11 Ekim 2007 Perşembe

Mevlevi Dergahı - Konya

Bugün Mevlana Müzesi olarak kullanılan dergah, yeşil dilimli gövdesi ve külahı ile Konya’nın simgesi. Sevgi Treni yolcularının doğum günü kutlaması da 30.Eylül sabahı erken saatlerde müzenin bahçesinde başladı.


Güzel güneşli bir sabahtı ve Mevlana’nın 22.Kuşak Torunu son derece zarif bir hanım olan Esin Çelebi ailesinden, Mevlevilik’ten ve aşk tan bahsetti. Mevlevi Tarikatı’nın Türk Kültürü üzerindeki etkisinden bahsederken Atatürk’ün, Tekke ve Zaviyeleri kapatan kanun çıkmadan önce, dedesine yazdığı bir mektubu okudu. Mevlevilerin yüzyıllar boyu cehalette savaştığını vurgulayan Atatürk, buna rağmen devrimlerde birlik sağlanması açısından Mevlevilik Tarikatının da kapatılması gerektiğini yazıyordu.

Mevlana’nın şu ana kadar duyduğum en güzel sözü ile bitirdi konuşmasını Esin Çelebi: ‘İnsan kendini ucuza sattı; atlas kumaştı, ama kendini bir hırkaya yama yaptı.’ Üzerinde günler ve geceler boyu düşünülebilecek bir söz değil mi?

Daha sonra Prof.Dr. Baha Tanman’da, Mevlevilik ve Mevlevi Dergahı üzerine bir konuşma yaptı ve müzeye girdik. Müze daha yeni açılmış olmasına rağmen, sanduka’nın önü dua edenlerle doluydu. Uzun süre gözlerinden yaşlar aka aka dua eden bir genç kızı seyrettim. Diğer pek çok insan bir Fatiha okuyup geri çekilirken, onun duaları ve gözyaşları dinmek bilmedi. Kim bilir hangi derdine çare umuyor diye düşündüm, ama ruhuna dua ettiği insan yüzyıllar önce şöyle demişti; ‘Musa’da sensin, Firavun’da; her ne arıyorsan kendinde ara’

Müze’de sergilenen eserler arasında, el yazması Kuran’lar tek kelime ile muhteşem, ama benim en merak ettiğim yer Dergahın mutfağıydı. Yemekler nasıl pişiyor değildi derdim, Mevlevi dedesi olmaya giden yolda çilekeş can’lara kapının açıldığı yeri görmekti. Mevlevilikte tarikatın esası aşk, marifet ve hizmettir, ve mutfak da bu amaca hizmet eden bir eğitim merkezi. Can olmak isteyen aday 1001 gün süresince dergahta hizmet eder ve eğitime tabii tutulurdu. İşte bu 1001 günün ilk üç günü, mutfağın kapısında diz üstü oturup, hiç konuşmadan diğerlerini seyrederdi. Daha sonra ayakçılık görevi başlardı, bunu şerbetçi, bulaşıkcı, dolapçı, çamaşırcı, pazarcı, samatçı (sofra kuran), kahve yapan, kahve döven, yatakçı, süpürgeci, şamdancı olmak izlerdi. Son görev ise abrizcilik, yani tuvaletleri temizleme idi. Hepsini sayamadığım 18 adet görevin amacı tahmin edebileceğiniz gibi nefsi kırmak. Aşk’a ulaşmak uğruna yüzyıllar boyunca, binlerce insanın geçtiği bu mutfağın bir kopyasını kendi içimizde inşa etmeyi başarmak gerek.



Mevleviliği dünyaya tanıtan ise görselliği ve estetiği ile, Sema ayini. Mevlana, Sema’yı; fanilik içinde beka zevkini tatmak, Allahın sırrına aracısız ulaşmak, Allah’la buluşmak ve aşkı kucaklayıp bağrına basmak gibi cümlelerle açıklamaya çalışmıştır. Ben, daha önce televizyondan izlediğim ayini ilk kez burada canlı olarak izledim. Mekan 1249 yıllarında yapıldığı sanılan Horozlu Han’dı. Harika bir tarihi mekan, insanın içini her daim ürperten tasavvuf müziği, ve sanki hiç durmayacakmışcasına dönen ve sizi de alıp bambaşka yerlere götüren semazenler. Etrafımdaki tüm insanlara rağmen hemen önümde dönmekte olana adeta hipnotize olmuşcasına takılıp kaldığım bir an. Ve işte o anda, hangi sivri akıllı uygulamaya koymuşsa birden alttan duman vermeye kırmızı, yeşil, sarı, mavi renkli spotları semazenlerin üzerinde hop hop oynatmaya başladılar. Bir an bulutların üzerindeyken, bir arkadaşımın dediği gibi, aniden ucuz bir Las Vegas gösterisinin tam orta yerine düştüm. Sonrasında da tüm olanlar birbirini tekrar etmeye başladı ve benim de uykum geldi.
_______
Bu arada Hedikli Ev’in sevgili annesi okuduğunuz kitabın 187.sayfası sorusu ile beni sobelemiş. Ama durum vahim. Mevlevilik ile ilgili bir kitap okuyorum 163 sayfa, Yatak odasında bulunan uykudan önce kitabı Kavabata Yasunari’nin Karlar Ülkesi, 125 sayfa, ve aylardır elimde sürünmekte olan Hüseyin Türk’ün Nusayrilik ve Nusayriler de Hızır İnancı ise sadece 143. Elbise uyduramadıksa, pantolon verelim misali okuma listesinin ilk sırasında bulunan Martin Bernal’in Kara Atena’sı şöyle diyor 187.sayfa’da bana şu an için kısmen anlamlı gelen tek yerinde: ‘Ari Modelci tarihçiler, İskender’in Ksenofon’u okuması ve Akhilleus ile özdeşleşmesi ve rekabeti üzerinde durmayı tercih etmiştir. Bunların Asya’yı istila etme kararında önemli birer etken olduğuna kuşku yoktur.’ Bende pek umut yok anlaşılan....

7 yorum:

Butterfly dedi ki...

İnsan kendini ucuza sattı; atlas kumaştı, ama kendini bir hırkaya yama yaptı.’ ne kadar büyük bir söz bu gerçekten de, üzerinde çok dusunulesi, ve daha cok da yazasım var. Galiba sabretmek ne demek diye soranlara, Mevlana'nın yaşamını okuması önerilmeli, kendimi şu sıralarda sabırlı hale getırmek ıcın yaptıklarımı dusundum de, utandım! Sevgiler.

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

"Elbise yoksa, pantolon önerisi" hicte fena olmamis hani...Tesekkurler zinciri tamamladigin icin...

Nihat Akkaraca dedi ki...

Gene okunası bir yazı...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili Butterfly, alp&ege'nin annesi ve Nihat Abi, yorumlarınıza çok teşekkürler ve iyi bayramlar..
Sevgiler

Punto dedi ki...

Bayramınızı candan kutlar, sağlıklı, mutlu, sevgi dolu günler dilerim.

Nihat Akkaraca dedi ki...

Bayramınız kutlu ve de mutlu olsun Ayşegül. Nihat Abi.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

sizlerede iyi bayramlar Punto Amca ve Nihat Abi.
Sevgiler