15 Temmuz 2007 Pazar

Yemen'de Osmanlılar




Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölü yok bu ne şivandır
Ana ben ölmedim bu ne dumandır
Ah o Yemendir, gülü çimendir
Giden gelmiyor acep nedendir

Ben bu türküyü pek çok kişi gibi ilkokulda öğrendim, o zamanlar müzik dersinde bağıra bağıra tüm sınıf son derece detone bir biçimde söylediğimizi hatırlıyorum. Sonraki yıllarda pek çok kez şurada burada kulağıma çalınsa da, benim için hep bir ilkokul şarkısı olarak kaldı.

Ancak iki yıl önce Yemen de Kevkeban’a kıvrıla kıvrıla giden dağ yolunda, arabanın teybinde çaldığında, boğazıma bir şeyler düğümlenip, gözyaşlarıma hakim olmaya çalışırken sanırım ilk kez türkünün içinde barındırdıklarını hissettim. Ne işi var dı o gencecik çocukların da, evlerinden barklarından, analarından, babalarından kopup buralara, bu zor coğrafya ya gelmişlerdi. Kolay iş miydi bizim dört çekerli araçlarla bile zor tırmandığımız dağ yollarında, bir taraftan düşmanla, bir taraftan sıcakla, yetersizliklerle ve belki de en çok özlemin yakıcılığı ile savaşmak. Belki de hiç geri dönememek...


Osmanlılar’ın Yemen ‘e ilgisi 1536’da Kanuni döneminde başlayıp 1911’e kadar sürüyor. Sürekli ve Yemen’in tamamını kapsayan bir yönetim değil Osmanlı’nın buradaki varlığı. İmamlar’ın ayaklanmaları, bölgedeki diğer devletlerle olan sorunlar yüzünden Osmanlı zaman zaman geri çekilecek, sonra tekrar mevzi kazanmaya çalışacaktır. Yabancı devletlerin Yemen’e olan ilgilerinin en önemli nedeni tabiki ülkeden geçen ticaret yolları ve ticaretin yarattığı zenginlik.

Yaklaşık 400 yıl Osmanlı’nın bir şekilde bulunduğu ve etkilediği topraklarda atalarımızdan kalma pek çok mimari esere rastlamak mümkün. .Evler, camiler, su sarnıçları, çeşmeler, sur lar tamamda, yaşayan bir Osmanlı mirasına ratlayacağımı hiç düşünmemiştim.



Sanaa’da çarşıda dolanırken yanımıza son derece temiz giyimli, yakışıklı, uzun boylu ve Yemenliler’den daha açık renk bir tene sahip olan bir delikanlı yanaştı ve ‘siz Türk müsünüz?’ diye sordu. Hemen muhabbet başladı tabi. Adı Eşref Aslantürk. Şu anda 120 yaşında olduğunu söylediği dedesi 1900’lerde Osmanlı ordusu ile Yemen’e gelmiş ve sonrasında dönemeyip buralarda kalmış. Babası öğrenmemiş ama Eşref’in dedesinden öğrendiği inanılmaz güzel bir Türkçesi vardı. Bir kısmı belkide çekingenlikten kaynaklanan çok az aksanlı ve temiz bir Türkçe. Eczacılık fakültesini yeni bitirdiğini söyleyen Eşref Türkiye’ye hiç gitmemiş. Dedesinin İstanbul Kabataş’tan geldiğini orada hala mülkleri olduğunu ama ailenin Türkiye’deki kısmıyla miras yüzünden sorunlar çıktığından bahsetti.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

günaydın
ne zaman geliyorsun,görüşmek isterim
sevgiler
semiha