15 Mayıs 2009 Cuma

İran'ın Şairleri

İran şiire, şairine çok düşkün bir ülke… Onlar için özel mezarlıklar yaptırdıkları gibi, halkın hafızasına diline eserleri ile kazınmış olanları yemyeşil bahçeler içindeki zarif türbelerle onurlandırmışlar. Sonrasında bu türbeler de kıyılarda köşelerde unutulup kalmamışlar. Hepsi bakımlı, hepsinin ziyaretçileri sürekli.. Her daim dualara, şiirler de karışıyor..

Farsçanın bir de bana göre çok hoş bir özelliği var. Günlük yaşamda kullanılırken, kulağa gelen seslerde çok rahatsız edici inişleri çıkışları olmasa da, dinleyen için çok özelliği ya da müziği olan bir dil değil. Belki de şairlerinin becerilerindendir ama şiir olup okunmaya başladımı adeta sizi anında yakalayıp, bir daha da bırakmayan bir senfoniye dönüşüveriyor. Hiçbir şey anlamasanızda, takılıp kalıveriyorsunuz.

Burada paylaşmak istediklerim İran’da benim ziyeret ettiğim şairler:

FİRDEVSİ

10. yüzyılda yaşayan İran’ın ulusal destanı Şehname’nin yazarı. Türbesi Tus şehrinde. 35 yılda tamamlanan ve 60 bin beyitten oluşan eser gelip geçici bir dünyada insanın her zaman iyiye, güzele doğru yönelmesi gerektiği gibi ahlaksal öğütler verir, toplum yaşamına ilişkin görüşlerini aktarır. Müslüman olmaktan çok İran’lı olmanın önemini aktarır.

ATTAR

Mezarı Nişabur’da bulunan şair ve düşünür 1142-1220 yılları arasında yaşamıştır. 11. yüzyıl İran insanının aydınlanma çağıdır ve Attar gibi insanlar düşünceleri masallaştırıp halk tabakasına yayan insanlardır. En önemli eseri Mantıkut Tayr’da Tanrı’yı arayan kişinin bütün evreni dolaştıktan sonra da, onu ancak kendi içinde bulabileceğini anlatır.

Attra ayrıca Mevlana’nın fikir babası olarak da kabul edilir. Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled Belh’den ayrıldıktan sonra Nişabur’dan geçerken Attar ile tanışır, öğretilerini öğrenir. Attar ise babasının yanındaki küçük çocuğun bir gün ulu bir insan olacağını söylemiştir.

ÖMER HAYYAM

1048-1122’de Nişabur’da yaşayan şair, matematikçi ve astronom olan bu insan için ne söylenebilir ki… 1962’de yapılan türbesi kimine göre bir rasathane, kimine görede ters çevrilmiş bir şarap kadehini simgeler.

Hayyam şeriata ve öbür dünyaya kuşku ile yaklaşır, dinlerin kesinliğini ciddiye almaz ve insanın cehaleti ve güçsüzlüğü karşısında kaygılanır. Zihnini kurcalayan sorulara doyurucu yanıtlar bulamadığı için maddi dünyanın geçici ve tensel güzelliklerinin tadını çıkarır. Benim için yazdıkları ile zamansız olan bir şairdir. Söylermisiniz bugün de burada olsaydı, farklı bir şey mi söylerdi?

İçin temiz olmadıktan sonra,
Hacı hoca olmuşsun kaç para!
Hırka, tesbih,post,seccade güzel
Ama tanrı hiç kanar mı bunlara?

./.

İki günde bir somun geçiyorsa eline
Soğuk suyu da olursa bir kırık testide,
Niçin kendinden kötüsüne kul olur insan?
Ne diye girer ahlaksızın hizmetine?


./.

Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam,
Ben haramı helali karıştırmam.
Seninle içtiğim şarap helaldir,
Sensiz içtiğim su bile haram.


./.

Bir elde yakut kadeh,bir elde yar kakülü
Oturup bir çimende sade aşkı anayım.
İçeyim yudum yudum boş vereyim feleğe
Şu hayat badesinden mest olup kanayım.

SADİ

1213-1291 yılları arasında yaşayan ve türbesi Şiraz’da bulunan Sadi, kalsik İran edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. En tanınmış eserleri Bostan ve Gülistan’dır. Sadi’nin inancına göre, Kainatta her şey kendine mahsus bir dille, gönül erlerine, arif ve hakim insanlara hitap eder.

Tanrı eri cennet,renk koku istemez
Hatta hoş çehre ve güzel huy istemez,
Onlar eşsiz sevgiliye tutkundurlar
Aşıklara yardan başkası gerekmez

./.

Yazık müzik şevki yoksa o gönüle,
O bir taşsa aşk işlemez ki derine
Aşka yabancı isen musiki haramdır,
Ateş gerekir kalbe duman yerine.


./.

Artık dilberlere bakmayayım dedim,
Kulaklarımı tıkamayı yeğledim.
Baktım ki bunlar hiç bana göre değil,
Sonra tövbe etmemeye yemin ettim.

HAFIZ

1325-1389 yıllarında Şiraz’da yaşayan Hafız, Osmanlı divan şiirini büyük ölçüde etkilemiştir. Hafız’ın şiirlerinde Şiraz’daki yaşamdan ayrıntılar, devlet büyüklerinin yaşamlarına ilişkin bilgiler, tarihsel olaylar yer alır. Yaşamına yön veren düşüncelerden biride tasavvuftur. Hafız’a göre insan mutlu olmak için yaşamalı, bunun içinde ölçülü davranmayı ve diğer insanlarla iyi geçinmeyi başarmalıdır. Sevgi belli bir güzele bağlanmayı değil, yaşamın bütününü içermelidir.

Gam yok su kıyısına şarapla gitmek gerek.
Ömrümüz, gül gibi, sade on günden ibaret.
Bu kısacık ömürde dudağımız gülümser,
Yüzümüzün ter-ü taze olması gerek.


./.

Dünyanın devleti hiç değmez sitem çekmeye,
Ne de sarhoşluğun lezzeti, elem çekmeye!
Cihanın yetmiş yıllık doyurucu neşesi,
Değer mi hiç dünyada yedi gün gam çekmeğe.

1 yorum:

minimalist dedi ki...

Elbette farklı bir şey söylemezdi. Bizde de Neyzen Tevfik'i ben Hayyam'a benzetirim. Keşke ikisi de şu dönemde yaşasalardı da "sanatçı" görünenler örnek alsalardı.

Sevgiler.