Büyük şairin bugün müze olarak değerlendirilen Santiago’daki evi adını
kızıl lüle saçlı karısı Matilde Urratia’nın takma adından alıyor.
İl postino-Postacı filmine de konu olan aşkıyla İtalya’dan döndükten
sonra evlilik öncesi yaşadığı bu aşk evi günün her saati gruplar halinde
ziyaretçilerini ağırlıyor.
Sokağın girişinde sağlı sollu duvarlarda yağlı boya resimler var.
İçlerinden biri çok tanıdık. Neruda’nın bereli resmi.
Direkler arasından evin deniz mavisi boyalı orta bölümü görünüyor.
Girişte çok şık hediyelik eşya reyonu ve bir üst katta ufak bir cafe var.
Buradan itibaren Neruda‘yı hissetmeye başlıyorsunuz.
Cafede sıramızın gelmesi beklerken büyük şairin sıra dışı dünyasına kısa
süreli de olsa ortak olmak için sabırsızlanıyoruz.
Neruda hayranı genç rehberler özveri ile gün içinde 10’ar kişilik gruplara müzeyi gezdiriyorlar. Bizim grupta kendi rehberimiz Faruk Pekin’de var. Şanşlıyız.
Onun muhteşem anlatımı genç rehberin heyecanı ile birleşince 3 bölümlü evi
gezmemiz şölene dönüşüyor. Bölümlerin içinde fotoğraf çekmek yasak. Bahçede
görüntü alabiliyoruz.
Gezimiz bahçenin aşağı kısmında kalan bölümden başlıyor.Evin bu bölümü
daha ziyade yemek bölümü olarak kullanılmış.
Şairin deniz tutkusu her yerde kendini gösteriyor.Bahçe duvarlarında da balık resimleri var . Yemek odasında ise sanki bir teknenin içinde gibisiniz. Uzun masanın sonundaki dolapta tabaklar,şarap kadehleri,deniz kabukları duruyor. Dolabın tek kanadı ise arka tarafa açılan bir kapı. Neruda sık sık buradan aniden içeri girerek veya dışarı çıkarak misafirlerini şaşırtmayı çok seviyor. Yemek masasının yanındaki camın önü eskiden ufak bir havuzmuş.
Pinoche’nin askerleri tepeden kasitli olarak su basmak suretiyle havuzun taşmasına ve evin içinin su içinde kalmasına sebep olmuşlar.
Neruda’nın ölümünden sonra eşi bu alt bölümdeki ufak bir odayı kendi yatak odası olarak kullanmış.
Camlardaki parmaklıklar güneş ve La CHANSCANA-DAĞINIK SAÇLI KADIN’ın dalgalı
saçını temsil eden figür üzerine P ve M harflerini görüyoruz.
Orta bölüm bahçeye hakim. Girişteki ufak odanın insanı dinlendiren bir manzarası var.
Yukarı çıkan merdivenin altındaki mini bar, uyku öncesi son demlenme yeri gibi ,
üst katta ise çiftin yatak odası yer alıyor.
İnsan merdivenlerden çıkarken sanki onları odalarında rahatsız edecekmiş
gibi bir duyguya kapılıyor.Yatak odası son derece sade döşenmiş. Bu sadelik
içinde yaşanan müthiş aşk hepimizi etkiliyor.
Tekrar bahçeye çıktığımızda bol ağaçlı dolambaçlı yollar ve üzerindeki ufak köprülerden
geçerek üst bölüme yürüyoruz.
Bahçe barı çok zevkli döşenmiş, içimizden bir kadeh bir şarap içme düşüncesi geçiyor.
Gemi güvertesi görünümlü, kaptan köşkü manzaralı evin bu son bölümünde raflarında diğer kitapların yanı sıra, yazarın tüm kitaplarının yer aldığı kütüphanesinin camlı bölümlerinde resimleri , madalyaları sergileniyor.Güzel bir de yazı masası var.
Neruda’nın okuma, yazma ve dinlenme ile vakit geçirdiği yani ürettiği bölüm burası.
