14 Ocak 2008 Pazartesi

Mandalay'dan Mingun'a

Bu sıralar nedense düzenli olarak yazamıyorum. Nedense aslında lafın gelişi dedim, nedenini biliyorum aslında..Geçmiş yolculukların renkleri ve kokuları ve imgelerini hatırlamaktan daha çok, gelecek bir yolculuğun hayallerine dalıyorum bu aralar ama şimdi gündüz düşlerinin sırası değil, nasılsa onları da anlatmanın zamanı gelecek...

Yanılmıyorsam daha öncede yazmıştım, kimi yer isimleri bende inanılmaz çağrışımlar yapar, sanki geçmişin tüm egzotik renkleri orada beden bulmuş gibi hayal ederim. Bu isimlerin en baskın olanları Yemen’deki Magrib ve Myanmar’a gidene kadar nerede olduğunu bilmediğim Mandalay’dı. Dedim ya şu sıralar geçmişten çok gelecekteyim dolayısıyla bugün biraz tembellik yapıyorum ve Mandalay - Mingun arası defterime aldığım notlar hafiften edit edilmiş hali ile aşağıda ...

‘ 19 Aralık 2005

....Sabahtan Mandalay’dayız ve tekne ile Mingun’a gideceğiz. Mandalay Burma Krallığının son başkenti. 1857’de Kral Mindon tarafından kurulan oldukça yeni bir şehir. Kral burayı Budist dünyanın merkezi olarak tasarlamış. Şehir günümüzde de kültürel ve dini önemini koruyormuş ve Myanmar’daki Budist rahiplerin %60’ı burada yaşıyormuş.

Mandalay eski romantik günleri çağrıştıran bir isme sahip olsa da, bugünkü durum vahim, nedeni ise Myanmar – Çin karayolunun başında yer alması. Çinliler her zamanki karınca edası ile burayı da hemen ele geçirmişler ve plastik yada tenekeden yapılma alet edavat yada ucuz elektronik Çin malları satan dükkanlar bütün şehri istila etmiş durumda. Bu satırları yazarken düşünüyorum da küçük Çin’e benzemesi dışında Mandalay’dan aklımda hiç bir görüntü kalmamış. Derin hayal kırıklığı....

Mandalay’dan Mingun’a Ayeyavardi nehri üzerinde mavna’ya benzer bir tekne üzerinde yaptığımız yolculuk, belki de güvertede oturmakta olduğum geniş hasır koltuğun etkisi ve rahatı ile bana nedense kolonyal dönemleri çağrıştırıyor, bazı şeyler çok tanıdık. Önceki hayatlardan birinde Burma’daki İngiliz kuvvetlerinde çalışan kocası ile buluşmaya giden, uzun etekler giymiş, hasır şapkası, beyaz eldivenleri tam, bir İngiliz kadın mıydım acaba?

......Açıkcası modern çağın getirdiği kimi detaylara fazlaca bakılmasa, buralar 100 – 150 yıl önce de şimdiki gibi olmalı........

Mandalay’dan tekneye bindiğimiz limanımsı yerin etrafı, kısmen bir teneke mahallesi görünümünde. Teknelerde devam eden tamirat yada indir bindirin yanında, günlük hayat da devam etmekte. Teknelerin arasında kalmış boşluklarda, çamaşırhane yada banyolar kurulmuş gibi, kadınlar iş başında. Etraftaki tüm gürültü patırtı ve pisliğin içinde renkli örtüsünü peştemal gibi sarmış, bamyosunu yapıp, upuzun siyah saçlarını tarayan ve sonra da ağır ağır nehrin biraz ötesindeki teneke evine dönen bir kadını izlemenin neredeyse hipnotik bir etkisi var.



Limandan biraz açılınca etraf kısmen sakinleşiyor. Teneke evler yerini saz damlı kulübelere bırakıyor. Nehir kenarında pirinç yetiştirenlerde var.

.....Tekne’nin üst güvertesindeki gölgeliklerin altında hafif esen rüzgarında etkisi ile , sıcağıda fazlaca hissetmeden 1 saat sürdü yolculuk. Bitmemiş tapınağı ve beyaz boyalı pagodaları ile uzaktan görünmeye başladı Mingun.



