4 Kasım 2008 Salı

Guangzhou _ Kanton


Çin’in güneyinde Pearl (inci) Nehrinin kıyısında yer alan Guangzhou, yada bizim için söylenmesi daha kolay olan şekliyle Kanton’da sabahın erken saatlerinde uyanır uyanmaz aklımda tek bir hedef vardı. Otelin karşı taraflarında yer aldığını duyduğum egzotik yiyecekler satan pazar.

Pazar manzaralarına leğenlerde canlı akrepleri, yemek çubukları ile boylarına göre ayıran kadınlarla başlıyorum. Sonrada bizdeki tavukçu yada kasap dükkanları misali yanyana dizili canlı kamlumbağa satan dükkanların önünde turluyorum. Burada canlı kedi, köpek ve yılanda satılıyormuş ama ben sadece kurutulmuş yılan desteleri gördüm. Tıpkı uzun çubukları deste yaparmış gibi iple bağlayıp bir köşeye dizmişlerdi hepsini. Tezgahlarda ne olduğunu anlamadığım bir dolu şey var, anladıklarım ise kurutulmuş deniz yıldızları, çeşitli hayvan kemikleri, ama o kadar. Kanton mutfağı, Çin’in bölgesel mutfakları arasında en önemlilerden ve lezzetlilerinden biri kabul ediliyor, ama burada gördüklerimden sonra akşam yemeğine makarnaya talim etmek çok daha mantıklı geliyor. Yeni deneyimlere açığımdır ama herkesinde bir takım kırmızı çizgileri vardır değil mi???


Özellikle Kanton mutfağı için değil ama Çin mutfağının gelişimi ve biçimlenmesinde, tarih boyunca halkın geçirdiği büyük kıtlık dönemlerinin etkilerinin büyük olduğunu duymuştum. İnsanların aç kalmamak için, yiyebileceklerinin sınırlarının zorlandığı bir deneyim olduğu kesin. Kanton’un pazar yeri ise bu teorinin capcanlı bir kanıtı gibi...

Pazarın bulunduğu bölgedeki eski sokaklar daracık. İnsanlar ortak mutfağı ve banyosu olan 20-30 m2 lik evlerde oturuyorlarmış. Ama genede küçüçük balkonlarını, ve daracık sokaklarını büyüklü küçüklü saksılara ektikleri çeşitli bitkilerle çeşitlendirmişler.

Şehrin bu bölgesi ile otelimizin bulunduğu bölgeyi, kalabalık 4-5 şeritli bir yol ayırıyor. Kolonyal dönem binaların bulunduğu karşı taraf, tamamen bambaşka bir dünya. 18.yüzyılda Çin’deki afyon savaşları başlayana kadar, Kanton dünyadaki en büyük ticaret limanlarından vede en büyük şehirlerden biriymiş. O dönem Çin’lilerin ancak izin alarak girebildikleri bu bölge, bakımlı kolonyal dönem binaları, geniş ve tertemiz yolları, yemyeşil parkları ile sizi anında bambaşka hayatlara sokuveriyor.

Tüm bu egzotik ve güzel şeylerin yanında Kanton’un çok ağır bir tarafıda var. Burası açık bir çocuk pazarı. Çin’li minik bebekleri ile dolaşan batılı anne babaların önce 1-2 tanesini görünce ne hoş diye düşünmüştüm başlarda, ama sonra burasının resmen bir pazar yeri olduğunu anlayınca içimde çok derin bir sızı ile kalakaldım. Kaldığımız White Swan Oteli, bu işin merkezi, bizden başka neredeyse kalan diğer tüm müşteriler bebeklerini alıp gitmek için bekleyen Amerika’lı çiftler. Buradaki kırsal bölgelere gidip, oralardaki yetimhanelerden çocukları seçiyorlar, sonrada işlemlerin tamamlanması için alıp Kanton’a getiriyorlarmış. Üç hafta kadar tutan bu süre zarfında da yeni bebekleri ile etrafta turistik gezilere çıkıyorlarmış.

Çin’de otonom bölgeler hariç, tek çocuk politikası, tüm sıkılığı ile devam ettiği için bırakılan çocukların %99’u kız oluyormuş. Erkeklerinse şu veya bu şekilde mutlaka doğuşten gelen bir kusurlarının olduğu söylendi. Bu işin faturasını öğrenmek için, o gün bir dolu insanla konuştum. Nedense herkes beni de evlat edinmeye gelenlerden biri zannetti ve ısrarla hiç bir şey söylemedi. Sonunda öğrendiğim rakam ise çok şaşırtıcı. Her şey dahil evlatlık işlemi 30-35 bin dolara çıkabiliyormuş, ama evlatlık sitelerinde ilan edilen resmi rakamlar bunun çok çok altında. Çin’de burası gibi başka bölgelerin olduğu düşünülürse, çocukların ihracat kalemleri arasında sayılan bir ürün olması lazım bu ülkede. Sırf ben bir günde otobüsler dolusu insan saydım. Amerikan verilerine göre 2001 yılında 4681 bebeğe vize verilirken 2005 yılında bu rakam 7906’ya ulaşmış.

