8 Ekim 2007 Pazartesi

Hatuniye Medresesi

Padişahın güzeller güzeli kızı diye başlar masallar. Nefise Sultan güzelmiydi bilinmez ama tarihteki pek çok prenses gibi, evliliği antlaşma masalarında gerçekleşmişti. Önceliği Rumeli’ye yapılacak akınlar olan babası Sultan 1. Murad, arka bahçesinde ki huzursuz Karamanoğulları ile bir barış anlaşması yapmak üzere masaya oturduğunda, Nefise Sultan’a da Karamanoğlu Alaeddin Bey’in karısı olmak düşmüştü.

Bu evlilik kararında ona söz hakkı düştü mü, mutlu oldu mu, yoksa geceleri gizli gizli yatağında ağladı mı tarih böyle şeyleri yazmaz ama evliliğinin kocası ve ailesinin çekişmeleri arasında sürdüğü kesin. Kocası, babası ile yaptığı antlaşmayı bozup, savaşa gittiğinde ve sonucunda esir düştüğünde, kocasını babasının şerrinden kurtarmak ona düşmüştü, ancak sonraki yıllarda kocası yine Osmanlılar’a karşı ayaklandığında, bu kez onu, kardeşi Yıldırım Beyazıt’ın ellerinden kurtaramayacak ve Alaeddin Bey 1388’de idam edilecektir.

Hayatı hakkında daha fazla bir şey bulamadım Nefise Sultan’ın ama bugün hala onun adını anmamızın nedeni Karaman’a 1382 yılında yaptırdığı medrese. Kimbilir belki de kocasının ve ona verdiği iki oğlan çocuğunun hayatından endişe ettiği günlerde, ona neşe veren bir projeydi bu. Yapımına özen gösterildiği kesin. Binanın içindeki taş oyma plakaları ve taş oymacılığının en hoş örneklerinin sergilendiği giriş kapısı ile, Anadolu Selçuklu’larından etkilenen Karamanoğlu mimarisinin en görkemli örneklerinden birisi. Anadolu Selçuklu mimarisinin klasik taçkapılarında kullanılan çeşitli geometrik düzenlemelerin yerine, bu kapı’da birbirinden farklı bitkisel motifler ve hatta bir kuş figürü kullanılmasında, sanat tarihçileri ne der bilmem ama, ben kesinlikle Nefise Sultan’ın yaptığı kadınca bir tercihi gördüm, ya da görmek istedim, görmeyi sevdim diyelim.

Medrese’nin yanına türbesini de yaptırır Nefise Sultan, öldükten sonra bir tutam huzur bulmak adına. Peki bulabilmiş midir? Bugün için söylemek gerekirse kesinlikle hayır. Nefise Sultan’ın göz nuru medresesi, bugün sıradan bir lokanta. Vakıflar İdaresince çeşitli dönemlerde restore edilmiş olsa da, son altı yıldır nedense lokanta olması uygun görülmüş. Hem de medresenin hemen arkasında ki Karaman müzesi son derece sıradan, yetersiz ve sanırım yapılan kimi iç düzenlemeler nedeniyle duvarları bazı yerlerden delik bir binada hizmet verirken.

Kültürel varlıklarımıza ne denli hoyrat davrandığımız bir sır değil. Ama bir lokanta’ya kiralamak yerine, müzede ki kimi parçalar burada sergilenemezmiydi diye hayıflandım, hatta İstanbul’daki kimi müzelerde bulunan Karaman’dan giden değerli parçalar tekrar buraya getirilemezmiydi? Bir lokanta yerine müze, yada kültür merkezinin Karaman’lılara sağlayacağı yararın, ve Nefise Sultan’ın ruhuna sağlayacağı huzurun derecesi ölçülemez.


Bu güzel esere dışardan hayran olup, içerde rengi solmuş bordo örtülü masaların ve dondurma tezgahlaranın arasında dolanırken diyecek hiç bir şey bulamadım ve Vakıflar idaresine sadece bir yuh! diyebildim. Onlara çok sert çıktığımı düşünmeyin, Konya’ya geldiğimizde ise Sahib Ata Külliyesi’nde benden kocaman bir ‘işte bu!, helal olsun!’ aldılar.

12 yorum:

Butterfly dedi ki...

dedem Konya'dan gelmiş İstanbul'a aslen Konyalıyım ama istesem bu kadar güzel anlatamazdım! kalemine sağlık! Çok okunası bir yazıydı...

Nihat Akkaraca dedi ki...

teşekkürler Ayşegül.
Ellerine aklına sağlık. Nihat Abi

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Hoş geldin Butterfly, asıl Konya'yı bundan sonra anlatmaya başlayacağım, ama hemen söylemeliyim ki bamya çorbasına bayıldım.

