5 Aralık 2007 Çarşamba

Sobelendim...

Bugün aslında oturup son bir Küba yazısı yazmayı planlamıştım, Küba'da bir Amerikalı olacaktı başlığı da ama sevgili Geveze Kalem beni özel olarak sobelemiş. Nasıl hayır derim...İşte ben...




Ben küçükken, hep Japonya'ya gitmek isterdim. Şimdi ise nedense hiç merak etmiyorum ve gitmeyi düşünmüyorum.



Aslında ben, benim işte.. artıları, ve eksileri olan ama son yıllarda ne artıları ne de eksileri çok da fazla kafasına takmayan biriyim işte...



İlk kopyamı hatırlamıyorum, ama en komik kopyamı anlatayım. Amerika'da kolejde Almanca dersi alıyordum, hoca da sürekli sınav yapıyor. Genelde de fiil çekimlerini ya da sözcüklerin Almanca ya da İngilizce karşılıklarını soruyor. Anlayacağınız öyle detaylı, derin sorular falan yok ama Almanca yeni sözcükleri ezberlemekte zorlanıyorum, aslında işin doğrusu yapacak o kadar çok fazla şey var ki oturup çalışmıyorum.. Sonunda adama gittim, biliyorsunuz benim anadilim İngilizce değil, dolayısıyla sizin sorulardan bazılarını anlayamıyorum sınavlara İngilizce-Türkçe sözlükle girebilirmiyim diye sordum. Ne yapsın çaresiz evet dedi ve bende bütün bir yıl boyunca küçücük sözlüğün her bir boş yerini Almanca materyelle doldurmuştum.



En saçma huyum, evim son derece dağınıkken, dolaplarımın her zaman inanılmaz bir düzen içinde oluşu galiba.. Nedenini ben de çözemiyorum :))



Bence cep telefonu, olmalı ama ben telefonla konuşmayı hiç sevmeyen biri olarak öylesine az kullanırım ki ve çoğu zamanda yanıma almayı unuturum... Adeta telefon kulaklarına yapışık olarak yaşayan 20 yaş civarı kuzen taifem, benim fatura tutarımın minimalliği karşısında dehşete düşerler..Ben karşımdaki insan kim olursa olsun, ister 40 kat yabancı, isterse de en sevdiğim, mutlaka gözlerine bakarak konuşmalıyım. Ortada göz falan olmayınca bütün ilgim dağılıyor, sıkılıyorum...



Aşk bence, etrafımdaki renklerin en koyu hallerine bürünmesidir. Birini ya da bir şeyi sevdiğim zaman mutlu olurum, keyfim yerinde olur ve yumuşak, pastel renkler arasında dolanırım.. Ama aşık oldum mu, tüm renkler en çarpıcı, en koyu, en heyecanlı tona bürünür. Siyahlar zift karası, kırmızılar en göz alıcı, maviler sadece Tibet'in 4000 metredeki göllerinde görülebilecek deli bir turkuaz olur ve tabiki ruh halimde o en uçtaki renklerin esiri olur. Kimi zaman onunla bir kaç saat geçirebilmek adına atlarım uçağa dünyanın öteki ucuna giderim, kimi zaman dünyada en merak ettiğim şehirlerden birine gider, tek bir kare fotoğraf çekmeden, sokaklarında dolanıp, aklımda kalan tek şey sadece onun gözleri olarak geri dönerim ve sonrasında mavilimon'a yazacak tek bir satır bile çıkmaz ortaya. Kimi zaman ise sevdiğim tüm o kebabları elimin tersi ile iter, sıkı bir vejeteryan olurum.. Şimdilerde ise rengim tadı yıllarca unutulmayan muhteşem bir sütlü çukulata renginde. Sabretmenin ve beklemenin rengi nedense kahverengi oldu benim için..



En sevdiğim bloglar, kesinlikle link verdiğim hepsi. Bir kaç gün bakamadım mı sanki birşeyler kaçırıyormuş gibi panik oluyorum. Ama benim en sevdiğim yerden Datça'dan ve çoğu kez de Datça'yı yazan Nihat Abi'yi, Datça burnumda tüterek ayrı bir merakla okurum..

