30 Nisan 2009 Perşembe

Nişabur - Tus - Meşhed

İran’da sıcak bir hava beklerken, Meşhed’in soğuk ve yağmurlu havası sürüyor. Nisan’da hiç böyle olmazdı diyor buralılar. Ama doğal gaz bolluğundan olsa gerek binaların içi son derece iyi ısıtılıyor.

Meşhed’e 22 km uzaklıktaki Tus şehrinde bulunan, İran’ın ulusal destanı Şehname’nin yazarı Firdevsi’nin türbesinin altında bulunan müzeye girdiğimde de iliğim kemiğim ısınıyor. İran’lılar şiire ve şairlerine çok düşkün. Büyük şairlerinin hepsini bakımlı bahçeler içindeki, hoş türbeler ile onurlandırmışlar.



10. yüzyılda yaşayan Firdevsi, Şehname adı verilen epik şiirinde Müslüman olmaktan çok İran’lı olmanın önemini vurgulamış ve İran ulusu için Arapları ve Türkleri tehdit olarak göstermiş.

İran’ın başka şairlerine de bir merhaba demek için çıktığımız Nişabur yolu üzerinde 7. yüzyıldan kalma en büyük binalardan biri olan Haruniye’de kısa bir mola veriyoruz. Sufi bir manastır kompleksinden ayakta kalan bir bina olduğu düşünülen yapının tuğla kubbesi gerçekten etkileyici.

Nişabur bugün sıradan ve sönük bir kent gibi gözükse de, Selçuklu imparatorluğunun 1038 yılında Tuğrul Bey tarafından kurulduğu yer. Tuğrul bey, devletinin sınırlarını çok daha ötelere taşımış ama bizim bugün dönüp dolaşıp Nişabur’a gelmemizin nedeni yine şairler. Mevlana’nın fikir babası olarak kabul edilen Attar ve her daim güncel Ömer Hayyam burada yatıyor. Ama onlar ve diğer İran’lı şairler bir başka yazının konusu olsunlar.

Meşhed – Tus – Nişabur arasında tıngır mıngır otobüs gezileri yapıp tarihi yapıları ziyaret ederken zaman hızla ama beynime de yepyeni görüntüler kazıyıp geçiyor. En çok takılan görüntüler ise kadınlar. Çoğunluğu çarşaflı. Ancak buradaki kadınların ve de aslında erkeklerin diyelim, kadının tek bir saç teli gözükmeyecek derdi yok gibi. Sınırın bizim tarafında saçının bir teli gözükürse 40 yıl cehennemde yanıyorsun ama bu tarafta muafsın. Kadınlar kapalı ama saçlarının biraz gözükmesi ile çok bir sorunları yok. İlerideki yazılarımda da bahsedeceğim ama özellikle genç kızlar bu bir tutam saç gösterme olayının sınırlarını sonuna kadar zorluyorlar.

Üzerinde gezindiğimiz yollar bir zamanlar kervanların yüzyıllar boyu gidip geldiği ipek yolu. Doğal olarak bu yolların olmazsa olmazı kervansaraylar. Bir kervanın bir günde alabileceği yol olan 40 km aralıklarla inşa edilirlermiş.

14. yüzyılda çöle çıkmadan önceki son durak olan Fakr-ı Davud Kervansarayı, Anadolu tipi kervansaray planlı. Dışarıda yoğun bir ayaz var ama restore edilmiş iç kısmı sıcacık. Hele bir de Meşhed’li rehberimiz Tabatabai sıcacık çaylar ikram etmiyor mu, yorgunluklar bir anda gidiyor. Tabatabai’nin çok hoş bir Türkçesi var. Şah döneminde komünist olduğu gerekçesiyle Azerbeycan sınırına sürülmüş. Türkçesi o zamanlardan ve oralardan kalma. Rehberliğini kastederek siz bana kalmışseniz, yanmışseniz diyerek bizi güldürüyor.

Aralarında kaç km var bilmiyorum ama İmam Rıza’nın Meşhed’e gelirken konakladığı yer olarak kabul edilen Gademgah’ta bir kervansarayda daha duruyoruz. Bir zamanlar ticaretin yapıldığı kapan tipi kervansaraylardan. Girişindeki ahşap kapısı Şah Abbas döneminden kalma. Bir zamanlar ipek yolu üzerindeki tüccarların buluştuğu bu yerde şimdi kimseler yok. Ama kapıdaki büyük demir halkanın, yüzyıllar süresince çalına çalına ahşapta bıraktığı derin iz tüm o yolcuların seslerini capcanlı bugüne kadar taşıyor. Kapı açık olsa da, kimse duymasa da hafifçe bende çalıyorum, onlardan biri oluyorum.

Akşamüzeri Meşhed’in kapalı çarşısında dolaşıyoruz. Doğu’daki kapalı çarşı geleneğini çok seviyorum. Bizim kapalı çarşıya kırk kez gitsem de, artık çok turistik olsa da, bana her seferinde yeni gizleri açmaya devam ediyor. Meşhed çarşısı bir hayli Çin mallarının istilasına uğramış olsa da, bakmasını bilene kesinlikle görsel bir şölen.


Ertesi gün Meşhed’den ayrılırken havaalanında İngilizce İmam Rıza’ya ait olduğu söylenen bir söz dikkatimi çekiyor. ‘Her kim ki beni ziyaret eder, kıyamet günü onun yanında olacağım..’ Bu da gezgin olmanın torpili işte….

3 yorum:

mavimantar dedi ki...

Ayşegül,valla iyi iş; kapmışsın "İmam Rıza"dan torpili:).
Ama beni en çok kızların bir tutam saç gösterme çabaları etkiledi.Zaten bu dünyayı güzelleştirecek ve değiştirecek olanlar kadınlardır diyorum.
Şairlerine gösterdikleri önem çok hoş daaa,,,,şu en son fotoğraftaki çarşaflı erkek bebeğe çok güldüm.

La Loba dedi ki...

Hem ahşap kapıda iz bıraktın hem de İmam Rıza'dan torpillisin. Vallahi imrendim.

Güzel binalar, güzel fotoğraflar ama saç teli konusu üzücü. Buralarda kapanmak için can atanların olduğu düşünülürse gidip oradaki kadınlarla konuşmalarını tavsiye ederim.

Adrenalin1907 dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.