Fez’den Tanca’ya gideceğimiz gün saat 6:30’da otelden
ayrılıyoruz..Tanca’dan önce gezimizin en hit noktalarından biri olan Şeyşaven’e
uğrayacağız..Gezimizden aylar önce, internetten toplayıp, evin orasına burasına
resimlerini astığımız bu mavi şehir uzun süre hayallerimizi süsledi, bugün
gerçeğe dönüşecek.. Yarı uykulu, çekçek valizlerimizi sürüye sürüye ayrılıyoruz
otelden. Valizlerimizin tekerleklerinin parke taşlarda çıkarttığı sesler hem
bizi uyandırıyor, hem de geçtiğimiz sokaklardaki insanları…
Fez’de sabahın o saatinde çöpler toplanıyordu. Tıpkı Mardin’de
olduğu gibi, Fez’in daracık sokaklarının çöp arabaları eşekler. Burada eşekler
zaten ayrı bir güzel, pek çok yerde kullanılıyorlar ama her gelişmemiş ülkede
olduğu gibi iyi bakılmayıp, çok fazla çalıştırılıyorlar. Kimilerinin durumuna
çok üzüldüm, o sürmeli gözleri ile insana öyle de güzel bakıyorlar ki..
Bugün bütün gün boyunca yağmur bulutları bizimle
birlikte..Allah’tan Şeyşaven’e ulaştığımızda biraz mola veriyor, hızını
azaltıyor.. Bir tepe üzerine kurulmuş mavi evleri ile kent uzaktan da güzel ama
asıl sürpriz şehrin ara sokaklarına dalınca başlıyor..Arabayı bir otoparka
bıraktıktan sonra, eski şehrin girişini fazla zaman kaybetmemek için iki
turiste soruyorum, hemen tarif ediyorlar..
Şansımıza şehrin girişine Rif dağlarından gelen kadınlar Pazar
kurmuşlar. Bellerine bağladıkları kırmızı-beyaz çizgili kalın peştamal benzeri
kumaşlardan hemen ayrılıyorlar. Ama fotoğraf çekmek her yerde olduğu gibi
burada da zor. Rif kadınlarının bir
başka aksesuarı da renk renk ponponlarla süsledikleri hasır şapkaları..
Şehir İspanya’nın Hristiyanlar tarafından fethi sonrası,
oradan kaçan Yahudilere ve Müslümanlara sığınak olmuş. Uzak ve dağlık bir
bölgede olmasının da etkisiyle uzun süre Avrupa’ya kapalı, özerk bir bölge
olarak kalmış. 1920’ye kadar tüm yabancılara, özellikle de Hristiyanlara kapalı
bir şehirmiş.
Şehrin alameti farikası mavi duvarları ise Yahudi
geleneğinden geliyor. Tevrad’da İsrailoğullarına, dua şallarının bir ilmeğini
mavi renk dokumaları emredilir. Bu maviye bakınca, mavi gökyüzünü ve onun
üzerindeki Tanrı’yı ve cenneti düşüneceklerdir.
Şehrin duvarlarının maviye boyanması ise 1930’lu yıllarda
başlıyor ve belki de çok uzak olduğu için pek çok kişinin uğramayacağı bir dağ kasabasını Fas turizminin
yıldızlarından biri yapıyor.
Eski şehrin mavi sokakları dolaş dolaş bitmiyor, fotoğraf
üstüne fotoğraf çekiyoruz. Yağmur çiseledikçe gökyüzüne bakıp endişeleniyoruz
ama yine de bize bu muhteşem kenti dolaşma şansını veriyor. Şeyşaven’in
dokumacıları ünlü. Pek çok alınacak şey var ama iki adet mavili kalın
peştemallerden alıyoruz..
Öğle yemeği meydanda yeni açılmış bir cafe’de leziz bir
peynirli tost ve cola oluyor..Zor bir havada dağ yollarını tırmanıp buraya
gelmek bizi yordu ama değdi mi, kesinlikle değdi….
4 yorum:
Rüya gibi bir yer burası Ayşegül ya, bayıldım. Kente de, fotoğraflarına da. Çok teşekkürler anlattıkların, gösterdiklerin için.
Çok güzel fotoğraflamışsınız.
Neden hep mavi bu konuda bilginiz varmı? Okuduğum kitaplardan birinde insanların kapı ve cam pervazlarını maviye boyadıklarını, çünkü bu rengin kötü ruhları kovduğu yazıyordu. Acaba fasta öyle mi?
sevgiler
Mavinin kötü ruhları, akrepleri kovmak için boyandığını bende duydum Yüreğimin iklimi ama burada yazıda da bahsettiğim gibi Yahudilere Tevrat'da emredilen bir kuraldan geldiği söyleniyor..
muhteşem..
Yorum Gönder