Sevgili arkadaşım Aynur, pek fazla gezgin'in yolunun düşmediği bir adayı ziyaret etti sonrasında da yazı ve resimlerini mavilimon'da paylaştı. Aynur'un daha evvel burada paylaştığı diğer gezilerine de sayfanın sağ tarafındaki konuk yazarlar linklerinden ulaşabilirsiniz. Çok teşekkürler Aynur'cum...
Son yıllarda artık ben de diğer gezginler gibi gördüğüm ülke
sayısını arttırmak yerine bu ülkelerin Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alan
yerlerini görmeye yöneldim. Haziran
ayında ‘’Büyük İngiltere Gezisi’’ adını verdiğim
programda önce ‘’Galler’’ ve ‘’ İskoçya
‘’ dahil adadaki 28 , ardından da serbest
İrlanda’daki 2 yeri görmek için yollara düştüm. Bu yazıda serbest İrlanda’da ilginç bulduğum Skelling Michael Manastırı’na yaptığım yolculuktan söz
edeceğim.
Serbest İrlanda’ya İngiltere üzerinden gitmenizi öneririm. Direkt olarak İrlanda’ya giderseniz
Ankara’dan vize almak zorundasınız oysa İngiltere’den direkt geçişte iç hatlardan
uçuyorsunuz İngiliz vizeniz olduğu için ekstradan İrlanda vizesi almanıza gerek kalmıyor. Londra Heathrow’dan yaklaşık 50 dakikalık uçuşla
Dublin’e vardım. Londra’da bıraktığım
yağmurlu , puslu ve gri hava Dublin’de de
beni karşıladı. Dublin’de 2 gün kalıp çevreyi keşfettikten
sonra batıya Atlas Okyanusu kıyısına yöneldim.
İrlandalı’ların doğasıyla çok gurur duydukları Ring Of Kerry adı verilen bölgeyi turlayıp,
Tralee şehrine geldim. Tralee üzerinden gideceğim Skelling Michael Manastırı’nın bulunduğu adaya
en yakın kasabanın mesafesi 140 km.
Sabah erkenden otobüsün cam kenarına kuruluyor, etrafı seyretmeye başlıyorum. Burası da İngiltere gibi yemyeşil çayırlarla bezenmiş. Benim tabirimle mutlu mesut koyunlar gün boyu otlayıp, semiriyorlar. Başlarında hiç çoban görmedim sanki biri gizli komut veriyor gibi çitlerin dışına da çıkmıyorlar. İrlanda ve İngiltere’de şoförler belli km. araba sürdükten sonra mutlaka 30 dakika dinleniyor. Yaklaşık 5 saat gibi bir yolculuktan sonra cepheleri gökkuşağı renkleriyle bezenmiş Port Maggie’ye geliyorum. Limanda turistleri adaya götürmek için sıralanmış tekneler bekliyor. Teknelere belli sayıda turist alınıyor ve can yeleği giymek zorunlu. Tekneye bindiğimiz anda birden güneş açtı, kaptanımız çok şanşlı olduğumuzu güneşin buralarda pek yüzünü göstermediğini söyledi. Montları çıkardık, güneş altında yaklaşık 1 saat sürecek deniz yolculuğumuz başladı.
Sabah erkenden otobüsün cam kenarına kuruluyor, etrafı seyretmeye başlıyorum. Burası da İngiltere gibi yemyeşil çayırlarla bezenmiş. Benim tabirimle mutlu mesut koyunlar gün boyu otlayıp, semiriyorlar. Başlarında hiç çoban görmedim sanki biri gizli komut veriyor gibi çitlerin dışına da çıkmıyorlar. İrlanda ve İngiltere’de şoförler belli km. araba sürdükten sonra mutlaka 30 dakika dinleniyor. Yaklaşık 5 saat gibi bir yolculuktan sonra cepheleri gökkuşağı renkleriyle bezenmiş Port Maggie’ye geliyorum. Limanda turistleri adaya götürmek için sıralanmış tekneler bekliyor. Teknelere belli sayıda turist alınıyor ve can yeleği giymek zorunlu. Tekneye bindiğimiz anda birden güneş açtı, kaptanımız çok şanşlı olduğumuzu güneşin buralarda pek yüzünü göstermediğini söyledi. Montları çıkardık, güneş altında yaklaşık 1 saat sürecek deniz yolculuğumuz başladı.
