6 Nisan 2008 Pazar

Dambulla Mağaraları

Sri Lanka’nın orta bölgelerinde yer alan Dambulla, buralarda tıpkı New York gibi 24 saat uyumayan şehir diye anılıyor. 70.000 nüfuslu bu şehirin New York’a benzeyen pek bir yeri yok ama ülkenin tüm meyva ve sebzesi buradaki hal’de toplanıp, buradan dört bir yöne dağıtıldığı için bu isim ile anılıyormuş. Aslında şehirden çok kabzımalları uyumuyor demek daha doğru ama insanın adı çıkacağına, canı çıksın hesabı işte...

Bizim buraya geliş nedenimiz ise, tahmin edebileceğiniz gibi, kabzımalların 24 saat uyumayan renkli hayatları değil. Dambulla,Güneydoğu Asya’daki en büyük mağara tapınak kompleksine sahip ve iyi gezginler böyle yerleri atlamazlar.



Mağaralar binlerce yıldır orada, ama Budistlerce önemli bir hac merkezi kabul edilen tapınaklar haline gelmeleri ancak bir kral’a ev sahipliği yapmalarından sonra oluyor. MÖ 100 yıllarında yaşadığı düşünülen kral Valagamba, taht kavgasını kaybettikten sonra zorunlu olarak sığındığı bu mağaraları, tahtı ele geçirdikten sonra onurlandırır ve en görkemli tapınağı haline getirir. Sonraki dönem krallar da bu geleneği devam ettirir ve sonuçta 5 adet yanyana mağaradan oluşan bu doğal oluşum, zaman içinde, içi Buda heykelleri ve freskolarla dolu etkileyici bir merkeze dönüşür.



Mağaralarda bulunan büyüklü, küçüklü heykellerin sayısı 150’yi bulurken, benim çok hoşuma giden duvarların adeta her bir santimetre karesini kaplayan freskoların çoğunluğu ise 19. yüzyıl civarlarından kalma. Buda’nın hayatından ve Sinhali halkının tarihinden önemli anların resmedildiği bu freskoların pek çoğu öylesine canlı ve parlak renklerde ki, sanki bir kaç hafta önce tamamlanmış gibiler.



Güneşin tepede parladığı sıcak ve bunaltıcı bir Sri Lanka gününde, mağaraların serin ve loş ortamı sizi uzun uzun içerde kalıp, gözlerinizi bu görsel hazine ile şenlendirmeye devam etmeye zorlasa da çare yok, dışarı çıkılacak. Mağaraların hemen önüne yapılan beyaza boyalı geniş balkonlar ve hemen önündeki avlu, adeta sıcaktan alev alev yanıyor. Bu koşulları kafalarına hiç takmayanlar ise her zaman olduğu gibi maymunlar. Etrafta koşturup duruyorlar.

Sri Lanka’lı kadınların en güzel aksesuarı olan arkadan örülmüş uzun ve simsiyah saçlı dua eden bir genç kızı seyrederken Eflatun’un Devlet kitabındaki ünlü mağara alegorisini hatırlamaya çalışıyorum. Bir mağara’da yaşayan ve duvarlarındaki gölgelerle eğlenen esirler diye tanımlamıştı toplumun büyük bir kısmını yanlış hatırlamıyorsam. Filozoflar ise ne kadar zor ve acı olsa da, kendilerini bu karanlık mağaralardan kurtarıp ışığa ulaşan ve hayatın anlamını kavrayan kimselerdi.

İşte tam o anda,Eflatun’un alegorisine inat, kendi hayatımda alegorik bir şerit gibi geçti gözlerimin önünden. Karanlık mağaranın serin kuytularındaki resimlere bakarken mutluydum, ama dışarıdaki ışığa da çıkmak gerekiyordu, çünkü onun orada olduğunu biliyordum. Gerçek hayatta içerden dışarıya yapılan yolculuk çok uzun zaman alıyordu, çoğu kez acı veriyordu ama durmak donup kalmak, paralize olmak demekti. Hayatın anlamı mı? Ne olduğunu daha tam bilmiyorum ama bir şeyde yada birisinde değil de, bende saklı olduğunu öğreneli daha bir kaç yıl oldu.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

tygogal li actigimda bana pc sim virus uyarisi verdi ""here"" sakin acma bu arada esas yazmak istedigim son zamanlarda yazdigin yazilar icinda en begendigim bolum bu oldu.
yazilarini bekliyorum,sevgiler,
sisyphos

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Teşekkürler Sisyphos
uyarın üzerine Tygogal'in yorumunu kaldırdım..
Sevgiler

Geveze Kalem dedi ki...

Böylesi bir gezi yazısında, bilgiyi ve kişiyi sorgulamaya yönelten cümleleri başarıyla harmanlamış olmanı tebrik ediyorum. Başlangıç ve son arasındaki denklem bana yazıyı tekrar okutturdu.
Eline sağlık.

Bu arada restorasyon çalışmalarında, restore edilen bölgenin ayırtedilmesi için canlı renkler kullanılır ya, acaba heykellerdeki o canlılık restorasyonun etkisinden olabilir mi?

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Restorasyon konusunda haklı olabilirsin geveze kalem, o an bana restorasyon yapılmadığını düşündürten tek şey flaşla fotoğraf çekmeye izin vermeleriydi, izin verdiklerine göre daha bu resimlerin korunmaya gerektiğini düşünmüyorlar diye düşünmüştüm...