13 Kasım 2007 Salı

Bağdat - Samarra


Seyahat etme arzum çoğu kez bir fotoğrafla başlar. Gördüğüm fotoğrafa öylesine hayran olurum ki, orayı kalbimde ki dilek listesine kaydederim. Bazen orayı gidip görmem yıllar yıllar sonrasını bulur ama ben o bir anlık görüntüyü hiç unutmam ve hayallerimde oraya belkide yüzlerce kez seyahat ederim. Son dönemin meşhur çekim yasası, belki de işe yarıyordur, çünkü genelde de o aklımdaki resmi bir şekilde hep gider kendim de çekerim.

Ama bu seferki biraz zor olacak gibi. Bu sabah erkenden yollara düştüm. İstanbul’da soğuk ve ıslak bir hava var, evde oturmak öylesine cazip ki ama Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nda Dr. Deniz Esemenli’nin İslam Sanatı semineri var. Bugün Abbasi dönemi sanatını anlatıyor. Irak’ın Samarra kentine geliyor. Ne güzel bir isim diye düşünüyorum, beni hep çağıran o egzotik yer isimlerinden biri. Sonra dersteki dialarda gökyüzüne doğru uzanan o minareyi görüyorum ve işte o minare tam o anda kalbimdeki dilek listesine kaydoluyor. Ben o minareye mutlaka tırmanmalıyım derken bir tane daha. Bağdat’ın hemen yakınlarında bulunan Sitti Zübeyde Türbesi.

Malviya da denilen ve Babil kulelerini andıran Samarra Ulu Cami’nin minaresi, dünya mimari tarihinin en ilginç yapılarından biri. Kaba olduğu söylenebilir ama kesinlikle çok etkileyici. 848-852 yılları arasında Abbasi halifesi Mütevekkil tarafından yaptırılan açık planlı cami ve yaklaşık 25 metre dışında bulunan minaresinde, içinden çıktığı coğrafya’nın doğal etkisi olarak Mezopotamya ziguratlarının izlerini görmek olası.

Bağdat’ın hemen yakınlarındaki Sitti Zübeyde türbesi ise, dışardan mukarnaslı sivri kubbesi ile yine Abbasi döneminin bir harikası.

Ders bitip, sonrasında İstiklal caddesinin kalabalıkları arasında yürürken ben bambaşka bir alemdeydim. Bağdat’dan bir jip ile çöl yoluna çıktığımı hayal ettim. İstanbul’un soğuğuna ve yağmuruna inat hava çok sıcak, güneş tepede yakıyor. Cadde’nin kalabalığı etrafımda ama zihnimde çölün ıssızlığı. Bağdat Samarra arası 125 km. imiş, 1,5 saat sonra ordayım. Minarenin spiral merdivenini etraftaki sessizliği ve boşluğu sindire sindire çıkıyorum. Tam tepeye ulaşınca hayallere dalma zamanı. Binbir gece masallarının kahramanı Halife Harun Reşit in sarayına mı gitmeli acaba? Harem'e gizlenerek belki de Şehrazat'ın Şehriyar'a anlattığı masallardan birini dinleyebilirim....Hayalinde, hayale dalmakta böyle bir şey oluyor işte.

Günün en sıcak zamanı Bağdat’a geri dönüş yolunda, Sitti Zübeyde türbesinin yanındaki palmiye ağaçlarının gölgesinde dinleniyorum. Türbenin muhteşem kubbesi ve yanındaki mezarlar bana çok uzaklardan bir fısıltı getiriyor. Hayatını yeterince uzun yaşamak elinde olmasa da her anını dolu dolu yaşamak için elinden geleni yap diyor eski zamanların bilgeleri. Ya da içimdeki o küçük ses mi yoksa o?

Güneşin yüzümü yaktığını hayal ederken bir bakıyorum İnci pastanesinin önüne gelmişim. Amaaan, madem dolu dolu yaşayacağız, boşver şimdi rejimi diyorum. Gelsin koca bir porsiyon profiterol. Böyle giderse bu Bağdat gezisinden kilo almış olarak döneceğim.....



Gidip görmediğim, sokaklarında dolaşmadığım, kokularını, seslerini zihnime kazıyamadığım yerleri yazmak hiç aklımda yoktu ama sizde takdir edersiniz ki Bağdat, Samarra yolların uzunca bir süre düşmeyeceği bir yer. Realite’ye dönersek güzelim minarenin tepesi de bir bombalama sonucu ciddi bir biçimde zarar görmüş. Dolayısıyla şimdilik tek çare hayal etmekte.

Küba yazıları tabiki bitmedi. Araya bir hayal girdi o kadar..

Minarenin fotoğrafı global security, Türbeninkiler ise world architecture images sitelerinden.

11 yorum:

Butterfly dedi ki...

Sana demıstım ya, yasarken mı, anlatırken mı keyıf verıyor dıye, okurken fark ettım kı sen yazarken yasayanlardansın kesınlıkle ve dusundum de hayal gucunu bu kadar enfes anlatan bırı hayalını gercege cevırdıgındeki goruntu ve tad sanırım doyumsuz olur. Sen hep yaz olur mu?

mavimantar dedi ki...

