21 Mayıs 2011 Cumartesi

TAŞKENT

Bizim Ankara’mız gibi Özbekistan’ın başkenti Taşkent de turistik açıdan şanssız bir şehir. Eğer bir iş güç yoksa, ya da uçağınız oradan kalkmıyorsa kimse uğramak, gezmek, tanımak için özel bir çaba sarf etmiyor.


Bizim içinde durum aynıydı. Hiva, Buhara, Semerkant gibi buram buram tarih kokan, eski zamanlara ait ne varsa doya doya içimize çektiğimiz muhteşem şehirlerden sonra, Taşkent biraz fazlaca yeni ve günümüze aitti. Aslında böyle olması önemli ölçüde doğanın da suçuydu. Yoksa Batı’ya ve Doğu’ya giden kervan yolları üzerinde önemli bir ticaret ve el sanatları merkezi olarak yüzyıllarca hüküm sürmüştü. Ancak gerek geçen yüzyılın başlarında Rusya’da gelişen siyasi olaylar nedeniyle, gerekse de 1966 yılında geçirdiği büyük depremden sonra şehir adeta sıfırdan yeniden inşa edilmişti..




Belki de İstanbul’da bizim yeşile hasret gözlerimizden dolayı, ben bu yeni Taşkent’i çok sevdim. Taşkent yemyeşil bir şehir. Her yer parklarla, bahçelerle dolu demek te yanlış olur. Sanki şehrin bulunduğu yere önce kocaman yemyeşil bir park inşa etmişler, sonrada içine binaları, yolları ve orada yaşayan insanları yerleştirmişler gibi. Şehirde dümdüz olduğundan, insan hiç yorulmadan ağaçların gölgesinde saatlerce yürüyebilir gibi geldi bana.




Taşkent’de öğleden sonra yaptığım uzun bir yürüyüş sırasında, çocukluğumda yaz aylarımı geçirdiğim Yalova’yı düşündüm. Harika bir sahil kasabasıydı, deniz kenarı boyunca uzanan tarlalarda, bahçelerde ne mutlu ve kaygısız zamanlarım geçmişti. Sonra Taşkent gibi, Yalova’da depremle adeta yerle bir olmuştu. Ama bu talihsiz olayın ardından Taşkent adeta küllerinden yeniden doğarken, Yalova ne olduğu belirsiz, adeta kimliksiz bir varoşa dönüşmüştü. Yıllardır ne zaman oradan geçsem, hep içimde bir yerler sızlar.. Sevgili ile neredeyse 30 yıl önce orada tanışmıştık ve hep bir gün adam akıllı vakit ayırıp da gidip görelim dememize rağmen , belki de 30 yıl önceki hali ile hatıralarımızda kalsın diye de gitmeyi hep erteledik ve tahminim o ki, hiçbir zamanda gitmeyeceğiz…



Tekrar Taşkent’e dönecek olursak, şehirdeki yapıların çoğu yeni. Eski sayılabilecek yapılar Barak Han medresesi ve Kafalı Saşi türbesi. Bu yapıların bulunduğu kısma ise aynı mimari tarzda büyük bir cami inşa edilmiş. Caminin içine girme isteğimize ise, eğer namaz kılmayacaksanız etrafta fazla dolanmayın diyen caminin imamı kibarca engel oldu. Yıllardır türlü dine ve inanca ait pek çok tapınağı ziyaret ettim, dini ritüellerine saygı duymak koşulu ile Tanrı’nın evlerinde hep hoşça karşılandım, hiçbir sorun yaşamadım. Kadınların giremediği birkaç yer hariç, bu işin istisnasını nedense bir Müslüman olarak hep camilerde yaşadım…Birkaç kez Müslüman olduğuma inanmayan hocaları besmele çekerek ikna ettimse de, kimi kez böylelerine de rastladım..


Taşkent, Özbekistan’daki son durağımdı. Haftaya Orta Asya’daki farklı inançlarla ilgili bir yazı yayınladıktan sonra bu ülkeye veda edip, bambaşka bir coğrafyaya, hem çok bildik hemde pek bilmedik bir ülkeye; İngiltere’ye doğru yola çıkacağız..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bloğunuzdaki bilgileri ekibimizce cok beğeniyoruz ve arkadaşlarımızada tavsiye ediyoruz. sorunlarınız için sizide Ucuz laptop sayfamıza bekliyoruz.