9 Ocak 2008 Çarşamba

Pazara Gidelim... / Nyaung Oo

Benim yazılarımı bir süredir takip eden blog komşularım, yemek pişirmekle hiç aram olmadığını bilirler. Bir kısmı tembellik, bir kısmı da formumu koruyayım stratejisi ile neredeyse sadece çorbalar ve salatalar ile beslenen biri olup çıktım son dönemde.. Enerjimin yetmediği ya da moralimin bozuk olduğu zamanlarda ise koca bir tabak makarnadan daha iyisi yoktur..



Dolayısıyla mutfakta harikalar yaratan kimi blog komşularımın pişirip bizlerle paylaştıklarını, sanki uzaya bir mekik fırlatmışlar, ya da bilinmeyen bir diyarı keşfetmişler gibi hayranlıkla izlerim ve laf aramızda çaktırmadan da içten içe kıskanırım.. Ne de olsa şu ana kadar benim yapabildiğim en karışık yemek risotto’dan öteye gidememiştir...

Mutfak her ne kadar benim için evin karanlık bir bölümü olarak kalsa da, nedendir bilmem pazara gitmeye ve alışveriş etmeye bayılırım.. Sanırım beslenme içgüdüsünden daha çok renkler ve kokular ve dokunduklarımdır beni çeken.. Bir de tabi satıcılar...Özellikle tarlalarında, bahçelerinde yetiştirip satmaya getirdikleri ürünleri öylesine bir gururla ve keyifle sunarlar ki, bir kaç kilo bir şey almadan geçmem mümkün olmaz.. Hele satıcı hanım ise, yanında mutlaka tarifinide verir..Ben de sanki eve gidip hemen yapacakmışım gibi bütün ciddiyetimle dinler ve kafamda notlar alırım...Yaz aylarını geçirdiğim Datça’da Cumartesi günleri kurulan pazara gitmek neredeyse tüm haftanın en önemli aktivitesidir...



Seyahat ederken de yerel pazarlara yapılan kısa ziyaretler, tüm gezinin en keyifli anlarından biri olur benim için..Meraklı kedi misali, farklı gelen her şeye dokunur, koklar, elimde evirir çevirir ve çoğu kez de cesur yürek olarak tadına bakarım.. Şu ana kadar harika şeyler keşfettiğim gibi, ne olduğunu sormaya korktuğum felaket tatlar ile de karşılaştığım olmuştur. Bu konuda ki derin yaşam felsefem, aklımda kalacağına, midemi bozsun gibi bir şey olduğu için, neredeyse canlı olmayan herşeyin tadına bakmışımdır. Korkalık ettiğim tek şey Meksika’da kızartılmış çekirge olmuştu, o zamandan beride onların tadını merak eder dururum..



Tabii bir gezgin olarak Pazar yerlerinin önemli bir özelliği daha vardır.. İnanılmaz renkler yakalayıp harika fotoğraflar çekersiniz.



Myanmar’da da Bagan bölgesinin en büyük yerleşim yerlerinden biri olan Nyaung Oo ‘nun pazarında geçirdiğim zaman da, tüm duyularıma şölen çeken harika bir deneyim olmuştu...İşte bugünkü yazımda sizlerle fotoğraflar aracılığı ile bu pazarı paylaşmaya çalışıyorum..Renkleri görüp, kokuları hayal edebiliyor musunuz? Bu arada merak edenler için Myanmar mutfağının Hint dokunuşları taşıyan, Çin mutfağı benzeri bir tadı ve görüntüsü olduğunu eklemeliyim..



Ya Myanmar’lı kadınlar? Fotoğraflara biraz daha yakından bakıp ve yüzlerine sürdükleri sarı kreme dikkat ettiniz mi? Ne olursa olsun kadınız işte, ne kadar zor şartlarda olursa olsun, kendimize gösterdiğimiz özeni, yaşama bağlılığın simgesi olarak görürüm hep..



Kadınların yüzlerine sürdükleri tanakha adı verilen bu kozmetiği, Myanmar’lı kadınların çoğunda görmek mümkün. Aynı adı taşıyan ağacın dallarının taşla öğütülüp, toz haline getirilmesi ve sonrasında buna bir miktar su ilave edilmesi ile yapılıyormuş. Bu işlemden sonra macun kıvamına gelen bu ürün en çok güneşin zararlı ışınlarını önlüyormuş. Cildi serinletmesi, gözenekleri küçültüp, sivilce oluşumunu engellemesi ise diğer faydaları.. Çoğu kadın bu macunu yanak bölgesine sürerken, daha yaratıcı olanlar bununla da yapacak bir şey bulmuşlar..