Merhaba Nihat Abi,
beni hiç yorumsuz bırakmazsınız, çok teşekkürler..

Adsız dedi ki...

Hep bi'nefeste bitiyor yazıların.. Çok akıcı..

Demek lokanta? Yazık.. Keşkelerle geçen bir ömrüm olmaya başladı.. Kendimle değil ama kültürel varlığımızla ilgili..

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

ayrintida kadinin farkini yazman cok hos... muze yapilacak heryere lokanta kondurmak, bu milletin kaninda var demek ki...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Merhaba Bilun ve Alp&Ege'nin annesi, maalesef güzelim medrese lokantaydı. Tarihi camiler kendilerini biraz kurtarıyorlar ama iş medrese yani okul oldumu, yap lokanta gitsin...

Adsız dedi ki...

yazınızı okudum gerçekten tarih olarak çok eskileri, yüzel bir dille yazmışsınız...fakat 6 senedir lokanta olarak işletildiğini yazdığınız yerin 6 yıldan öncesi ile şimdiki arasında ne kadar farklı olduğunu araştırdınız mı? bende tarihe ve tarihi yerlere sahip çıkılmasını isterim.keşke imkanlar el verse tüm varlığımız olan tarihimizi koruyabilsek. bence yargılamadan önce oranın resterasyonunu yapan kişilerin şu anda işletmecisi olan kişidir muhakkak onlarla da konuşup hangi zorlukla bu hale getirildiğini anlatsalar size...hatuniye medresesi bir kültür başkentinin ana yapılarından bir tanesi ve bu özelliğini insanlara tanıtmak için buraya verilen emeği göz arda edemezsiniz...

Unknown dedi ki...

Sevgili adsız,
Hatuniye Medresesini eminim şu anki işletmecisi ve restotatörü çok büyük fedakarlıklarla yapmıştır, eskiye görede çok daha iyidir, ama bence yinede bu yapılanı doğru kılmıyor. O güzelim medreseyi ben çok daha amacına uygun bir halde görmek isterdim.

Adsız dedi ki...

Medrese harap ve bitap bir halde ve yokolmaya terkedilmiş bir halde iken bir çok girişimcinin boşuna yatırım olarak değerlendirip yanından bile geçmeyeceği bir projeye imza atıp yeni bir yapı inşa edebilecek bir miktarda kayda değer bir parayı %30'u yıkık olan medreseyi orjinal taşlarını toprak altından çıkarıp yeniden işleyen ustalarla çalışıp orjinaline uygun restore eden şu anki karamanlı tarih hayranı girişimci ve cesur kişiye teşekkürü borç bilirim, medreseyi yok olmaktan kurtardınızya helal olsun... 96 da medreseyi gördüm ve 2008 de tekrar gördüm restore hikayesinide dinledim şu anki halindendeçok memnunum, gerçekçi olalım vakıflar ilgilenmiyorsa şikayetçi olacağımıza ayakta tutan bu ender insanlara teşekkür edelim, aydın olmak gezerekten ahkam kesmekle olmaz, sizin elinize okadar para olsa denize 0 ev alrsınız bu cesur insanlar gibi 300 000ytl yi haddi gitte bi kamyon taşa gömde göreyim...

Büşra Dilek dedi ki...

gerçekten çok güzel bir dille anlatmışsınız ellerinize sağlık.ben çok kitap okumama karşın böyle güzel bir yazı yazamazdım.tekrar teşekkkür ederim paylaştığınız için.

Adsız dedi ki...

Lokanta olarak işletiliyor,doğru ama,siz burayı kim restore etti biliyormusunuz,buranın eski hallerini resimlerde arayıp görün bakalım,ne durumda idi.Burayı lokanta işletmecisi tamamiyle kendi imkanları ile yaklaşık 3500 taş ekleyerek ve ikibin yıolında 300.mişlyar lira harcayarak aslına uygun restore etmiştir.Bu gerçeği bilin lütfen

yasemen dedi ki...

Kızımın adı Nefise.Bir gün kendimi gayri ihtiyari kızıma Nefise Sultan derken buldum.Merakla google da NEFİSE SULTAN aradım.Bu yazı çıktı karşıma.Bir solukta okudum ve çok etkilendim.Hemen oraya gidesim geldi.Büyüyünce de kızımı götürmenin hayallerini kurmaya başladım. Eşime de gönderdim yazıyı. O da kurtarma çalışmalarına nasıl başlanır düşüncelerine dalmış.Bizi ailecek ayaklandırdınız anlayacağınız.Teşekkürler.