Kanton’da tabiki ziyaret edilecek çeşitli turistik yerlerde mevcut. Şehir’de kaldığımız sürede, içinde 3000 kişilik bir tiyatro binası olan Sun Yat Sen anıtını, şehrin kuruluşu ile ilgili bir hikayeye konu olan Yuexiu parkındaki beş keçi heykelini, şu anda sadece 2 ağacı kalmış olan, Budistlere ait Altı Banyan Ağacı Tapınağı’nı ve içinde çok hoş sanat eserlerinin bulunduğu Chen ailesinin ataları için yaptırdığı tapınağı gezdik gezmesine ama o günden sonra Kanton benim aklımda sadece, çocukların satıldığı bir kent olarak kaldı.

Fotoğraf notları: Çin gezisi sırasında fotoğraf yerine video çekme sevdam şimdiye kadar malumunuz. Dolayısıyla kendi fotoğraflarım konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorum. İmdadıma koşanlarsa fotoğraflarının yayınlanmasına izin veren , Flickr sakinleri ve öncelikle Wikipedia olmak üzere çeşitli siteler. Hepsine mavilimon'dan teşekkürler

İlk 3 fotoğraf Flickr Liiva.... 4 ve 5 Flickr Bushrat Steve..... 6 mavilimon... soldaki küçük 7 Evlatlık sitelerinde, adı ise Jade...8 Altı Banyan Ağacı Tapınağı Wikipedia'dan ve son Sun Yat Sen Anıtı mavilimon..

7 yorum:

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Isvec'te yurt disindan evlat edinme cok yaygin, hepside uzak dogu ya da Afrika'dan, ben bizim ulkemizde de ayni anlayisin gelismesini cok isterdim, bu sayede burada yardima muhtac cocuk yuvasi yok...

Tijen dedi ki...

Yazının başı yazdığım ufak bir hikayeyi anımsattı Ayşegül'cüğüm. Hoş bir tesadüf. Çin, pazarlar, öğrenilen şeyler...

Nihat Akkaraca dedi ki...

Anlatım da resimler de muhteşem...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili Habibe,
çok yakından teyzemden biliyorum, Türkiye'de evlat edinmek hakikaten bayağı zor bir süreç. Çocuk yuvalarımızın hali meydandayken, evlat edinmek isteyenleri bu kadar uğraştırmak ancak bize özgü bir şey zaten...

Tijen'cim
sen uzakdoğudaki pazarlardan kimbilir ne öyküler çıkarırsın. Yemeğe değil ama okumaya doyum olmaz.

Her daim benden esirgemediğiniz desteğiniz, ve yorumlarınız için çok teşekkürler Nihat Abi..

Geveze Kalem dedi ki...

Ayşegül, dehşete düştüm. Bu bana çok masum görünmedi açıkçası. Henüz tartmadım kafamda ama bu kadar çok sayıda evlatlık verilmesi ve bunların kızlardan oluşması pek hoş gelmiyor kulağa.
Bu arada yazını öğle saatlerinde okumuştum ve tam da elimde bir armut, afiyetle yiyordum. Pazar yeri görüntülerinden ve özellikle akreplerden sonra anladım ki Çin'e dair hiçbir yazıyı bir şey yerken okumamak gerekiyormuş.:))
Sen Evrim'i tanıyor muydun?
http://evrim-photosistanbul.blogspot.com/
Evrim birkaç ay önce Çin'de yaşamaya başladı. Onun özellikle yiyeceklerle ilgili postlarını okumanı tavsiye ederim.:)
Sevgiler...

el*ff dedi ki...

hayııırrrrrr minik kaplumbağaları yemiyolar di miii????

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili Geveze,
yazılarımdanda anlayacağın gibi bu Çin'lilerin para kazanma hırslarının bir kırmızı çizgisi yok. Para eden ne varsa o an elden çıkartıyorlar. Özellikle bu çocuk pazarını farkedince inanılmaz içim kararmıştı. Belki de ondan dolayıdır, Çin'i ve Çin'lileri çok sevemedim ben..

Evet Elif yiyorlar. Ben görmedim ama böyle yemek için kedi köpek satan yerler bile varmış...