17 Eylül 2007 Pazartesi

Sukotay Havaalanı

Geçenlerde Hürriyet gazetesinin seyahat ekinde yapılan bir ropörtajda, bir hanım kısa bir süre önce gittiği Bhutan’ın havaalanını dünyanın en güzeli diye anlatıyordu. Her yeri gezip görebilmek çok az insana kısmet olacağına göre, insan çok da iddialı konuşmamalı diye düşündüm. Bir yeri en iyi diye nitelerken, daha görülmedik pek çok yere haksızlık yapılmamalı.

Evet Bhutan’ın havaalanı gerçekten güzeldir. İlk görüşte sizi çarpar, ama ülkeyi dolaşınca tipik Bhutan mimarisinin güzel örneklerinden biri olduğunu anlarsınız. Aynı şeyi Laos havaalanı içinde söyleyebilirim. Mimarisi çok güzeldir ama içerisi tipik bir havaalanıdır işte. Benim şimdiye kadar gördüğüm en güzel havaalanı ise Tayland’daki Sukotay Havaalanıdır.

Sukotay Tay dilinde mutluluk şafağı anlamına geliyor ve Tayland’ın eski başkentlerinden biri. Hakikaten uçaktan iner inmez mutlu oluyorsunuz. Öncelikle sizi uçaktan üstü tenteli her tarafı açık vagon benzeri araçlarla alıyorlar. İleride, önünde gölü ve gölün ortasındaki stupası ile duran tapınak binalarını görünce, her halde terminale götürmeden bizi bu tapınağın etrafında bir tur attıracaklar diye düşündüm ve çok da fazla umursamadım. Fakat bir süre sonra benim tapınak zannettiğim binaların, aslında havaalanı terminali olduğunu anlayınca şaşırmak kelimesi az kaçar bir an şok oldum ve hemen tipik Japon turist ruhuna bürünerek ardı ardına resim çekmeye başladım.

Yemyeşil ağaçların arasında, tamamen tik agacından yapılmış tapınak benzeri bir kompleks. Standart havaalanı bürokrasisinden nasibini almamış olması da algılamada kısmi bir karışıklık yaratıyor. Gelirken Sukotay’da yetiştirilecek programlar olduğu için çok fazla zaman geçiremedik ama dönüşte her köşe bucağını keyifle dolaştım.

Öncelikle çalışan personel bir harika. İnanılmaz güleryüzlü, uçağa check-in yaptırırken tüm yolcuların yakalarına birer orkide konduruverdiler. Yolcu bekleme salonu üstü kapalı bir veranda gibi. Geniş tik ağacından yapılma banklarda oturup, çay kahvenizi içerken, verandanın kenarına asılmış, daha önce sadece orkide çiftliklerinde gördüğüm nadir orkidelere bakıyorum. Renk renk, neredeyse herbirini ayrı ayrı fotoğraflıyorum.


Ama asıl zarafet her zaman olduğu gibi detaylarda gizli. Küçük heykelleri, ahşap oymaları, nilüfer saksıları, burası ne biçim bir havaalanı diye düşünüyorum. Burayı tasarlayana da, yapana da ve belki de daha önemlisi halen bu detayları korumayı başaranlara da kocaman bir helal olsun diyorum. En hoşuma gidense bahçedeki küçücük bir nilüfer havuzu. Sadece nilüferler yok havuzda, kenarına boyu en fazla 20-25 cm olan seramik bir balıkçı heykeli de kondurmuşlar, biraz ötesinde de 10 cm’lik bir balıkçı kuşu. Şu ana kadar hiç bir özel bahçede bile görmedim bu kadar ufak detayları, bir de düşünün burası her gün uçakların inip kalktığı bir havaalanı.

Uçağa binmeden önce tuvalete gidiyorum, yine orkideler. Dayanamayıp yine Japon turist ruhuna bürünüyorum. Her halde en çok fotoğrafı çekilen tuvalet burası olmuştur diye düşünüyorum. Bizi uçağa götürecek sevimli vagonlara bindiğimizde, çalışan tüm havaalanı personeli kapının yanında sıraya geçiyor ve bizi zarif bir Tay selamı ile uğurluyorlar, ve böylelikle de tüm bunlardan bir yazı konusu çıkıyor ortaya.

4 yorum:

Nihat Akkaraca dedi ki...

Bu güzel gezi yazılarını bir kitaba dönüştürseniz ne kadar iyi olacak.
Gözlemleriniz çok etkili ve anlatım net. Belki düşünüyorsunuzdur.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Çok teşekkür ederim Nihat Abi,
Arkadaşlarım da diyorlar ama her hangi bir şeye çok uzun süre konsantre olamayan biri olarak kitap yazmak, Everest'e tırmanmak gibi geliyor bana. Dolayısıyla yazan herkese de inanılmaz bir saygı duyuyorum. Ama kimbilir belki bir gün olur.
Sevgilerimle..

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Nihat Abi hakli. Ben de Iskandinavya bilgilerine ulastigimda ilk hayran kaldim...
Sevgiler...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Teşekkürler Alp&Ege'nin annesi :)