4 Ekim 2012 Perşembe

Skelling Michael - Serbest İrlanda


Sevgili arkadaşım Aynur, pek fazla gezgin'in yolunun düşmediği bir adayı ziyaret etti sonrasında da yazı ve resimlerini mavilimon'da paylaştı. Aynur'un daha evvel burada paylaştığı diğer gezilerine de sayfanın sağ tarafındaki konuk yazarlar linklerinden ulaşabilirsiniz. Çok teşekkürler Aynur'cum...

Son yıllarda artık ben de diğer gezginler gibi gördüğüm ülke sayısını arttırmak yerine bu ülkelerin Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alan yerlerini görmeye  yöneldim. Haziran ayında  ‘’Büyük İngiltere Gezisi’’ adını verdiğim programda  önce ‘’Galler’’ ve ‘’ İskoçya ‘’ dahil adadaki  28 , ardından da serbest  İrlanda’daki  2 yeri görmek için yollara düştüm.  Bu yazıda serbest  İrlanda’da  ilginç bulduğum  Skelling  Michael Manastırı’na yaptığım yolculuktan söz edeceğim.

 
Serbest  İrlanda’ya  İngiltere üzerinden gitmenizi öneririm.  Direkt olarak İrlanda’ya  giderseniz    Ankara’dan vize almak zorundasınız oysa  İngiltere’den direkt geçişte iç hatlardan uçuyorsunuz İngiliz vizeniz olduğu için ekstradan İrlanda vizesi almanıza  gerek kalmıyor.  Londra  Heathrow’dan yaklaşık 50 dakikalık uçuşla Dublin’e vardım.  Londra’da bıraktığım yağmurlu , puslu ve gri hava  Dublin’de de  beni karşıladı.  Dublin’de 2 gün kalıp çevreyi keşfettikten sonra batıya Atlas Okyanusu kıyısına yöneldim.  İrlandalı’ların doğasıyla çok gurur duydukları  Ring Of Kerry adı verilen bölgeyi turlayıp, Tralee şehrine geldim.  Tralee üzerinden  gideceğim  Skelling Michael Manastırı’nın bulunduğu adaya en yakın kasabanın  mesafesi  140 km.
Sabah erkenden  otobüsün cam kenarına kuruluyor, etrafı seyretmeye başlıyorum.  Burası da  İngiltere gibi  yemyeşil çayırlarla bezenmiş.  Benim tabirimle mutlu mesut koyunlar  gün boyu otlayıp, semiriyorlar.  Başlarında hiç çoban görmedim sanki biri gizli komut veriyor gibi çitlerin dışına da çıkmıyorlar. İrlanda ve İngiltere’de şoförler  belli  km. araba sürdükten sonra mutlaka 30 dakika dinleniyor. Yaklaşık  5 saat gibi bir yolculuktan sonra cepheleri gökkuşağı renkleriyle bezenmiş  Port Maggie’ye  geliyorum. Limanda  turistleri adaya götürmek için sıralanmış  tekneler  bekliyor. Teknelere  belli sayıda turist alınıyor ve can yeleği giymek zorunlu.  Tekneye bindiğimiz anda birden güneş açtı, kaptanımız çok şanşlı  olduğumuzu güneşin  buralarda pek  yüzünü göstermediğini söyledi.   Montları çıkardık,  güneş altında yaklaşık 1 saat sürecek deniz yolculuğumuz başladı. 