10 yorum:

Butterfly dedi ki...

Pazara gştmek en keyifli etkinlik benim ıcın de, eskıden mutfak da oyleydı ama sımdı senın gıbı karanlık bır yer oldu ama zamansızlık problemınden kaynaklanıyor sanırım, sımdı nostaljı yapıyoruz oglum, anne sen eskıden ne guzel pastalar yemekler yapardın degıl mı dıyor:) resımler gene muthıs ama o satılan bazı seylerı anlayamadım keske onları da acıklasaydın:)
egede pazar yerı emınım seyırlık oluyordur, cok sevıyorum koylulerın getırıp sattıgı seylerı almayı. sevgıler

Geveze Kalem dedi ki...

OF be, o yapraklarla ne dolma olur! diyeceğim ama bir de sarmayı becerebilsem...:)

Yöresel yiyeceklerin tadılması konusunda senin kadar özgür olmadığımı söylemeliyim.(Hatta sanırım hiç değilim, bildiğimden şaşmam.)Ama bu renkli pazar fotoğrafları insanı fikrinden caydıracak kadar albenili gözüküyor.
Kadın, gerçekten her yerde kadın. Merak ettim aldın mı sen de o kremden? :)

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili butterfly, satılanların hepsinin yenebilir olduğunu biliyorum, çünkü bu nedir diye sorsam yemeği yapılıyor demişlerdi.. Şimdi galiba bizde de var ama o zaman o eflatun ufak patlıcanlara hayran kalmıştım.. Neme lazımsa bir de alıp taaa buralara kadar getirmiştim

Sevgili geveze kalem,
kremi tabiki denedim ama beyaz beyaz gezmeyi göze alamadığım için almamıştım.. İnsdanın cildini bayağı bir gerdiriyordu.. Aslında şimdi düşünüyorum da hiç olmazsa bir fotoğraf çektirseymişim :))

Tijen dedi ki...

A aşkolsun lafı mı olur, elbette. Ama bir şartla, sen de bir dahaki gezine beni götüreceksin yanında. Nasıl pazarlık ama. Şaka bir yana, pazar fotoğraflarına bayıldım. Sen benim pazar aşkımı biliyor olmalısın. Hatırlar mısın mahalledeki pazarımızı?

ayşegül laçinler dedi ki...

Yazılarınızı, fotoğraflarınızı çok seviyorum. Hep devam edin olur mu? Çok öpüyorum sizi, sevgiler...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Tijen'cim eski mahallemizdeki pazarı nasıl unuturum. Cami'nin olduğu sokağa kurulurdu.. Yakında Eskişehir'e gittin mi bilmiyorum ama şimdi orası koca bir cadde olmuş durumda..

Sevgili Ayşegül,
senin de yeni yazılarını, tariflerini bekliyorum..

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Fotograftaki dizili yapraklar krem icin mi satiliyordu acaba?

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili Habibe,
Kremlerin nasıl yapıldığını görmedim ama yapraklardan değil, bir ağacın dallarından yapışıyormuş...

mavimantar dedi ki...

Gökkuşağı gibi bir pazar...
Benim de yemek yapmakla aram hiç iyi değil ama nedense pazarda dolaşmayı,o renk ve kokular arasında olmayı çok seviyorum.Hele böyle bir pazarda olmak, rüya gibi valla...
Bu arada; senin yolculuk heyecanın beni de sardı.Yani yeni ve çok taze hikayeler bizleri bekliyor demektir...Ama nereye gideceğini de merak ettim doğrusu...
Bir de yeni yılda yeni blog projeni unuttum sanma.Kafam bugünlerde çok meşgul-çok dolu ama unutmadım işte...
Sevgiler...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili mavimantar,
Şubat ayı başlarında Sri Lanka'ya gidiyorum inşallah..Beni de şimdiden oranın heyecanı acayip sarmış durumda.. Yazdığın gibi yeni fotoğraflar ve hikayelerle dönmeyi umuyorum...Sana daha önceden bahsettiğim blog projesini unutmadım ama bende proje çok olduğu için şimdilerde aklımda başka bir şey var onu şekillendirmeye çalışıyorum.. Bakalım ne olacak..
Sevgiler