1 Ocak 2011 Cumartesi

Hiva - Özbekistan

Kimi ülkeler çok şanslıdır. Öyle sehirleri vardır ki, sadece adlarını söylemek bile sizi hemen bambaşka zamanlara, hayallere, maceralara sürükleyiverir. Adeta bir zaman yolcusu gibi çağlar arasında özlemle, merakla gidip gelirsiniz. Bence İstanbul böyle bir şehirdir. Bu yazımın konusu olan Özbekistan’da ise Semerkant ve Buhara böyle şehirlerdir. Sadece adlarının tınısı bile bakmasını bilene büyülü dünyaların kapılarını açıverir.


Doğruya doğru, Aslında sadece Semerkant ve Buhara’nın masallardan ve tarih sayfalarından süzülüp gelen hayaletleriydi beni yıllar boyu Orta Asya’ya çağırıp duran ama hemen onların yanı başında adeta tüm zamanları aşıp günümüze kadar ulaşan bir başka şehir olduğundan habersizdim: Hiva..





İçinde 250 eski evi ve 50’den fazla tarihi yapısı ile Unesco’nun da koruma altına aldığı pırıl pırıl bir mücevher ve benim için tam bir sürpriz. Aslında içindeki eserlerin çoğu 18. Ve 19. Yüzyıllardan kalma ama burada kesinlikle bir orta çağ şehrinde dolaştığını hissediyor insan. Şehir surlarının içinde, kerpiç binaların arasında dolaşırken, emir’in sarayını, medreseleri ziyaret ederken, çokta günümüzde geziyor gibi hissetmiyorsunuz. Eski zamanların yaşam tarzı burada 21. Yüzyıla aktarılıyor adeta. Adı unutulmuş, bedeni çoktan toprak olmuş ama yüzlerce saat el emeği vererek ince ince işlediği eseri yıllara dayanmış, bir ustanın elinden çıkma ahşap kapının ardında, 1001 gece masallarından bir sahnenin o anda oynandığına nedense emin olduğunuz bir yer burası.




Hiva, Amu Derya nehrinin canlandırdığı bir yer, ve tarihte tatlı su kaynakları nedeni ile önemli olmuş. 20. Yüzyılın başlarında 79 adet büyüklü küçüklü camisi, 65 medresesi ile canlı bir kültür merkezi olan şehir, bugünde canlı bir turist merkezi. Bir önceki durağımız Türkmenistan’da satın alacak en ufak bir eşya bulamayıp, son gün bir tuvalet molası sırasında girdiğimiz otelin ufak hatıra eşya dükkanını yağmalayan küçük grubumuz, burada nihayet cennete ulaşıyor. Komşusu Türkmenlerin tam tersine, Özbekler her yerde size ufak tefek bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Emir’in görkemli kabul salonunun duvarları renk renk Suzenilerle bezenmiş, tarihin sayfaları arasında alın size alışveriş fırsatı. ‘’İsterseniz başka modellerimde var’’ diye sizi uyarmayı ihmal etmiyor müze görevlisi. Anlayacağınız Özbekistan’da alış veriş yapmadan kurtuluş yok, her boş alana mutlaka irili ufaklı tezgahlar oturtmuşlar ki, buna dediğim gibi müzeler ve tarihi binalar da dahil…





Hiva’nın kerpiç saraylarının, medreselerinin bir diğer özelliği ve güzelliği de kullanılan ağaç sutunlar. Çok sağlam ağaçtan oyulan bu sutunların üzerleri de dantel gibi işlenmiş. Şehirde gezdiğimiz bir caminin içindeki pek çok ahşap sutundan iki tanesinin yaşının bin yılın üzerinde olduğu söylendi. Dokunmak ve hissetmek güzeldi…



4 yorum:

İlhami Uyar dedi ki...

Yeni yılınızı en içten dileklerimle kutlar,başarı,sağlık ve mutluluk temennilerimi iletirim.
Sunmuş olduğunuz görüntü ve bilgiler içinde elinize sağlık,kolay gelsin.Saygılarımla

Berceste dedi ki...

Muhtesem! Tek kelime ile... O cinilere bayiliyorum. Tarihe dokunus olmus sizinki.

Turkmenistan'da col pazarindan gumus takilari cok methetmisti bir arkadasim ama gitme sansim olmamisti :( Ozbekistan'dan minik birer hatira guzel oldu. Hatta birisi kizima bugune bebek olarak kaldi :) Ama tek bir sehirle sinirli kaldim, aklim kaldi Ozbekistan'da. Ozellikle de Semerkant'da! Simdi seninle gitmeyi diliyorum yazilarda...

Saglik, mutluluk dolu, kahkahalarinizin katlanarak arttigi bir yil olsun.

Gün ışığı dedi ki...

Mutlu yillar..Resimler muhtesem,sizinle birlikte bende gezdim...selamlar

Selfet dedi ki...

Fotoğraflar harika..
Gökyüzünün maviliğine hayran oldum..