Skelling ( Saint)  Michael Manastırı’nın   1996 yılında Unesco  Dünya Mirası Listesi’ne girmesinden sonra Unesco gideceğimiz adayı koruma altına tutmak için  tur ve ziyaretçi  sayısına kısıtlama getirmiş, günde 180 kişi gezebiliyor.  Yöre halkı bu durumdan hoşlanmasa da kararı uyguluyorlar.  Keyifli bir yolculukla  dik kayalarla bezenmiş, martılara ev sahipliği yapan ufak   adaların yanından süzülüyoruz.  Asıl  gideceğimiz  adayı  çok uzakta görüyorum.  Yakınına a gelince  ben de  herkes gibi adanın bu kadar ufak ve  dik olduğunu  görünce şaşırıyorum.  O kadar yolu bunun için mi geldim diye düşünmeden edemiyorum.  Tekneler ,  adada  iskele olmadığından zorlukla  yanaşıyor, kaptanın omuz atmasıyla adaya çıkıyoruz.  Dik yoldan tırmanarak turistlerin toplandığı alana geldiğimizde bizi bekleyen güler yüzlü  gönüllü rehberler  önemli uyarılarda bulunuyor.  Özellikle kalp hastaları ve yükseklik korkusu (Akrofobi)  olanlara   tepeye çıkılması  önerilmiyor .  900 kusur dik basamak çıkılacağı için  bilekten bağlı kaymayan botlarla gelenler  şanşlı ,  terlikvari  giyinenler  eleniyor, yukarı çıkmalarına izin verilmiyor.  Üzerimde ağırlık yapacak herşeyi  yukarı  çıkmak istemeyenlere bırakıyorum.  Yol , o kadar dar ki, geriye  hiç bakmadan nefes ayarlaması yaparak basamakları çıkmaya başlıyorum. Adrenalim  yavaş yavaş artıyor…


Manastırın  önemini  anlamak için geçmişte İrlanda’daki mezhep karmaşasına   bir göz atmak gerek. Genişleme sürecinde Roma İmparatorluğu’na yenildikleri için yayılmalarını İngiltere ve İrlanda’ya  taşıyan   Keltler  M.Ö 150 de  adalara gelir.  1014 yılında İrlanda Krallıklarını birleştiren Kral Brian Boru adadan yabancıları kovar.   5 y.y da  St. Patrick  adada  katolikliği yaymaya başar.  Ancak 1532 yılında bu kez  protestanlık  kabul edilir.  1536 Yılında Kraliçe I. Elizabeth  gözünü İrlanda adasına diker ve adayı  protestan  yapma savaşı başlar. Bu savaş günümüzde devam eden IRA olaylarının da başlangıcı olur. İrlanda bağımsızlığını kazanıncaya kadar , 1707 senesinde birleşen İngiltere –İskoçya Krallığı’nın sömürgesi olur.  İngiltere ‘’büyük sömürgeci ‘’ ülke olarak yoluna devam eder, İrlanda ise tarım ülkesi olarak kalır. 1740 da adada yaşanan büyük açlık, büyük göçe  sebeb  olur.  Fransa  İhtilali’nden sonra İngiltere  İrlandayı memnun etmek için  ülkeye , ‘’Büyük Britanya ve İrlanda Krallığı ‘’(UK-United Kingdom)  adını verir, sonraları İrlanda’nın  krallıktan kopmasına karşın adı  (UK)  olarak kalır.
Bağımsızlığa giden yol 1916 da isyanla başlar. Mezhep çatışmasını önlemek için İngiliz Başbakanı Llyod George kuzeyde Protestanlardan,  güneyde Katoliklerinden oluşan ayrı  2  parlemento kurar. Ayrı parlementolar  2  ülke oluşmasına neden olur. 1921 de serbest İrlanda başkenti Dublin olarak, kuzey İrlanda ise başkent Belfast olarak İngiltere’ye bağlı olarak yola devam ederler. Koyu Katolik olan İrlanda üzerinden Papa baskısının kalkması 1972 referandumu sonrası olur.
İşte Skelling Michael Adası , bu adaya mezhep savaşlarından kaçıp  gelen bir avuç dindarın  6 yy.da yaptığı manastırdan dolayı önem kazanır. Ufacık adada yıllarca herkesten uzakta yaşamak, beslenmek ve korunmak  çok  zor olsa gerek.   Adadakilerin özellikle kışın ana adayla  bağlantısı olamaz. Beslenmeleri  kuşlar ve yumurtalarından,  balık ve burada yetiştirilen sebzelerden sağlanır.  Barınmaları da zordur. Adadaki taşlardan ufak, pencereleri küçük dar kapılı  6,7 ev yaparlar.  Geçtiğimiz yıllarda adada yapılan araştırmalarda  bulunan  çocuk kemikleri  Manastırın son yıllarında  İrlanda’da  istenmeyen  baron çocuklarının yetiştirilmesi için  buraya gönderildiği ortaya çıkmış.  Manastır 12 y.y kadar faaliyet gösterir.