Skelling ( Saint) Michael Manastırı’nın 1996 yılında Unesco Dünya Mirası Listesi’ne girmesinden sonra Unesco
gideceğimiz adayı koruma altına tutmak için tur ve ziyaretçi sayısına kısıtlama getirmiş, günde 180 kişi
gezebiliyor. Yöre halkı bu durumdan
hoşlanmasa da kararı uyguluyorlar. Keyifli
bir yolculukla dik kayalarla bezenmiş, martılara
ev sahipliği yapan ufak adaların yanından süzülüyoruz. Asıl gideceğimiz adayı
çok uzakta görüyorum. Yakınına a
gelince ben de herkes gibi adanın bu kadar ufak ve dik olduğunu
görünce şaşırıyorum. O kadar yolu
bunun için mi geldim diye düşünmeden edemiyorum. Tekneler , adada iskele
olmadığından zorlukla yanaşıyor,
kaptanın omuz atmasıyla adaya çıkıyoruz.
Dik yoldan tırmanarak turistlerin toplandığı alana geldiğimizde bizi
bekleyen güler yüzlü gönüllü rehberler önemli uyarılarda bulunuyor. Özellikle kalp hastaları ve yükseklik korkusu
(Akrofobi) olanlara tepeye çıkılması önerilmiyor .
900 kusur dik basamak çıkılacağı için
bilekten bağlı kaymayan botlarla gelenler şanşlı ,
terlikvari giyinenler eleniyor, yukarı çıkmalarına izin verilmiyor. Üzerimde ağırlık yapacak herşeyi yukarı çıkmak istemeyenlere bırakıyorum. Yol , o kadar dar ki, geriye hiç bakmadan nefes ayarlaması yaparak
basamakları çıkmaya başlıyorum. Adrenalim yavaş yavaş artıyor…
Manastırın önemini anlamak için geçmişte İrlanda’daki mezhep
karmaşasına bir göz atmak gerek. Genişleme sürecinde Roma
İmparatorluğu’na yenildikleri için yayılmalarını İngiltere ve İrlanda’ya taşıyan
Keltler M.Ö 150 de
adalara gelir. 1014 yılında İrlanda
Krallıklarını birleştiren Kral Brian Boru adadan yabancıları kovar. 5 y.y da St. Patrick adada katolikliği
yaymaya başar. Ancak 1532 yılında bu kez
protestanlık kabul edilir. 1536 Yılında Kraliçe I. Elizabeth gözünü İrlanda adasına diker ve adayı protestan yapma savaşı başlar. Bu savaş günümüzde devam
eden IRA olaylarının da başlangıcı olur. İrlanda bağımsızlığını kazanıncaya
kadar , 1707 senesinde birleşen İngiltere –İskoçya Krallığı’nın sömürgesi olur.
İngiltere ‘’büyük sömürgeci ‘’ ülke olarak
yoluna devam eder, İrlanda ise tarım ülkesi olarak kalır. 1740 da adada yaşanan
büyük açlık, büyük göçe sebeb olur. Fransa İhtilali’nden sonra İngiltere İrlandayı memnun etmek için ülkeye , ‘’Büyük Britanya ve İrlanda Krallığı ‘’(UK-United
Kingdom) adını verir, sonraları İrlanda’nın
krallıktan kopmasına karşın adı (UK) olarak kalır.
Bağımsızlığa giden yol 1916 da isyanla başlar. Mezhep
çatışmasını önlemek için İngiliz Başbakanı Llyod George kuzeyde Protestanlardan,
güneyde Katoliklerinden oluşan ayrı 2 parlemento kurar. Ayrı parlementolar 2 ülke
oluşmasına neden olur. 1921 de serbest İrlanda başkenti Dublin olarak, kuzey
İrlanda ise başkent Belfast olarak İngiltere’ye bağlı olarak yola devam
ederler. Koyu Katolik olan İrlanda üzerinden Papa baskısının kalkması 1972
referandumu sonrası olur.
