1 Haziran 2007 Cuma

Yemen

Bu kış Hindistan fotoğraflarının sergilendiği bir serginin, açılış kokteylinde fotoğrafçının meslektaşı bir başka fotoğrafçı bana yakında gideceği bir Küba gezisini anlatırken, siz fotoğrafçılar Hindistan ve Küba’yı resimlemekten bıkmadınız mı artık diye sormuştum. Sizce neresi fotoğraflanmalı sorusuna verdiğim Yemen yanıtı, sanırım onu şaşırtmıştı. Gerçekten de şu ana kadar gittiğim ülkeler arasında en fotojenik ülke seçimi yapsam ilk iki sırayı Yemen ve Vietnam’a veriridim.

2005 yılı Şubat ayında Yemen’e gitmeden önce, benim de ülke hakkında bildiklerim, orada yitirilen evlatlar için yakılan türküler, ve geç gelen kahveler için söylenen standart cümle ‘ne o kahve, Yemen’den mi geliyor ?’ dışında çok fazla değildi.



Abu Dhabi üzerinden, Yemen’in başkenti Sanaa’ya doğru uçarken heyecanlıydım, çöle ve sıcağa gittiğimizi düşünüyordum. Bu ülke hakkında ne kadar az şey bildiğimi ise havaalanına iner inmez anladım. Bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur karşıladı bizi. Su birikintilerinin üzerinden atlayıp, ıslanmamaya çalışırken, bu kum rengindeki şehir beni anında büyüledi. Dükkanlarda satılan günümüz ürünü mallar, ve tabelalar olmasa hakikaten hep yazıldığı gibi bir kaç yüzyıl öncesine geldiğimi düşündüm.



Otel’de durmanın ne gereği var deyip ıslak havaya aldırmadan, şehrin eski kısmına doğru ilerlerken hava kararmaya başlamıştı. 3-4 katlı, kerpiçten yapılmış, pencerelerin etrafı ve çatı kenarları beyaz kireçle süslenmiş evleri, havanın kararmasıyla yakılan lambaların,renkli vitray camlardan dışarı süzülen rengarenk ışıklarının etkisi ile kafamda çamurdan yapılma saray gibiler diye nitelerken, daha bu ülkede çamurdan yapılma gerçek sarayların olduğundan bi haberdim.

Sanaa’nın belki de en canlı yeri eski çarşısı. Buraya Bab’el Yemen adı verilen bir kapıdan giriliyor. Sanaa eskiden surlarla çevrili bir şehirmiş, o zamanki şehir kapılarından ayakta kalan Bab’el Yemen Osmanlılar tarafından inşa edilmiş.


Çarşı belleğimdeki doğu çarşılarının birebir kopyası. Mücevherciler, kumaşçılar, hurmacılar, baharatçılar, Yemenli erkeklerin en büyük aksesuarı olan ‘cenbiye’ adı verilen hançerleri satan ve yapan dükkanlar hepsi yan yana. Buralar binbir gece masallarının geçtiği yerler heyecanlanmamak elde mi? Çarşıda ki gümüş takı satan dükkanlardan aldığım, ve hemen taktığım bir kolye ile o masalların içine ben de giriyormuş gibi yapıyorum. Tabii yine doğu’ya özgü bir şey pazarlık etmeden hiçbir şey almamak lazım.

Bir de çarşının kokuları hemen sımsıkı yakalıyor beni. Çoğu yerde dükkanların önünde yakılan tütsülerin kötü cinleri kovduğuna inanılıyormuş. Gerçektende öylesine yoğun ve ağır ki bu yanan tütsülerin kokusu, cinlerin bundan kaçtığına hiç şaşmamak gerek. Kimi kez ben de kaçmadım dersem yalan olur.