Ya inanamıyorum.
Anlatımın çok güzel;bunu anladım, tamam, ama senin hayallerin, hayal kurman bile çok güzel.
Acaba İzmir'e yolun düşermi :D

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Irak'taki eski eserlerin, ne var ne yok alt ust edildigi ile ilgili SIK SIK belgeseller seyrediyorum. Arkeologlar cok uzgun, halkin 1 dolara satmak icin kazilari talan ettigi ve satilan eserlerin ABD'de 50 bin USD lara alici buldugu söyleniyor...

Geveze Kalem dedi ki...

Yerine konamayacak değerdeki büyük kayıplar bunlar...

Öyle güzel düşlüyorsun ki Ayşegül, lütfen benim için de bir yer düşler misin?:)) Zirâ bu günlerde bunu kendim başaramayacak kadar yorgunum. Dahası senin düşlerinin tadı o kadar iyi kokular yayıyor ki, adama 'boşver! kendi kendine uğraşma, hazır böyle güzeli detaylarına kadar kurulmuşken kalk oraya var,' dedittiriyor.:)
Sevgiler...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili butterfly haklısın bana bu soruyu daha önce de sormuştun. Cevabı ne, tam bilmiyorum ama bu sefer yazarken çok eğlendim, hayal kurmak çok keyifli bir şey zaten... Düşünüyorum da bu seyahati gerçekten yapan başka biri bana Bağdat Samarra arasının çöl olmadığını ya da Ulu caminin çölün ortasında dağil de, Mısır piramitleri gibi şehrin hemen yanında ya da belki de tam ortasında olduğu söyleyebilir...Aman o anda ben öyle olmasını istedim, öyle oldu..Yazmanın gücü de oradan geliyor galiba..


Sevgili mavimantar,
İzmir'de ben ilk çalışmaya başladığımda (1987) 3 ay kalmıştım, ve inanılmaz sevmiştim. Ve bir de öylesine aşık olmuştum ki orada, öyle böyle değil. Belki bir sevgililer günü yazısında İzmir'i anlatırım.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Bağdat müzesinin Amerikan askerlerince talanı uzun zaman anlatılmıştı sevgili alp& ege'nin annesi. Gerçekten koskoca uygarlıklardan kalanlar talan ediliyor oralarda. Zamanın da Irak'a gitmediğim için çok pişmanım, hem fırsat da çıkmıştı, aman nasıl olsa burnumun dibi, ne zaman istersem giderim diye düşünmüştüm.
Şimdi aynı şeyi İran için düşünüyorum. Şu beni son derece illet eden kafayı bağlama durumu olmasa, şimdiye kadar, tüm İran'ı dolaşmıştım ama bir türlü yapamadım. Ama bu Amerika'nın sağı solu belli olmaz diye daha net düşünmeye başladım son sıralar. Galiba bir fırsatını bulursam, Pers/Acem kültürü de Amerika'nın elinde yok olmadan, gitmek istiyorum oraya. Artık tesettürlü resimlerimi gönderirim size :))


Yorumunu okuyunca çok güldüm annem'in kalemi. Sipariş hayal kurma. Bende bu hayal kurup, aylaklık yapma hobisi olduktan sonra neden olmasın yaparım vallahi. Sen bana bir fotoğraf göster yeter :))
Ama tabi en güzeli sen düşle, bir gün eminim gerçekleşecektir. (bak işte şimdi de çekim yasacıları gibi konuşmaya başladım işte :))

Punto dedi ki...

Her yazınızı okuyorum ama hepsine yorum bırakamıyorum. Bağdat gerçekten artık insanların hayallerinde kalan bir şehir oldu. Hayalet şehir.

Tijen dedi ki...

Ah Bağdat! Hadi onu kaçırdık da ben karışmadan İran'ı görmek istiyorum asıl. Bir arkadaşım anlata anlata bitiremiyordu orada geçirdiği günleri. Umarım kısmet olur. Küba'ya ne zaman gittin? Özendim bak!

HicoŞip dedi ki...

"Acaba bir masal mı okuyorum ?" diyorum bazen öyle dalıp gidip .. Güzel anlatıyorsun güzel yerleri :) hani böyle, hakkını vererek .. Ben senin kadar istikrarlı olamıyorum malesef bu yazma konusunda ama takip konusunda gayet istikrarlıyım :)

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Merhaba Punto bey, sizinde eski yazılarınızn nbir kısmını okudum ama yenileri hiç kaçırmıyorum

Küba'ya 2003 yılında gittim Tijen'cim. Kesinlikle harikaydı. Bu arada İran benimde sürekli aklımda. Kafaları bağlayıp beraber mi gitsek ki?..

Sevgili Hicran senin şimdi okul falan, yazmak zor oluyordur tabi, sende öylemisin ama bana yazmak için geniş ve boş zamanlar gerekiyor. Bilirim okul ile de öyle zamanlar fazla olmuyordur. Ama bende diğer mavilimon'u hep yokluyorum yeni bir şey var mı diye..

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.