Sahile iniş gemiden kıyıya atılan bir kalas üzerinden, trabzan ise iki kişinin uçlarından tuttuğu bambu bir çubuk. Mingun’un satıcıları ise tüm ülke içinde en ısrarlı olanları. Geniş bir grup olarak hep beraber dolaştık.



Mingun’daki en görkemli yapı kesinlikle Mingun Paya, yani bitmemiş tapınak. 1790’da kral Bodavpaya’nın yapımına başlattığı tapınak, eğer tamamlanabilseymiş 150 m. yüksekliği ile dünyanın en büyük tapınağı olacakmış ancak kralın ölümü ile 1819 yılında daha 1/3 ü tamamlanmışken durdurulmuş. 1838 yılındaki bir deprem ise binada derin bir yarık açmış ve şu anda dünyanın en büyük tuğla yığını olarak durmakta bitmemiş tapınak...

Tamamlanamamış bir rekor denemesinden sonra, bu küçüçük yerde birde gerçekleştirilmiş bir rekor var. 1808’de yine Kral Bodavpaya tarafından tapınak için yaptırılan çan 90 ton ağırlığı, 4 metre yüksekliği ve 5 metre çapı ile dünyanın en büyük kırılmamış çanı. Moskova’daki bundan daha büyükmüş ama bir de çatlağı varmış... ‘

7 yorum:

Nihat Akkaraca dedi ki...

Anlatılan yer ilginç, anlatı akıcı... Gezen ben olsaydım bu kadar haz duymazdım.

Geveze Kalem dedi ki...

Merakım zirveye çıktı Ayşegül. Aslında son zamanlarda bahsettiğin gibi bir rehavet içinde olduğunun farkındaydım. Bunun yeni bir yolculuk için duyulan heyecanla ilgili olması sevindirici. Ama bari bir ip ucu verseydin, sahiden çok merak ettim.:)

Fotoğrafları çok beğendim. O nehirde yıkanan kadınlar harika. Ben fotoğrafa insan girsin istiyorum sanırım, ifade görmek, arkasını okumak istiyorum. Bu kadınlarda bölük pörçük ne çok şey okudum...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili Nihat Abi,
sizin yaptığınız ince gözlemler de bende yok, siz gitseydiniz kimbilir neler neler yakalayıp dönerdiniz..

Sevgili Geveze Kalem,
bir sonraki yolculuk Sri Lanka'ya..Bir aksilik olmazsa 3 hafta sonra...

Geveze Kalem dedi ki...

Müthiş! Demek Sri Lanka'ya gidiyoruz.:) Gerçi bizim yolculuğumuz senin dönüşünle başlayacak ama olsun, hiç gitmemekten iyidir.;-)
İyi yolculuklar dileyeyim şimdiden.

yaban dedi ki...

Nerden buluyorsun bu ülkeleri Ayşegül, gözünü kapatıp haritada bir nokta mı işaretliyorsun, nereden aklına geliyor? Ben de Madagaskar'ı merak ediyorum, ama sadece lonelyplanet'i açıp bakmaktan öte gitmiyor hayallerim. Bir de az gelişmiş ülkeler beni bulaşıcı hastalıklarıyla korkutur hep, hayatımdaki en büyük cesaret isteyen yolculuğum herhalde Fas'tı.
Sana iyi yolculuklar, güzel anılarla dönmeni dilerim.
Sevgiler.

mavimantar dedi ki...

Valla artık senin bir tur şirketin olduğunu düşünmeye başladım.Gerçi Myanmar gezisinin içinde tüm bu görüntü ve hikayeler ama, olsun geçmiş yazılara bakınca dediğimi haklı çıkartacak gibi :)
Şaka bir yana da inanılmaz imreniyorum senin bu çelebi haline...
Sevgiler...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili yaban , mavimantar
yorumlarınız için teşekkürler.

Galiba bu ülkeleri bir yerlerden aklıma takılıp kalan bir görüntüden buluyorum Yaban.Bu arada bence az gelişmiş ülkelerin sağlık sorunlarından çok korkma, sağlıklı dolaşabilmek için biraz sağ duyu gerekiyor o kadar..