Myanmar bana göre dünyanın en hoş ülkelerinden biri. Özellikle bir akşam üzeri güneş batarken, yüksekçe bir tapınağın tepesinden seyrettiğim Bagan’ın binlerce tapınağı, o ana ulaşmadan çok önceleri, gündüz düşlerimin beni götürdüğü en önemli yerlerden biriydi. Bu ülkenin benim rüyalarıma giren köşelerini anlatmaya Şvedagon tapınağı ile başladım, sonrasında dört bir yana gideriz diye düşünmüştüm ama nedense tıkanıp kaldım.
Mavilimon’a yazdığım yazılarda bilinçli olarak ülkenin tarihi, ekonomisi yada yönetim biçimi gibi konuları elimden geldiğince kısa olarak geçiştirmeye çalışıyorum. Sonuçta bunlar herkesin her hangi bir ansiklopediyi açıp bulabileceği bilgiler. Ben sizleri benim gözlerim ve hislerimle dolaştırmaya çalışıyorum ama yukarıda yazdığım gibi bu kez tıkanıp kaldım. Nedenini bulmam ise bir kaç gün sürdü ve dolayısıyla bu arada mümkün olduğunca düzenli tutmaya çalıştığım yazılarım da sekteye uğradı. Ne oldu biliyormusunuz? Myanmar’ın saygıdeğer generalleri yazmama izin vermedi. Onlardan sırası geldikçe satır aralarında şöyle bir bahsederim diye planlamıştım ama ‘maalesef bizi anlatmadan, Myanmar’ın ruhunu yazman çok zor’ dediler. Ve aslında haklılarda...
Myanmar 1948 yılında İngilizler’den bağımsızlığını kazanır. Yeni bir ülke ve yönetim biçimi yaratmanın kargaşası, denemesi ise sadece 14 yıl kadar sürebilir. 1962 yılında generaller iş başına gelir. O günden beri de dünyanın en katı ve dışa kapalı yönetimlerinden birini oluşturular. 1990 yılında son derece zarif ve hoş bir kadın, bu ülkede yaşananları, kimi zaman çok fazla anlaşılamadan abartılsa da, dünyanın gündemine taşır.
Uluslararası baskılar sonucu generaller, 1990 yılında genel bir seçime izin verirler. Oyların %80’ini ise, bağımsızlık savaşının kahramanlarından Aung Sang’ın kızı Aung San Suu Kyi’nin sözcülüğünü yaptığı parti kazanır. Ancak Generaller seçimi derhal iptal ederler, parti liderlerinden yaklaşık 100 kişiyi ya sürgüne gönderilir ya da öldürülür. Aung San Suu Kyi ise bu dönemde ev hapsine alınır. Generaller bu seçime izin vermekle bir anlamda, ülkedeki en güçlü direnişin liderlerini açığa çıkarırlar ve ortadan kaldırırlar. Ayrı bir yazı konusu yapmayı planladığım Aung San Suu Kyi’ye ise 1991 yılında Nobel Barış ödülü verilir. O zarif kadının kişiliğinde simgelenen direniş ise, kimi zaman azalarak,kimi zaman artarak o günden bu yana halen devam etmekte.
Turist olarak dolaşırken, askeri rejimin etkilerini hissetmek çok olası değil. Etrafta öyle çok fazla asker yada polis dolaşmıyor ama tabiki anlatılanlar çok farklı. TV tek kanal ve ciddi bir program yok gibi. Elime geçen İngilizce bir gazeteden programların büyük bir kısmını haberlerin oluştuduğunu aralarada, tatlı ve hoş melodiler, askeri marşlar, ulusun ruhunu güçlendirici şarkılar gibi müzik programlarının eklenmesi ile günlük TV yayınının doldurulduğunu anlıyorum.
Belkide baskıcı rejimin etkilerini gösteren en çarpıcı görüntüler, yanlarında ya da sırtlarında çocukları ile yol yapımında çalışan kadınlar. Otobüsle çoğu kez hızla yanlarından geçtiğimiz görüntülerden aklımda kalanlar, genelde taş kıran erkekler ve bu taşları sepetlerle yada sadece elleri ile taşıyan kadınlar...
1996 yılında generallerin başlattığı büyük turizm harekatı sırasında tüm yollar, insanların zorla çalıştırılması ile yapılmış.Tarihi ve turistik yerlerin etrafında, insanların yaşadığı tüm evler yıktırılmış ve insanlar yaşadıkları yerlerden sürülmüş. Bu olanların dünya kamuoyuna yansıması ise beklenen turist sayısının çok düşmesine neden olmuş. O dönemde halka söz verdiği turizm hamlesinin gerçekleşmediğini, halktan saklamaya çalışan askerlerin, geceleri boş otellerin ışıklarını zorla yaktırdığı anlatılıyor.
Generaller’e göre ise halkın istekleri şöyle. Nereden mi biliyorum? Çünkü neredeyse turistlere yönelik her broşüre yazmışlar.
-dış güçlere dayanarak, halkın moralini bozan ve negatif fikirleri olanlara karşı olmak.
-devletin stabilitesini bozmaya ve ülkenin gelişimini engellemeye çalışanlara karşı olmak
- devletin iç işlerine karışan, yabancı ülkelere karşı olmak
- İç ve dış tüm yıkıcı elemanları ortak düşman kabul ederek ortadan kaldırmak.
Ülkenin en büyük destekçisi yani büyük abi’si Çin, en korkulan düşmanı ise Amerika. Çin’den alınan ekonomik ve askeri yardımlar büyük. O coğrafyanın bir diğer önemli ismi Japonya ise, Çin’den geri kalmamak için özellikle turizm ve hidro elektrik santrallar gibi alanlarda son dönemlerde yatırımlarını arttırmaya başlamış.
Dünyanın en büyük yakut madenleri burada, yakut dışında zümrüt ve altın da çıkartılıyor. Ve en önemlisi Myanmar’ın şu an çıkartamasa da Andaman denizinde petrol yatakları var. Bu petrolü Amerika’nın rezerv olarak sakladığı söyleniyor.
Bu Amerika ve petrol hikayesi gerçek mi yoksa bir komplo teorisi mi bilinmez ama Amerika’nı kendisine saldıracağına kesin gözüyle bakan generaller, yakın zamanda başkenti Yangon’un 300 km uzağında dağlar arasında, savunulması nispeten kolay olan bir bölgeye taşıdılar. Bu başkentin taşınma işini ve seyahatim sırasında generallerle bizzat tanışamasam da, kırmızı halıları ile karşılaşmamı, mavilimon’a yazdığım ilk yazılardan birinde anlatmıştım.
Bugün bayramın ilk günü, ve ben Afyon’da ilk kaplıca deneyimimi yaşıyorum. Öncelikle herkesin bayramını kutlarım. Myanmar yazılarının yanı sıra tahmin edeceğiniz gibi güzel yurdumun insanlarının termal sulara dalması, Afyon otellerinde ki dini bütün ve dini yarımlar arası kamplaşmalar, yakında burada.
Aung San Suu Kyi’nin fotorafı Wikipedia, Devlet Başkanı General Than Shwe'nin ki ise BBC'den
7 yorum:
:)Bu broşürlerde yazanlar halkın istekleri miymiş?...Sanki daha çok generallerin istekleri gibi geldi bana:)...Neyse şimdi onların içişlerine karışmış olmayayım (:
Dediğin gibi,Myanmar'ın sosyo-ekonomik yapısı,yönetim biçimi vs. hakkında bilgilere ulaşabiliriz.Ama yol kenarında sırtında çocuğuyla çalışan kadınlar,müşteri varmış gibi görünsün diye yakılan otel ışıkları yada generallerin ziyareti için kırmızı halılar serilen tapınakların varlığına ulaşmak...(Evet, o yazını anımsıyorum.Generaller gelecek diye,tapınaklara kırmızı halı döşenmişti.Böylelikle sende üşümeden dolaşmıştın.)İşte bunları ancak bu şekilde öğrene biliyoruz.Bu yüzden sana bu kadar çok teşekkür ediyorum.
Şimdi büyük bir merakla son 17 yılın 11 yılını ev hapsinde geçiren o zarif kadının Aung San Suu Kyi'nin öyküsünü bekliyorum...
Sahi; bu arada, kaplıca öyküsüde çok ilginç olacak gibi.
İyi tatiller...
Ayşegül,bir şey sorabilir miyim?
http://img.blogcu.com/uploads/oglena_Birm_nia[1][1]2.JPG
Bu adresteki resim (bence PhotoShop işin içine fazlasıyla girmiş)Myanmar'da yılda bir kez oluşan bir doğa olayı imiş.Eğer öyle ise eminim bununla ilgili turistik bir resim, broşür ya da o bölgeye yapılan bir tur vardır diye düşünüyorum.Gerçi olsaydı zaten bahsederdin. Demek ki bu PhotoShop'tan çıkma...
Ama yine de ben bir sorayım dedim...
Sabahın 04:30' da aklıma takılan şeye bak :D
Isvec TV'sinden ögrendim: Norvec'te Burmalilarin TV'si var halkina kendi dilinde ulasabildigi...Burma demekte israr ediliyor buralarda, cunku Myanmar generallerin istedigi ad, suandaki dil: halkin dilini degistirmisler ulkenin adi gibi, bence en buyuk destek onlara buralardan: biz de "Burma" diyelim...
Ayşegül yine büyük keyife okudum yazını. üstelik tapınak yazılarını daha yeni okuduğum için taze bir devam oldu benim için. Ve merakla devamını bekliyorum. Hem Aung San Suu Kyi nin hem de kaplıcaların.
sevgilerimle
ipek
Senin gözünden dünyayı gezmek harika! Ne kadar uğraşırsan uğraş, ülkelerin tarihi, ekonomisi, yönetim biçimi gibi konuları bile, içine senin kelimelerin, duyguların girdikten sonra 'sıkıcı' bulma şansım yok.
Haklısın, generaller anlatılmadan olmazmış, bu ülkenin silüetini bu kadar şekillendirdikleri düşünülecek olursa.
Myanmar'ın devamı ve Afyon izlenimleri de harika olacaktır ama sabırsız takipçin yine de Meksika günlerini bekliyor.;-)
Sevgili mavimantar,
Myanmar ile ilgili bayağı birşey okudum izledim ama hiç gönderdiğin resimdeki gibi bir şey duymadım. Zaten senin de dediğin gibi resim buram buram photoshop kokuyor. Eğer böyle bir şey olsaydı bir şekilde duyardık diye düşünüyorum..
Sevgili alp&ege'nin annesi bu isim işi zor, pek çok ülkede isimler değişip duruyor, bazen ne diyeceğimi bende bilemiyorum. Aslında Burma bize daha kolay gelecek bir sözccük..
Sevgili acemi aşçı ve geveze kalem Afyon izlenimlerini en doğru biçimde yazabilmek için günlerimi sucuk üstüne, bol kaymaklı ekmek kadayıfı yiyip, sonra da havuza dalarak geçiriyorum. Bakalım bu deneyimlerden ortaya nasıl bir yazı çıkacak :))
Bu durumda Afyon izlenimlerini mutfak bloglarından birinde yayınlat, daha uygun olacak gibi görünüyor.:P
(Not: ':P' bu, ağzı sulanmış kişi ikonudur.) :))
Yorum Gönder