Dönüş yolunda bahçedeki ufak bir anıtta ‘Pablo Neruda’ adının nereden geldiği belirten bir yazı görüyoruz.
Çek şair Jan Neruda’dan etkilenen yazar genç yaşta adını değiştirecek ve yasal ad olarak
Neruda’yı kullanmaya başlayacak , PABLO NERUDA olarak tanınacaktır.
1971 Yılında edebiyat dalında Nobel ödülü alan Neruda’nın biz
gezgincileri tamamlayan güzel şiiri ile yazımı sonlandırıyorum.
YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER
SEYAHAT ETMEYENLER.
YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER
OKUMAYANLAR,
MÜZİK DİNLEMEYENLER;
VİCDANLARINDA HOŞ GÖRMEYİ BARINDIRAMAYANLAR.
YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER.
ALIŞKANLIKLARINA ESİR OLANLAR,
HER GÜN AYNI YOLLARI YÜRÜYENLER,
UFUKLARINI GENİŞLETMEYENLER VE DEĞİŞTİRMEYENLER,
ELBİSELERİNİN RENGİNİ DEĞİŞTİRME RİSKİNE GİRMEYENLER,
VEYA BİR YABANCI İLE KONUŞMAYANLAR.
YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER.
İHTİRASLARINDAN VE VERDİKLERİ HEYECANLARDAN KAÇINANLAR,
TAMİR EDİLEN KIRIK KALPLERİN GÖZLERİNDEKİ PIRILTIYI GÖRMEK
İSTEMEKTEN KAÇINANLAR.
YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER,
AŞKTA VEYA İŞTE BEDBAHT OLUP İSTİKAMET DEĞİŞTİRMEYENLER,
RÜYALARINI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN RİSK ALMAYANLAR,
HAYATLARINDA BİR KEZ DAHİ MANTIKLI TAVSİYELERİN DIŞINA ÇIKMAMIŞ OLANLAR.
YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER.
Aynur Koç
k_aynurkoc1@yahoo.com.tr
Yazı ve resimler Fest Travel’in (26 Ocak-5 Şubat2008) Şili Gayzerleri ve Paskalya Adası
gezi notlarımdan derlenmiştir.
6 yorum:
merhaba Ayşegül,
2 Haziran Pazartesi günü Hürriyet'in seyahat ekinde Datça'yı o kadar akıcı bir dille, o kadar doğru anlatmışsınız ki, bugün herkes o yazıdan bahsediyordu. Biraz da "Datça'da Zaman'ı konu etmeniz beni gururlandırdı tabii. Zaten sizi tanımakla gururlanıyordum.
Ben sizin Datça'daki evinizi Özbel sitesinda olduğunu sanıyordum.
Sanırım Billurkent de...
teşekkürler Ayşegül, bütün Datçalılar adına...
Bende severim P.N.yu...Belirli sinemalarin filimlerini hic kacirmadigim bir dönemde, Postaci'yi bilmeden gidip görmustum, cok surpriz olmustu PN'in hayatindan bir kesit oldugunu anladigimda...Aynur'a cok tesekkurler...
Röportaji dun okudum, cok begendim Aysegul, öncelikle butun Datcali Turizmciler sana tesekkur etmeli...
Neruda müzesinin yaşayan canlı kanlı bir yer olduğunu hissediyor insan okuyunca. Şiir de çok iyi geldi bana doğrusu.
Hem yazı hem fotoğraflar hem de şiir harika. Özellikle şiir benim hayat felsefemi öyle güzel anlatıyorki...Paylaştığın için teşekkürler.Sevgiler.
Sevgili Nihat Abi,
sizden ve güzel kitabınızdan bahsetmeden Datça'yı anlatmayı hiç düşünmedim. yazıyı beğendiğinize çok sevindim... Bu arada ben Okalüptüs Sitesindeyim.. Artık en yakın zamanda karşılıklı görüşmek üzere...
Sevgili Habibe, Şefika ve Evrensel Yaşam, Aynur adına teşekkürleri burada kabul ediyor ve buradan üzerine biraz da ben katarak kendisine gönderiyorum..
Yorum Gönder