Beijing’de kaldığım 2 gün köşe bucak dolaşmakla geçti. İşte size görülesi bazı yerler.
Çin Seddi: Bir Çin Atasözü dermiş ki ‘Çin Seddini görmeyen yaşam boyu üzüntü duyacaktır.’ Böyle bir risk göze alınamayacağı için, doğal olarak ilk gidilen yerlerden biri oldu. Duvar 6. ve 16. yüzyıllar arası yapılmış, yıkılmış, yıkıldıkça tekrar yapılmış. 6700 km’lik bir korunma duvarının yapılabilmiş olması insan aklını hafiften bulandıran bir durum ama karşımızdaki Çin’liler. Kimi Çinli imparatorların hayal güçleri ve hayallerini gerçeğe dönüştürebilme yetenekleri, uzun Çin tarihinin en okunası bölümleri.
Bugün duvarın büyük bir kısmı tabiki ayakta değil. Bizim gittiğimiz Mutianyu bölümü Beijing’e 1,5 saat kadar uzaklıkta ve insanı rahatsız edecek kadar iyi restore edilmiş durumda. Yüzyıllar boyunca Hun’ların aşmaya çalıştığı duvarın üzerine ise , bugün teleferik gibi son derece basit bir yol ile ulaşabiliyorsunuz. Yeşillikler içinden yapılan kısa teleferik yolculuğu tırmanma ,keşfetme işinin otantikliğini yok etsede, hakkını vermeliyim ki, çok hoş vede kolay bir yol.
Fazla restorasyon sonucu gıcır gıcır olmuş duvarın, beni kendisi değil de, sanki sonsuza gidiyormuş gibi dağlar tepeler boyunca ilerlemesi etkiledi. Sabah erken saatlerde gidilip, vakit varsa üzerinde uzunca bir yürüyüş yapmak kesinlikle keyifli bir deneyim.
Yasak Şehir: Yaklaşık 500 yıl içinde 24 Ming ve Çing Hanedanı imparatorunun yaşadığı, 1000 dönümlük bir alana kurulmuş, 9000 odalı bu saray, Beijing’in mutlaka görülesi yerlerinden biri.
Yasak şehir’e Tiananmen meydanındaki Mao resminin altındaki kapıdan giriş yapabiliyorsunuz. Yasak olana duyulan meraktan mıdır nedir, neredeyse tüm Çin’liler ve turistler burada. Giriş kapısından sonra sizi ilk karşılayan avlulardan biri son derece tanıdık. Bertolucci’nin filmi Son İmparator’da küçük Puyi’nin askerlerinin karşısına çıktığı yer. Puyi’nin sessiz ve düzenli ordusunun aksine, etraftaki turist ordusu son derece düzensiz ve gürültücü. Çin’li rehberlerin megafon kullanma sevdaları sonucu dört bir yandan yükselen mekanik ve cızırtılı Çin’ce durumu tek kelime ile dayanılmaz kılıyor.
Biraz huzur arayıp, hayallere dalmak, detaylarda kaybolmak istiyorsanız, pes etmeden ilerlemeye devam edin. Önünüze çıkan üstün uyum kapısı, cennetsel saflık sarayı, uyumu koruma salonu, dünyevi huzurun sarayı gibi nostaljik isimli her kapıyı, her salonu geçin, sonunda fark edeceksiniz ki, tüm o kalabalık gruplar arkada kalmış. Bir zamanlar Küçük Puyi’nin hizmetkarlarının hızlı hızlı koşuşturduğu kocaman avlularda tek başına kalıvermişsiniz. Geçmişin seslerine, görüntülerine ulaşmak için tek gerekli olan ise tam ortasına kuruluvereceğiniz küçücük bir gölge.
Yasak şehir’deki son dakikalarımı ise dünyanın bir başka harikasını aramakla geçiriyorum. Buralara kadar gelipde, görmeden gitmek olmaz. Batı kapitalizminin, komünist dünyanın bağrına soktuğu hançer mi desem, yoksa Çin’lilerin para kazanma arzularının sınır tanımamazlığının sunağımı desem bilemiyorum ama işte Starbucks karşımda. 2000 yılında açılıp, sonrasında 2007 yılında nihayet aklı başında Çin’lilerde varmış dedirten bir kararla kapatılan Starbucks Coffee, ortama uymuş görüntüsü ile benim ziyaret ettiğim 2004 yılında ayakta. Bir kaç fotoğraf çekip, bu Çin denilen ülkeyi anlamaya çalışıyorum ama olmuyor, bazı şeyler bir türlü yerine oturmuyor.
Son fotoğraf Flickr-Erasmusa’dan. Daha dijital fotoğraf dünyasına girmediğim bir dönemde, ne yazık ki Starbucks’ı doğru dürüst çekip kendi arşivlerime koyamamışım...
2 yorum:
Ayşegül, gezdiğin yerlerin derinine bakıp tarihiyle birlikte, anlaşılır bir dille anlatman yazılarını okunası bir gezi yazısı yapıyor.
Paul Theroux, hani şu "Kingdom By The Sea"nin yazarı bundan daha güzel mi anlatıyor sanki...
yyımlanmış on kadar gezi kitabı var, bütün ülkelerde satılmakta.
Harika bir yazı olmuş, keyifle okunası...Gitmek istediğim yerler arasında yer alıyor Çin Seddi...
Yorum Gönder