Yemen o ilk günden beri hep aklımda ve kalbimde kalmaya devam etti. Sizlerlerle paylaşmaya devam edeceğim.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Ayşegül hanım, bu yazını keyifle okudum ve hatıralarımı tazeledim. Ben de, geçen kurban bayramı İHH vakfının davetlisi olarak Yemen'i ziyaret ettim. Sizin gibi gitmeden önce Yemen'le ilgili sadece 2 melodi hatırlardım. Biri "giden gelmiyor, acep nedendir" ağıtına neler olup bittiğini bilmeden eşlik ettiğimiz Yemen türküsü, diğeriyse "Hakkın habibinin sevgili dostu" diye başlayan "Yemen illerinde Veysel Karani" ilahisidir. Ancak gidip gördükten sonra sizin gibi çok etkilenmiş olarak döndüm. Osmanlı zamanında da Yemen, devletin merkezine uzak olmasına rağmen, gerek konumu, gerekse insan kalitesi sebebiyle, gözden asla çıkarılmayacak bir bölge olmuş. Yemen tarihi ve kültürüyle ilgili en nadide eserleri Fatih'deki Millet kütüphanesinde bulabilirsiniz. Bir ziyaret etmenizi tavsiye ederim, hafta içi her gün 5'e kadar açıktır. Bizim Yemen gezimiz 4 buçuk saatlik bir yolculuk sonrası 28 aralıkta Sanaa'da başladı. Cemiyetu'l İslah görevlileri bizi karşılayıp kalacağımız misafirhaneye götürdüler. İstanbul'un soğundan sonra burada ki ılık bahar havasını hiç unutamıyorum. Ertesi gün cuma Arefe günüydü ve bayram tatili ile birleştiğinden Yemen uzun bir tatile hazırlanıyordu. Bayramın 2. günü (Türkiyede bayramın 1. günü) Sanaa'nın güneyine Aden'e doğru yola çıktık. Radaa tarihsel olarak çok zengin ve derin bir şehir. 15.yy'da Tahiri'lerin başkenti olmuş. Merkezdeki Amiriyye medresesi görülmeye değer, bir de İslam öncesi devre ait kaleleri var. Taiz şehri bizim Anadolu şehirlerine çok benziyor. Girişte bizim Vefa bozacısı örneği Ali Said tatlıcısı bulunuyor. Ufacık dükkanının arkasındaki imalathanesinde ürettiği ve kendi adını verdiği tatlı için Amerikadan patent alan Ali Said Efendi yurt dışına tatlı ihraç ediyor. Belki siz de uğramışınızdır, dış cephesi devlet başkanının fotoğraflarıyla kaplı bir dükkandır. Yemen'in nüfusu İstanbul kadardır ve Sünni nüfusa yakın Zeydiye nüfus vardır. Zeydilerin kendilerine özel bir hiyerarşik sistemleri vardır ve başlarında imamları olur. Ancak Caferilerinkinden farklıdır. Yemen gezimizde dikkatimi çeken başka bir nokta daha oldu: kat kullanımı. Sizin de gözünüze ilişmiştir herhalde. Halk arasında yaygın olarak çiğnenen bu bitkinin uyarıcı etkisi var. Halk bunu o kadar çok kullanıyormuş ki, kahve yerine kat yetiştiriliyormuş. Çok su isteyen bu bitki ülkede ciddi bir de su problemi oluşturmuş. Neredeyse suyun %40'ı buna harcanıyormuş. İzinsiz kuyu açmak yasaklanmış ama önüne geçememişler. Gerçekten dediğiniz gibi görülmeye değer bir ülke Yemen. Ben de görmüş olmanın keyfini sizinle tekrar yaşadım. İyi bir tatil günü dileklerimle.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Siz de anladığım Yemen den benim kadar etkilenmişsiniz.Ben de buraya yazmak üzere daha önceden tuttuğum gezi notlarına bakarken en önce Yemen i anlatmak konusunda derin bir istek duydum.Gerçekten de aklımda ve kalbimde kalan bir ülke oldu. Ancak bizim gezimizde ne yazık ki Aden ve Taiz yoktu. Siz yazınca Ali Said tatlıcısını çok merak ettim. Nasıl bir tatlı yapıyordu? Görüntüler gibi kimi tatların ve kokuların da zihnimize kazınıp kalması ne kadar ilginç değil mi? Size çok keyifli bir gün diliyorum..

Adsız dedi ki...

yıllar sonra okuduğum bu keyifli ve sade yazı nasip olursa birgün bu ülkeye gideceğimin habercisi...