2012 yılının sonunda yaptığımız Fas seyahatine uçağımız
ülkenin en büyük kenti Kazablanka’ya inmesine rağmen, başkent Rabat’dan
başlamaya karar verdik. Kazablanka güzel bir şehir, ancak daha önceki Fas
seyahatimden biliyorum, ülkenin diğer kesimlerine göre turistleri ilgilendirecek fazla bir şey yok…Kazablanka’da turistlere
en çok tavsiye edilen yeri 1994
yılında tamamlanan, okyanus kıyısındaki devasa 2. Hasan Camisidir ama Fas’daki
camilerin mimari tarzı bizden oldukça farklı olsa da, bizim gibi Müslüman
ülkeden gelen gezginler için çok cazip olmayabilir.
İstanbul – Kazablanka uçuşu yaklaşık 5 saat. Havaalanına
inince kalabalık nedeniyle, pasaport kontrolü ve bavulları almak oldukça uzun
sürdü, sonrasında da önceden ayırttığımız kiralık arabayı almak için bekledik
ve yaklaşık 1,5- 2 saat sonra Rabat’a doğru yola çıktık.
Kazablanka Rabat arası otoyoldan 1 saat ve aman yanınıza
yerel para alın çünkü üç kez, toplam 33 dirhem para ödeniyor. Bugün burada hava
kapalı, sıcaklık ise 23 derece ama inanılmaz bir rutubet var. İşin asıl ilginç
olan kısmı ise buradaki insanlar için kışın gelmiş olması. Ben üzerimde bir
tshirt ile fenalıklar geçirirken, adamlar kaban ve mantolarla dolaşıyorlar.
Hatta kürk giymiş bir kadın bile gördüm.
Buraya gelirken GPS’imize bir aylık Fas haritası yüklemiştik
, sağ olsun Sevgili’de önceden google map’den şehri ve otelin yerini çalıştığı
için, arabayı park edeceğimiz yeri elimizle koymuş gibi buluyoruz. Sonrasında
da ufak bir bahşiş karşılığı otoparkçı bizi Medine’nin içinde bulunan otelimize
götürüyor.
Kaldığımız Riad Dar Zouhour, otele çevrilmiş, avlulu, yüksek
duvarlı tipik eski Fas evlerinden biri. Odalar küçük ama oldukça sevimli. Yeşil
bitkiler ve çeşitli Fas aksesuarları ile bezenmiş avlusu çok güzel. Buraya bir
gece için 2 kişi oda kahvaltı 75 Euro ödüyoruz. Rabat’da oteller nedense
pahalı.
Otele gelir gelmez, çantaları bırakıp hemen kendimizi
sokaklara attık. Otel Rabat’da görülecek yerlerin başında yer alan Kasbah Udaya’ya
çok yakın. Burası aslında 12.yüzyılda inşa edilmiş bir kale ve şimdi,
duvarlarının yarısı maviye boyanmış evleri ve bir sürü turistik eşya satan dükkanları
ile hoş bir yer olmuş. Yine 12.yüzyılda inşa edilen ve Fas’ı o dönem yöneten aşırı
dinci Muvahhitler’in önemli mimari miraslarından biri olan Mağribi tarzı büyük
Bab Udaya kapısından girip Kasbah’ın anayolundan dümdüz yürüyünce oldukça geniş
bir seyir alanına ulaşılıyor. Aşağıda okyanus, karşıda kardeş şehir Sale ve
medina’nın yanıbaşında akmakta olan Bou Regret nehri çok güzel görüntü veriyor.
Daha sonra aşağılara inip medina’nın yani eski şehrin
sokaklarına daldık. Başta durum bayağı iyiydi, daha turistlere yönelik
dükkanların arasında keyifle dolanıyorduk, sonunda biraz daha ileriye gidelim
dedik ve kalabalık bizi alıp götürmeye başladı.
Akşam saatlerinde herkes alışverişteydi galiba ve deyim
yerindeyse bindik bir alamete , gidiyoruz kıyamete misali kalabalıkla beraber
sürüklenmeye başladık ve bir ucundan girdiğimiz eski şehrin diğer ucundan
çıkmamız oldukça uzun sürdü. Gezinin ilk gününde oldukça bunaltıcı bir
deneyimdi.
Medina’dan çıkmayı başardığımızda hava kararmıştı ve bizde
yeni şehir tarafına doğru yürüyüp hoş bir cafe’de akşam yemeği yedik. Sonra
yürüyerek GPS yardımı ile otele döndük.
Rabat’da ziyaret edilebilecek yerlerden biri de 5.
Muhammed’in anıtmezarı. 1960’larda inşa
edilmiş anıt mezar size çok cazip gelmeyebilir ama anıt mezarın hemen yanında
bulunan 12.yüzyıl sonunda Muvahhid hükümdarı Yakup El Mansur tarafından
yapımına başlanan ama ölünce yarıda bırakılan Hasan Camisinin tuğla duvar
kalıntıları ile, birbirine paralel kısa sutun dizileri ve yine tamamlanmamış
camiye ait devasa Hasan Kulesi son
derece etkileyici ve cazip olabilir.
Otelimiz: www.darzouhour.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder