11 Kasım 2007 Pazar

Santiago de Cuba

Küba’nın Havana’ya göre diğer ucunda kalan şehir Santiago de Cuba’ya uçmak üzere sabah erken saatte havaalanına geldiğimizde, harika bir sürpriz beklemekteydi. Bizimle beraber bekleme salonuna giren 4-5 kişilik bir grup bizim şaşkın ve mutlu bakışlarımız arasında müzik çalmaya başladılar. İlk şaşkınlık anından sonra bekleme salonundaki tüm yolcular hem uçağı beklemeye hem de dans etmeye başlıyoruz. Dünyanın en sıkıcı işlerinden biri olan uçak beklemek Küba’da böyle oluyor işte. Yolcular mutlu, müzisyenler aldıkları bahşişten dolayı daha da mutlu. Dans yorgunluğundan sonra Semiha ile bu bekleme salonunda bir hatıra fotoğrafı çektirip uçağa biniyoruz.

Uçağımız Santiago de Cuba’ya indiğinde bizi güneşli, pırıl pırıl bir hava karşılıyor. Şehir, renkli kolonyal dönem mimarisi ile Havana’ya benziyor. Sokaklarında dolanmak çok keyifli. Şehrin kalesini, Küba’nın ulusal kahramanı Jose Marti’nin anıt mezarını, Antonia Maceo Meydanını, Rom müzesini ve de tabiki Moncado kışlasını ziyaret ediyoruz. Moncado kışlasına Fidel’in 26 Temmuz 1953 de yaptığı baskın, Küba devriminin başlangıcı kabul ediliyor. Bugün okul olarak kullanılan bina, güzelce restore edilmiş, ancak o günün anısına giriş kapısındaki kurşun delikleri yerlerinde bırakılmış. Görevliler başta resmini çekmemize karşı çıksalarda, sonra görev bilinciyle sanırım, uzun uzun devrimi anlatıyorlar. Şimdi düşünüyorum da aslında bayağı iyide anlatmışlar, verdikleri bilgilerin bir kısmı hala aklımda.



Bir turist olarak görevlerimizi tamamlamak üzereyken, sabah ki güneşli hava yerini sağnak yağmura bırakıyor. Mecburen otele dönüyoruz. Bir şehirde geçirilecek sınırlı saatleriniz varken, yağmur nedeni ile otele kapanmak, son derece can sıkıcı olabilir, ama burası Küba.... Dar bir ara sokağa bakan odamızın karşısındaki eski bir kolonyal bina müzik okulu çıkıyor. Camları açıyoruz, müzik bizim odamızda. Balkonda dans edenler bize el sallıyor, biz habire fotoğraf çekiyoruz. İki kadının pencereden kendisini seyrettiğini anlayan yaşlı bir Kübalı adam, bize dakikalarca sürecek bir dans şovu yapmaya başlıyor. Her yaştaki Küba’lıların bu kadar güzel dans edebilmesi inanılmaz. Bu kadar damardan verilen motivasyon üzerine Semiha, kararını veriyor. ‘Bu gece’ diyor ‘salsa yapmayı kesin olarak öğreneceğim.’


Akşam yemeğinden sonra otelin önündeki meydana iniyoruz. Yapılan bir kutlama nedeni ile neredeyse bütün şehir orada, ama ilgiçtir gençlerin teyplerden çaldıkları müzikler ya rock ya da rap tarzı. Ama sevgili arkadaşım Semiha kararlı ve yılmıyor. 2-3 gencin yanına gidip bana salsa yapmayı öğretirmisiniz diyor. Bir anda bir dolu öğretmen etrafını sarıyor. Çalınan müzikler işe yaramasa da, salsa dersi son sürat başlıyor. Bense bir duvarın üstüne oturup rom içmeye başlıyorum. Ama bardak bulamadığımız için şişeden. Yanınızda bir şişe rom olduktan sonra arkadaş bulmak hiç de zor değil. Ben İspanyolca bilmiyorum, onlar İngilizce ama bayağı bir anlaşıyoruz işte..


Semiha ve dans hocaları bir süre sonra, dans edebilecekleri daha iyi bir yere gitmek üzere beni almaya geri geliyorlar. Gecenin bir vakti, tanımadığımız insanlarla şehrin karanlık sokaklarına girmek beni biraz ürkütüyor. Allah’tan Kübalı rehberimiz Jorge etraflarda. Hemen Semiha’nın dans hocalarını sorgudan geçiriyor, hepsi üniversite de okuyan iyi çocuklar çıkıyor. Jorge’de bizimle gelmeye gönüllü olunca ben daha rahatlıyorum. Sonra şehrin içlerine doğru yürümeye başlıyoruz. Kimi yerde ortalık kapkara çünkü elektrik yok. Yol bir türlü bitmek bilmeyince Jorge bile huzursuzlanmaya başlıyor. Ama sonunda harika bir bahçeye ulaşıyoruz. Beyaz ferforje sandalyeli masalar, dans pisti tıklım tıklım dolu ve de tabi ki harika müzik yapan bir grup.

Sahnedeki müzisyenler Küba’nın Santiago asıllı ünlü gruplarından Septeto Santiaguero. 1995 yılında kurulan grup, mambo tarzı yerine daha geleneksel septet tarzı müzik yapıyormuş. Yedili anlamına gelen müziğin yedi müzik aleti ile yapıldığını sonradan öğreniyorum. Ben bol rom içip, yanında yağda kızarmış muz cipsleri ile kolestrol seviyemi arttırmaya devam ederken Semiha derslerine devam ediyor. Çok başarılı bir öğrenci olduğu kesin...


Küba müziğinin kökenleri ilginç. Kuzey Afrika’dan Küba’ya getirilen kölelerle başlıyor herşey. Amerika’ya giden kölelere geleneksel müzik aletleri davul ile ayinlerini yapma izni verilmezken, Kübalı köle sahipleri bu konuda daha hoş görülü. Bir süre sonra kölelerin davulu ile İspanyolların gitarı harmanlanmaya başlıyor ve zaman içinde ortaya dünyanın en güzel ve enerjik müziklerinden biri çıkıyor.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, kanımdaki rom oranının artmasıyla da ilgisi olsa gerek, müzik benide baştan çıkarıyor.Dans pistinde, artık yarı profesyonel düzeye ulaşmış olan Semiha’nın yanında buluyorum kendimi. Gönüllü dans hocaları her daim mevcut. Ben hiç ritim duygusu olmayan, bedenini kuklavari hareketlerle hareket ettirebilen son derece kötü bir danscıyımdır ve dans etmeyi de hiç sevmem ama burası Küba... Hiç bir şey umurumda olmadan Santiago de Cuba gecesinin yıldızları altında saatlerce dans ediyorum...

5 yorum:

mavimantar dedi ki...

Galiba hiç şaşmamak gerek; o çoşkulu müzikleri dinlerken insan eline koluna bedenine biraz zor hakim olsa gerek :) Havaalanında, otel odasında, sokakta müzik.Kıpırdanmadan durmak zor yani.
Bakalım daha ne süprizler var bize anlatacağın.
Birde yoldaki raylar dikkatimi çekti.(Yanılıyor muyum yoksa?)Halen kullanılıyor mu?Yada ray değilse onlar ne olaki öyle?

Geveze Kalem dedi ki...

Nasıl yani, orası gerçekten havaalanı mı?:S
Öyle güzel anlatıyorsun ki, oğlumun beklemesini falan beklemeyip alacağım soluğu en kısa zamanda Küba'da:)
Anlatımından mı, her daim dans ve müzik coşkusundan mı bilmiyorum ama arada sırada karanlık, tehlikeli olabilecek yollardan bahsetsen bile Küba bende fakir ama güvenli, sakin, kendi halinde bir ülke etkisi yarattı. Yoksa bezginliğinin bir yansıması mı bu?

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili mavimantar evet yollarda gördüğün ray, ama kullanıldığını hiç görmedim. Tabii benim görmemiş olmam birşey ifade etmez, çünkü topu topu 1 gün kaldım orada..

Küba gerçekten gittiğim pek çok yere göre güvenli bir ülke annem'in kalemi.. Turizm'den gelen para ülkenin en önemli gelirlerinden biri olunca turistler el üstünde tutuluyor ve benim gösterdiğim tedbir sadece rutin bir sağduyu..

Nihat Akkaraca dedi ki...

Yazmaya devam Ayşegül, lütfen. Biz de oralara gitmiş kadaroluyoruz...

Pınar Y. dedi ki...

merhaba,

biz de martta kübaya gidiyoruz, rotamızı belirlemek için araştırma yaparken karşılaştım blogunuzla. şu an sadece havanaya gidiş dönüş tarihimiz belli, toplam 9 gün. nasıl bir rota önerirsiniz. santiago de cuba mutlaka görülesi bir yer mi, yoksa trinidad varadero habana üçgeni küba deneyimi için yeterli midir sizce?

teşekkürler,

küba dışındaki seyahatlerinizi okumadım henüz, okuduğum küba yazılarınızdan sonra biletimi almamış olsam da kübaya gitmeye karar vermiş olurdum gibi geldi:)