Uçsuz bucaksız deniz manzarası eşliğinde zorlu yürüyüş  esnasında  yoluma  çıkan sevimli ‘’puffin’’leri ürkütmeden resim çektim.  Puffinler  bir nevi  deniz  papağanı.  Siyah beyaz tüyleri,  papağana benzer  gagasıyla dikkat çekiyorlar. Göz çevresindeki siyah desenle palyaço görünümlü sevimli  kuşlara  yaklaşmak ve korkutarak resim çekmek yasak, uzaktan yuvalarından çıkmasını beklemek gerekiyor.


Basamakları  tırmandıkça  vahşi manzara insanı büyülemeye başlıyor . Uçsuz bucaksız görünen okyanusun lacivert rengi  ve  uzakta görünen siyah dik kayalı adaları  izlemeye doyamıyorum. İyi ki fazlalıklarımı safra olarak aşağıda atmışım. Ağırlık olmayınca  yorulunca eğilip elle yerden rahatça destek alınabiliniyor. Basamakların belli yerlerinde gönüllü rehberler herhangi bir olayda anında müdahale etmek için bekliyorlar.  Pek çok kişi dengesini kaybedip düşmüş. Tepeye ulaştığımızda belli zaman diliminde gruplara bilgi veren  rehberin anlattıklarını dinliyoruz. Bu adada gönüllü çalışmak büyük özveri gerektiriyor, adada kalan rehberlerin haftada 1 gün ailelerinin yanına gittiğini  öğreniyoruz.



Tepedeki manastırın  yanında  6,7 adet  taş ev var.  Buradaki evler  aralarında km.lerce uzakta ki   İtalya’daki Alberobella’daki  evlere çok benziyor.  Orta  alanda  dev bir idol yer alıyor.  Manastırdan fazla bir kalıntı yok.  Zaten ufak bir cemaat olduğu için yaşam alanı da ufak .
 

Tepeden inişte de çok dikkatli olmak gerekiyor, en ufak bir dikkatsizlik büyük sonuçlar doğurabilir. Çıkışta olduğu gibi yavaş yavaş inerken bir taraftan da manzaraya son kez  göz atmaya devam ediyorum.   Yolumun bir daha buraya düşmesi olası değil .  İçimde  garip bir mutluluk oluşuyor.  Çok az kimsenin ziyaret edebildiği  bu  yeri,  bir Unesco Dünya Mirası’nı  daha görmenin getirdiği  mutluluk bu.  Dublin’e giderseniz  Skelling  Michael’i görmek için fırsat yaratmanızı öneririm buna değer…
Aynur Koç
k_aynurkoc1@yahoo.com.tr

2 yorum:

Tijen dedi ki...

Aynur hanım muhteşem!
Çok istedim oralara gitmeyi bakın. Hele de İrlanda'ya İngiltere'den gitme fikri harika. Kesin ben de aynı şeyi deneyeceğim. Belki yaza doğru? İrlanda'yı hep çok merak etmişimdir çünkü!

ihlamurcum dedi ki...

Çok hoş bir yazı, Dublin'de oğlum 2 yıl yaşadı.Bu adayı daha önce okusaydım, ziyaret ederdim.Üzüldüm.Dublin'e gelince gerçekten havası soğuk,insanları sıcak...hoş bir şehirdi.Özellikle her evin kapısının ayrı bir renge boyanmış olması,daha da ilginç bir hikayeydi,sevgilerle.