İşte Skelling Michael Adası , bu adaya mezhep savaşlarından
kaçıp gelen bir avuç dindarın 6 yy.da yaptığı manastırdan dolayı önem
kazanır. Ufacık adada yıllarca herkesten uzakta yaşamak, beslenmek ve
korunmak çok zor olsa gerek. Adadakilerin
özellikle kışın ana adayla bağlantısı
olamaz. Beslenmeleri kuşlar ve
yumurtalarından, balık ve burada
yetiştirilen sebzelerden sağlanır. Barınmaları
da zordur. Adadaki taşlardan ufak, pencereleri küçük dar kapılı 6,7 ev yaparlar. Geçtiğimiz yıllarda adada yapılan
araştırmalarda bulunan çocuk kemikleri Manastırın son yıllarında İrlanda’da
istenmeyen baron çocuklarının yetiştirilmesi
için buraya gönderildiği ortaya çıkmış. Manastır 12 y.y kadar faaliyet gösterir.
Uçsuz bucaksız deniz manzarası eşliğinde zorlu yürüyüş esnasında
yoluma çıkan sevimli
‘’puffin’’leri ürkütmeden resim çektim. Puffinler bir nevi
deniz papağanı. Siyah beyaz tüyleri, papağana benzer gagasıyla dikkat çekiyorlar. Göz çevresindeki
siyah desenle palyaço görünümlü sevimli kuşlara
yaklaşmak ve korkutarak resim çekmek
yasak, uzaktan yuvalarından çıkmasını beklemek gerekiyor.
Basamakları
tırmandıkça vahşi manzara insanı
büyülemeye başlıyor . Uçsuz bucaksız görünen okyanusun lacivert rengi ve uzakta
görünen siyah dik kayalı adaları
izlemeye doyamıyorum. İyi ki fazlalıklarımı safra olarak aşağıda
atmışım. Ağırlık olmayınca yorulunca
eğilip elle yerden rahatça destek alınabiliniyor. Basamakların belli yerlerinde
gönüllü rehberler herhangi bir olayda anında müdahale etmek için
bekliyorlar. Pek çok kişi dengesini
kaybedip düşmüş. Tepeye ulaştığımızda belli zaman diliminde gruplara bilgi
veren rehberin anlattıklarını
dinliyoruz. Bu adada gönüllü çalışmak büyük özveri gerektiriyor, adada kalan rehberlerin
haftada 1 gün ailelerinin yanına gittiğini öğreniyoruz.
Tepedeki manastırın yanında 6,7 adet taş ev var.
Buradaki evler aralarında
km.lerce uzakta ki İtalya’daki
Alberobella’daki evlere çok benziyor. Orta alanda
dev bir idol yer alıyor. Manastırdan fazla bir kalıntı yok. Zaten ufak bir cemaat olduğu için yaşam alanı
da ufak .
Tepeden inişte de çok dikkatli olmak gerekiyor, en ufak bir
dikkatsizlik büyük sonuçlar doğurabilir. Çıkışta olduğu gibi yavaş yavaş
inerken bir taraftan da manzaraya son kez göz atmaya devam ediyorum. Yolumun bir daha buraya düşmesi olası değil
. İçimde garip bir mutluluk oluşuyor. Çok az kimsenin ziyaret edebildiği bu yeri, bir
Unesco Dünya Mirası’nı daha görmenin
getirdiği mutluluk bu. Dublin’e giderseniz Skelling
Michael’i görmek için fırsat yaratmanızı öneririm buna değer…
Aynur Koç
k_aynurkoc1@yahoo.com.tr
2 yorum:
Aynur hanım muhteşem!
Çok istedim oralara gitmeyi bakın. Hele de İrlanda'ya İngiltere'den gitme fikri harika. Kesin ben de aynı şeyi deneyeceğim. Belki yaza doğru? İrlanda'yı hep çok merak etmişimdir çünkü!
Çok hoş bir yazı, Dublin'de oğlum 2 yıl yaşadı.Bu adayı daha önce okusaydım, ziyaret ederdim.Üzüldüm.Dublin'e gelince gerçekten havası soğuk,insanları sıcak...hoş bir şehirdi.Özellikle her evin kapısının ayrı bir renge boyanmış olması,daha da ilginç bir hikayeydi,sevgilerle.
Yorum Gönder