Beni geveze kalem özel olarak sobeledi ya bende yeni bir şık koyarak devam edeyim. Çekemediğiniz ama hep aklınızda kalmış o fotoğraf hangisidir?

Yukarıdaki fotoğrafı Tayland'da çektim ama bu üç güzel nilüferin hemen yanında arka arkaya üç tanede siyah minicik ördek yüzmekteydi. Ben aman Allahım bu ne güzel bir görüntü diye koşarak su birikintisinin kenarına gidince, doğal olarak ördekcikler panik olup sudan çıktılar ve hepsi ayrı bir tarafa dağıldı. Bir beş dakika kadar onları suya sokmak için kovaladım ama tahmin edebileceğiniz gibi başarı oranı sıfır.... Yukarıda ki de pek fena olmadı ama benim gözümde hep eksik bir fotoğraf olarak kaldı...

9 yorum:

Butterfly dedi ki...

15 Dakikalık ders arasında okuyuverdim hızlıca, evde tekrar okurum ama komik kopyana gülerken, aşkı anlatırken kurduğun bir cümleye iç geçirdim, "ben de ben de" diyerek,evin dağınıkken dolaplarının düzenini kıskandım mesela:) benim her ikiside berbat olduğundan:)dersim başlayacak valaa sonra bi daha okuyacam:)

Geveze Kalem dedi ki...

''Aşk bence, etrafımdaki renklerin en koyu hallerine bürünmesidir.''

Bu cümleyi ben kurmuş olmak isterdim. Gerçekten beni çok 'doyuruyor' bu cümle. -yor ekini kullanıyorum çünkü tekrar tekrar okuyorum hâlâ daha.

Valla ben de hiç japonya hayali kurmadım. Hatta 10 sene kadar önce şu çekik gözlülerden büyük bir kazık yediğimden beri aklıma bile getirmiyorum oraları. (Aaa iyi hatırlattın, onu da yazayım bloğuma:))

Kopya meselen de tam türklere uygun olmuş:P

Fotoğrafa gelince, eğer mümkün olsaydı Atatürk'ün şu sıralar reklamlara da malzeme olan o süveterli bir fotoğrafı var ya, hani yanında küçük çocukla, onu ben çekmiş olmayı isterdim. :)
Sevgiler...

mavimantar dedi ki...

Sessizce takip ediyorum...

Sevgiler...

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Bu yaz Alp (6 yasinda) bana hep eslik etti ya da ben ona diyeyim, snorkelle yuzerken...Denizde, en az kendi boyunun 3-4 metre derinlerinde, kendini kaptirip bir kabuga ya da deniz yildizina ulasmak uzere dalisi vardi, hep aklimda kaldi. Cekemedim su alti donaninimiz olmadigi icin.

ayşegül laçinler dedi ki...

Kendinizi, aşkı ne güzel anlatmışsınız, bayıldım doğrusu.
Bir evde çekmeceler düzenli ise o ev derli toplu demektir bence, daha ne olsun:)
Fotoğraf da süper, yaramaz ördekler de kaçmasaymış 2xsüper olurmuş ama olsun. Sizin canınız sağolsun:)
Not: Kabukları soyulmuş ve doğranmış olarak satılan balkabakları da var!

ayşegül laçinler dedi ki...

Sizi seviyorum yaa!
Bana da link vermişsiniz şimdi fark ettim, teşekkürler.
(Link vermeseniz de sizi ve blogunuzu sevmiştim zaten!)

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Niye kimse sobelendim yazıma yorum yazmadı diye merek ediyordum, meğerse nedenini bilmediğim teknik bir sorun oluşmuş ve bana gelen yorumlar maille haber verilmemiş. Vallahi yorumlarınızı okuyunca öyle sevindim ki anlatamam, çok sağolun sevgili blog komşularım, durduk yerde beni mutlu ettiniz :))

Papatya dedi ki...

Benim de aklımda kalan anlar, fotoğraf olarak ölümsüzleştiremesem de beynime kazınan anlar olmuştur.
Bazen insan hazırlıklız yakalanıyor... Bence o "an"ı hafızada kendimiz için saklayabilmek de güzel.
Gezi yazılarınız gerçekten çok keyifli...
sevgiler,
Papatya

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

mavilimon'a hoşgeldin papatya, umarım bundan sonra daha sık karşılaşırız
Sevgiler