Bu yazımın başlığı Beyrut, ama Lübnan seyahatimiz boyunca
Beyrut’a sadece akşamları otele kalmaya geldik desem daha doğru olur. Ama belki
de konuya giriş yapmak için gezi planlarını yaptığımız günlere dönmek gerekir.
Lübnan ufak bir ülke olduğu için, gezinin rotasını çizmek, gidilecek yerleri
belirlemek pek çok başka ülkeye göre daha kolay oldu. Sonuçta sahil kesimini
boydan boya kat etmeye ve arada da iç bölgelere geçip ünlü Baalbek tapınağını
gezmeyi listemize ekledik.
Asıl zorluğu ise Lübnan içi ulaşımı nasıl sağlayacağımız
konusunda yaşıyoruz. Yaptığımız internet araştırmaları Beyrut’un en kötü
tarafının taksi şoförleri olduğunu yazıyor. Çok sıkı pazarlık edilmesi
gerektiği, sözlerinde durmadıkları, fahiş fiyat uyguladıkları etrafta uçuşuyor.
Araba kiralama konusunda ise ortak bir kanı var. Sakın ha, trafik de, arabalar
da, şoförler de berbat. Hatta tanınmış bir seyahat yazarı, Lübnan’da araba
kullanmaya kalkmak deliliktir tarzında bir şeyler de yazmış. Bunları yazanlar
Türkler olmasa çok da dikkate almayacağız ama bir taraftan da İstanbul
trafiğinde araba kullanmayı oldukça benimsemiş insanlar olarak şaşırmıyor
değiliz. Kalacağımız otelden havaalanından transfer için araba istiyorum. 10
-15 dakikalık mesafe için 25 dolar istiyorlar. Yapmayı planladığımız geziler içinde pazarlık
gücümüze göre günlük 80 – 150 dolar arası bir para ödeyecek gibi görünüyoruz..Sonuçta
hava alanında uçaktan iner inmez bir araç kiralama servisine yönelip,günlüğü 33
dolardan ufak bir araba ve günlüğü 11 dolardan bir GPS aleti kiralayarak
kendimizi Lübnan’ın yollarına atıyoruz.
İleriki günlerde azizliğini bol bol yaşayacağımız GPS aleti,
hava alanından çıkar çıkmaz bizi bir anda Beyrut’un gecekondu misali semtlerine
sokuyor. Allahtan Orta Doğu’dayız da çok fazla panik yapmaya gerek yok, bir
dolu kuralsız gidiş geliş ve dönüş yaptıktan sonra, aralardan bir yerden
otobana girmeyi başarıyoruz. Otoban’a girdikten sonra Downtown ‘da bulunan
otelimize ulaşmak oldukça kolay oluyor.
Downtown iç savaş sırasında Hristiyanlarla Müslümanlar
arasında en şiddetli çarpışmaların yaşandığı yer.Sonrasında uzunca bir süre
terk edilmiş bir bölge olarak kalmış. Eski resimlerinde kurşun deliklerinin
binlercesinin sayılabileceği, bombalarla kısmen yıkılmış binaların arasında
orman misali büyüyen ağaçları, yeşilliği görebilmek mümkün.
Sonrasında 2000’li yıllarda Lübnan'ın eski başbakanlarından 2005 yılında bir suikast sonucu öldürülen Refik Hariri bir Fransız şirketi
ile birlikte bu bölgeyi yeniden inşa etmeye başlamış. Şu anda oldukça güzel ve
de oldukça sanal bu bölgenin içinde hala savaşın izlerini taşıyan binaları
görmek mümkün. Onun dışında son derece şık evler, dükkanlar, sokaklarında park
etmiş pahalı arabalar ve dünyanın neredeyse tüm etiketleri insanın dudağını
uçuklatan pahalı markaları burada. Herşeye karşın çok özel imtiyazlara sahip olan Hariri'nin inşaat şirketi Solidere karşı direnmeye çalışan binalar da yok değil.
Yine burada Beyrut’un eski suoklarının bulunduğu yere çok
şık bir açık hava alışveriş merkezi inşa etmişler. Girişindeki eski bir cami
restore edilerek korunmaya alınmış.İç savaş sırasında Lübnan'da yaşayan Elizabeth Thorneycroft-Smith sonrasında yazdığı kitabında, kırsal kesimde yaşayan fakir köylüler ve ülkenin en zenginleri hariç savaş herkesi Lübnan'da derinden etkiledi, hayatlarını değiştirdi diye yazmıştı. Bugünde bu gözlemin devamını çok zenginler için bir oyun alanı olarak tasarlanmış Downtown bölgesinde ve yeniden ayağa kalkmaya çalışan, çabalayan Lübnan'ın diğer bölgelerinde çok kısa sürede fark etmek mümkün.
Beyrut’ta geçirdiğimiz akşamlar ne yaptınız derseniz
alışveriş ve Beyrut’un o ünlü olduğu her yerde yazılan çizilen gece hayatı hiç
bize göre olmadığından bol bol sokakları arşınlamanın dışında;
- § İlk akşam Downtown’da bir cafe’de yemek yedik. Sıcak ve soğuk mezeler, Behçet’e arak bana da beyaz şarap. Yemekler vasat, hesap yüksek ama arak harika..
- § Bir gece Hamra’ya iniyoruz. Downtown’ın sanal ortamından sonra, hayat burada akıyor. Bizim İstiklal caddesini andıran bir yer.
- § Bir başka gece herkesin mutlaka gidin dediği Lübnan mutfağı yemekleri yapan ünlü Abdel Wahab’dayız. Rezervazyonsuz yer bulmak zor, belki erken saatlerde mümkün. Bana göre bizdeki kalbur üstü kebabçılardan çok da bir farkı yok. Yemekleri de mezeleri de iyi ama kesinlikle muhteşem değil. Belki de aynı tarzları sunan Suriye ve Antakya mutfaklarını ben daha çok beğendiğim için olabilir. Birkaç tane değişik meze deniyoruz ama oldukça kötü demeyelim de bizim damak tadımıza uygun çıkmıyor. Çiğ etle yapılan bir mezeleri varki içinde et den daha çok yağ ve akciğer olduğu için bir süre sonra içimi kaldırıyor. Bu tarafların mutfağının meşhur humus’u ise bana göre çok fazla limonlu.
- § Bir başka gece ise otelde berbat bir mide bozukluğu ile geçiyor. Onun nedeni ilerideki yazılarda gelecek.
Lübnan trafiğine geri dönersek, eğer İstanbul’da araba
kullanmakta bir sıkıntım yok diyorsanız, taksilerle falan hiç uğraşmadan direkt
araba kiralayın derim. Fiyatlar uygun, benzin ucuz, otopark çok sorun değil.
Hatta ilk günden sonra sevgili buralarda araba kullanmayı eğlenceli bile buldu
ve hemen uyum sağladı. Bana göre tek fark, biz Türkler yanlış yapan bir arabaya
hemen el kol hareketleri yapmaya, arkasından yedi ceddine giydirmeye, fırsatını
bulursak hemen önüne geçmeye daha çok meraklıyız, Lübnan’lılar ise bu konuda
çok daha cool yada Yalan Dünya'nın Emir'inin söylemiyle,daha serinler J
2 yorum:
güzel bir paylaşım olmuş. teşekkürler.
Ben de Beyrut'u ve diğer şehirleri çok beğenmiştim. Yazınız çok güzel ve keyifli olmuş.Elinize sağlık...
Yorum Gönder