Bu yaz boş durmadık. Bu civarlarda kısa kısa yolculuklara çıktık. Buralarda yıllardır önünden defalarca geçipte fark etmediğim ya da görüpte bakmadığım ne kadar çok yer olduğuna şaşırmadım dersem yalan olur. Ancak bu yazın benim açımdan en büyük keşfi ve sürprizi kesinlikle Bafa gölü oldu.
Bir zamanlar Ege denizinin güzel bir körfezi olan bölge, 2000 yıl önce Büyük Menderes Nehirinin taşıdığı alüvyonlar nedeniyle yavaş yavaş kapanarak bir göl haline dönüşmüş. Antik zamanlarda körfezin sonrada gölün adı Latmos olarak anılırmış. Anayoldan antik Heraklia kenti tabelasını görüp saptığınızda , göl üzerindeki minik adacıklardaki yıkıntılar hemen dikkatinizi çekmeye başlıyor. Manzara harika, fotoğraf makineleri hemen çalışmaya başlıyor.
.jpg)
Sabah Bodrum'dan erken çıkıp, gölün hemen yakınındaki Kapıkırı köyüne ulaştığımızda, köylüler işlerine koyulmuşlardı bile.. Bodrum, Marmaris, Kuşadası gibi turizm merkezlerine yakın olupta, buradaki sakin ve huzurlu hava kesinlikle çok farklı ve güzeldi. Turizm tanrıları daha buraya uğramamış diye düşündüm. Burada yaşayanlar için belki şanssızlıktı ama bizim gibi turistleri çokta fazla sevmeyen turistler için çok büyük bir avantajdı..
.jpg)
.jpg)
.jpg)
Göle tepeden bakan küçük bir pansiyonun bahçesinde çay ve poğaçalardan oluşan bir kahvaltı yaptıktan sonra, bir kayık kiralayarak Bafa gölünü keşfe başladık. Antik şehir Heraklia'nın parçaları her yerdeydi. Gölün üstünde, gölün altında, kıyısındaki tepelerin üzerinde. Göl kıyısında suyun hemen altında kalan Latmos limanının parçalarını ve bazı lahitleri görmek mümkünken, daha derinlerde suyun altında kalan kısımları görmek için, gölün sularının bulanık olmadığı serin havalarda buralarda olmak lazımmış...
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
Güneş tepeye ulaşıp, biz sıcaktan oflayıp puflamaya başlayınca, kaptanımız ' durun ben sizi bir yere götüreyimde göle girip serinleyin' dedi., ve kayığının izin verdiği hızda süratli bir şekilde gölün karşı taraflarına doğru gitmeye başladık.. Bir süre sonra önümüzde belirmeye başlayan kumsal, sanki Maldiv'lerden buralara gelmiş gibiydi... Gölün bir zamanlar deniz olduğunu hatırlatan, hafif tuzlu suları, oldukça ılıktı.. Biz suya girip çıkıp oyalanırken, kaptanımızda şnorkel ve zıpkınla gölün ünlü yılan balığının peşine düştü ama pek şansı yoktu..
.jpg)
Kumsalda biraz dinlendikten sonra son bir gayret, Kaptanımızın oğlunun göstermeye söz verdiği mağara resimlerini görmek için arkamızdaki tepelere doğru ufak bir yürüyüş ve tırmanışa başladık. Sıcakta parmak arası terliklerle kaya tırmanışı yapmak biraz zor oldu. Buralarda mağara resimleri olabileceğini daha önce hiç düşünmediğimden ve nedense doğru dürüst bir şey göremeyeceğimizden emin olduğum içinde bir süre sonra çizilen ayaklarım yüzümden sızlanmaya başlamıştım, ama sonrasında gördüğüm tek bir resim tüm bunlara fazlasıyla değdi. O anda fark ettim ki, aslında ilk defa bu kadar eski bir sanat eserine bakıyordum. Adeta bir mağara adamı ile göz göze gelmek gibi bir şeydi. Tarifi imkansız ,harikaydı.
Sonradan öğrendim ki arkeolog Annelise Peschlow bu civarda buna benzer 100'den fazla prehistorik resim bulmuş. Sizin varmıydı bilmem ama benim böylesine bir hazinenin burnumun adeta dibinde durduğundan hiç haberim yoktu..
Bafa gölü civarı, yürüyüş yapmak için çok uygun. Her bir farklı rotada insan bambaşka tarihi eserlerle karşılaşabilecek gibi. Bu seferki gezintimiz zaman açısından biraz kısıtlı oldu, ama sevgili ile karar verdik en kısa sürede burada bir kaç gün kalmak üzere geleceğiz. Hem Heraklia'nın dört bir yöndeki kalıntılarına doğru yürüyüşler yapacağız, hemde buranın büyülü havasında, sessizliğinde kafa dinleyeceğiz..