinden biriydi. 3000 yıllık tarihi mirasa sahip ve taa Kubilay Han döneminden beri ülkedeki en etkili kentlerden biri olmuştu. Tamam şimdi 21. yüzyıldaydık ama öylesi bir geçmişin izleri her tarafa bir şekilde sinmiş olmalıydı.
Olimpiyatlar devam ede dursun, ben biraz da Çin’i mavilimon’un gözlerinden aktarmaya çalışayım.
Çin’e gidiş tarihim Mayıs 2004. Güneşli ve sıcak bir gün beklerken, kasvetli ve gri bir hava karşıladı diye başlamışım o sıralar tuttuğum notlara. Kasvetli havanın verdiği sıkıntı ve Beijing’in (Pekin) yarattığı ilk izlenimin hayal kırıklığı beni galiba bu seyahatin sonuna kadar takip etti.
Benim hayalimdeki Beijing dünyanın en eski şehirlerinden biriydi. 3000 yıllık tarihi mirasa sahip ve taa Kubilay Han döneminden beri ülkedeki en etkili kentlerden biri olmuştu. Tamam şimdi 21. yüzyıldaydık ama öylesi bir geçmişin izleri her tarafa bir şekilde sinmiş olmalıydı.
Ama sonunda gördüm ki, benim hayallerimi süsleyen, ve nedense her köşede görmeyi umduğum Çin mimarisinin o güzelim uçuşan çatıları, tüm eskiyi de kanatlarına yükleyip, bir takım garip rüzgarlara kapılıp, hakikaten uçup gitmişti. Yıl 2004’tü. Beijing 2008 olimpiyatlarına hazırlanan kocaman bir şantiye görünümündeydi. Anlatılanlara göre eski olan her şey acımasızca dümdüz ediliyor, yerine koca koca modern binalar dikiliyordu. Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama Beijing bana, ‘ ya biz İstanbul’u bayağı iyi korumuşuz’ demeyi bile başarttı. Durum işte o kadar vahimdi...
Hayal kırıklığına uğradık diye karalar bağlayıp otel odasında oturmak olmazdı. Gelmişken bir Mao Bey’i de görmek lazımdı. Dolayısıyla ilk istikamet doğal olarak Tiananmen meydanı oldu.
400 dönümlük bir alanda kurulan, bu dünyadaki en büyük kent meydanını Tiananmen kapısı üzerinde asılı duran büyük bir Mao resminin bakışları altında dolaşıyorsunuz. Alan turistler, polisler, aylak aylak gezinen yada bir yerden bir yere hızlı hızlı giden Çinlilerle dolu, ama en hoş şey ise uçurtma satıcıları ve uçurtma uçuranlar.
Etrafta fazlaca oyalanmadan, kılığı kıyafeti biraz düzeltip, Mao Bey’i ziyaret için bekleyen kuyruğa giriyorum. Kuyruktakileri denetleyen bir asker, ayağımda parmak arası terliklerim var diye, önce beni ziyarete pek uygun bulmuyor ama taa Türkiye’den geldim diyince çokta ısrar etmiyor.
Kuyruk oldukça uzun ve çoğunlukla Çin’lilerden oluşuyor. Etraftaki askerler megafonlarla habire insanları, üçlü sıra olun, dörtlü sıra olun diye düzene sokmaya çalışıyorlar. Neyse sonunda sıra geliyor ve Mao Bey’in yanından tekli sıra halinde hızla geçiyoruz. Kendisini Vietnam’da gördüğüm Ho Chi Mhin Bey’e göre daha bir solgun, daha bir balmumu görüyorum.
Mao Bey’in yanından ayrılır ayrılmaz ise asıl facia başlıyor. Çin’lilerde bulunan malum tüccar geni ve dünyada akla hayale gelmeyecek her boş buldukları yere bir dükkan açmaları, yada tezgah kondurma adetleri tamam da, bu işlerin Mao’nun yattığı yerin hemen arkasındaki odada başlaması beni ciddi anlamda şoka uğratıyor. Mozole’nin içindeki dükkanlarda üzerine Mao resmi yapıştırılmış ilgili ilgisiz bir dolu obje satılırken, çıkış kapısının kenarındaki tezgahlar iyice çıfıt çarşısı gibi. İncik boncuktan, oyuncak arabaya kadar herşey satılıyor.. Sen memleketi komünist yapacağım diye hayatın boyunca yapmadığını bırakma, sonrasında da, seni aferin iyi yapmışsın niyetine şık bir mozoleye koysunlar ama çıkışınıda bizim İstanbul’daki Mahmutpaşa yokuşuna benzeyen görüntülerle bezesinler. Mao Bey’in mumyası yattığı yerde ters dönmediğine göre, ruhu yukarlarda biryerlerde sekiz çiziyordur herhalde diye düşündüm..
Tekrar Tiananmen meydanında dolaşmaya çıktığımda ise aklımdaki ana görüntü, 1989 yılındaki gösteriler sırasında meydandaki tankların önünde dimdik duran beyaz gömlekli, o üniversite öğrencisinin, fotoğraflar ve TV görüntüleri ile beynime kazınan o inanılmaz görüntüsü. Olayın meydanın neresinde olduğunu hatırlamaya çalışıyorum, ama nafile. Time dergisince 20. yüzyılın en etkili 100 insanından biri seçilen, o zayıf görünümlü çocuğun kimliği de, akıbeti de bugün tam olarak netleştirilebilmiş değil. Ancak olaydan 14 gün sonra Çin’li yetkililer tarafından infaz edildiği genel kabul gören son.
O gün evden ya da kaldığı yurttan beyaz gömleğini giyip çıktığında acaba aklından neler geçiriyordu? Ama her halde planları arasında adını bırakamasa da, silik bir görüntüsü ile 20. yüzyılın en önemli insanlarından biri olmak yoktu. Sadece o an’da, o yerde, pek çoğumuzun aksine, kendi tankları ile karşılaştığında iki adım geri atmak yerine, iki adım ileri atabilmeyi başarabilmişti.....
Beijing ve çevre turumuz devam edecek......
2. fotoğraf wikipedia'dan
4 yorum:
Sabah iş yoğunluğunun arasında google reader'da bir nefeste okumuştum yazını ama sayfaya girip yorum yazamamıştım Ayşegül.
Sade, içten ve ilk ağızdan son derece bilgilendirici yazılarını okumaya bayılıyorum...
Gezi yazılarını zevkle okumaya tekrar başladık işte...
Devamını bekliyoruz, Ayşegül.
Nihat Abi.
mavi limon yazın harika,
ancak ben düğün oldu mu onu merak ediyorum.
sevgiler
Yorumlarınız için teşekkürler Burçin, Nihat Abi ve Kek ve Kahve.. Malum hazırlıklarım nedeniyle istediğim sıklıkta yazamıyorum ama işler biter bitmez artık daha düzenli yazmak üzere kendi kendime söz verdim..
Bu arada düğün 13 Eylül'de....
Yorum Gönder