5 Ekim 2007 Cuma

Karaman

Güzel güzel Tayland’da dolaşırken şimdi Karaman’a nasıl geldik diyeceksiniz. Bende size diyeceğim ki,

Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti,cancağazım,
ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Bunları söyleyen tabi ki ben değilim. Geçen Cuma, İstanbul’dan kalkan sevgi treni ile Konya’ya bir doğum gününe gittik. 30 Eylul 1207 tarihinde şimdiki Afganistan sınırları içinde kalan Horasan’ın Belh şehrinde doğan ve sonraları yukarıdaki satırları söyleyen bir çocuğun 800. doğum günü idi. O zamanlar ki adıyla Celaleddin, bizim dilimizde, belleğimizde ise ‘Efendimiz’ anlamına gelen Mevlana.

Babası, Belh şehrindeki dönemin yöneticileri ile anlaşamayıp ailesini uzun bir göç yolculuğuna çıkardığında henüz beş yaşındadır Mevlana. Semerkant, Bağdat ve Hicaz’ı da içine alan bu uzun yolculuğun sondan bir önceki durağı o zamanlarki adıyla Larende, yani Karaman’dır. 14 yaşına kadar burada kalan Mevlana, burada ki medresede eğitimini sürdürür, burada evlenir, annesi Mümine Hatun burada ölür ki, defnedildiği yere daha sonra Karaman Mevlevihanesi inşa edilmiştir.

Sevgi Treni Cumartesi sabahı Karaman’a vardığında, çoğunluğu uykusuz bir gece geçiren 180 yolcusu, sessiz sakin bir hafta sonu gününe başlamakta olan şehri adeta istila ediverdi. Bu arada benim gibi son derece nostaljik duygular ile bir gün yataklı tren ile seyahat etmeye karar verirseniz, aklınızda olsun, tren de uyumak neredeyse imkansız, hele dar alanlara dayanamayanlardansanız kısaca unutun derim.

Uzun yıllar Konya ilinin bir ilçesi olan Karaman, Anadolu’da ki pek çok kent gibi şehircilikten nasibini alamamış ve hiç bir estetik kaygı gütmeyen müteahitlerin istilasına uğramış bir yer. Halbuki bir birine çok yakın mesafelerde bulunan, harika Selçuklu ve Osmanlı eserleri ile donanmış olmak gibi bir talihe de sahip. Konya’ya gelen turistlerin küçük bir bölümünü bile buraya çekebilmek, eminim ki Karaman’a çok fayda sağlayacaktır ama şimdiki halde bu başka bir bahara kalmış gibi görünüyor.

Karamanoğulları döneminden kalma Hacıbeyler Cami ve Mevlana’nın annesi ile kimi yakınlarının gömülü olduğu Ak Tekke ya da Mader-i Mevlana’nın önünde uzanmakta olan şehir meydanı, hangi aklı evvellerin kararı ile bilemem kocaman bir beton meydana dönüştürülmüş. Kenarına, köşesine dikilen cılız ağaçcıklar, ortama iyice acıklı bir görünüm katmış. İnsan bir meydan düzeni yapar, biraz süsler püsler. Bana bu meydan ne işe yarar diye sorarsanız, burada sadece harika siyasi parti mitingleri yapılır o kadar.

Meydanın biraz ilerisinde yer alan 1432 yılında Karamanoğulları’ndan Mehmet Bey’in oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılan imaret, bizim ziyaretimiz sırasında restorasyonda olması nedeni ile kapalıydı. Şu anda cami olarak kullanılan yapıya pek yaklaşamadık ama hemen önündeki çeşme, taş oymaları ile adeta küçük bir mücevher. Şu anda cami olarak kullanan yapının, çini mihrabı şu anda İstanbul çinili köşk de, aslan ve insan figürleri bulunan ahşap kapısı ise İstanbul Türk İslam Eserleri Müzesinde sergilenmektedir.

Karaman’a biraz daha devam edeceğiz....

1.fotoğraf : Karaman meydanı
2.fotoğraf : Ak tekke içindeki mezarlar, en sondaki büyük olan annesine ait.
3.fotoğraf : İbrahim Bey imareti

5 yorum:

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Bizde bir grup arkadas ugramistik Karaman'a, aklimda kalan tek ayrinti burayla ilgili, otelde geleneksel sorun cikartilmasiydi bir cift arkadasimiza:"Evlilik cuzdani".

Nihat Akkaraca dedi ki...

Demek ki Ayşegül, Datça'nın başına gelen, Karaman'ın da başına gelmiş.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Nedense hiç şaşırmadım bu olaya alp%ege'nin annesi..

Datça'da deniz ne kadar pek çok çirkinliğe gözlerimizi kapasa da ne yazık ki haklısınız demek zorundayım bu tespitinize Nihat Abi.

merge dedi ki...

Aysegül merhaba,
Sevgi trenini kacirdik. malum acaba ufaklıkla gidebilir miyiz derken kararsızlığımızın kurbanı olduk. neyse başka bir sefere kaldı, 900.1000. yıl gibi.

selamlar
meric

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

He zaman çoluk çocuk gezenleri çok takdir etmeme rağmen, bu sayahate gelmemeniz iyi olmuş Meriç. Klostrofobik bir tren ve Cumartesi günü yarım gün seminer. Ufaklığın bu işe sıkı itiraz edeceğinden eminim...Var mı bu sıralar başka seyahat planları?