14 Mart 2008 Cuma

Mihintale - Sri Lanka

Biliyorum, bir önceki yazının misafirleri Rapa Nui’li güzel kızları ve yakışıklı erkekleri bırakıp tekrar Sri Lanka’ya dönmek zor olacak ama, ne demişler yolcu yolunda gerek..

İşte bugünde dünyanın öteki ucunda bir mola verdikten sonra tekrar Sri Lanka’da, Budizm’in adaya yayıldığı tepeler olan Mihintale’deyiz. İnanışlara göre Hindistan’dan gelen Mahinda, zamanın kralı ve halkına Budizm’i ilk kez burada anlatmıştır. Bu özelliğinden dolayı önemli bir hac yeri olarak kabul edilen Mihintale, aslında yemyeşil bir ovadaki, yine bir o kadar yeşil bir tepeye kurulmuş bir manastır kompleksi. Burada bulunan hastane kalıntılarında yapılan araştırmalar, bu sağlık kurumunun dünyadaki en eskilerden biri olabileceğini göstermiş. Burada hastaları şifalı yağ banyoları ile tedavi etmeleri, Ayurveda’nın burada da uygulandığının göstergesi olsa gerek...


Manastır kompleksinin bulunduğu tepeye, öncelikle iki yanında muhteşem Franjipan ağaçlarının bulunduğu bir merdivenle çıkılıyor. Hani şu spa reklamlarında hep havluların ya da tütsülerin bir köşesine, yanına yerleştirilen beyaz yapraklı zarif çiçekler vardır ya, işte onlar meğerse bir ağaçtan gelirmiş. Bembeyaz dalları olan bu ağaçlar neredeyse yapraksız ama bol çiçekli. Çiçekleri ise hem dallarda, hem de yerlerde. Dolayısıyla nerede Franjipan ağacı olan bir yola sapsanız, birileri sanki sizin için daha önceden yollarınıza çiçekler sermiş gibi oluyor. İşte Mihintale’ye ulaşmak içinde yollarına çiçekler serilmiş böyle bir merdivenden ağır ağır çıkılmaya başlanıyor. Ulaşılan ilk düzlüğün adı da bir başka güzel; mango ağacı tepesi.

Buradaki tepeden daha sonra sağda ve solda buluna iki ayrı tepeye tırmanmak mümkün. Sağdakinde büyük, beyaza boyanmış ve yeşilliğin ortasında pırıl pırıl parlayan oturan bir Buda heykeline, sol taraftan ise stupa’ya tırmanılıyor.


Stupa’nın balkonundan, tüm Anuratapura çevresini, çok uzaklara kadar kuş bakışı görmek mümkün. Aralarda, oraya buraya serpiştirilmiş stupaların beyaz tepelerini görebildiğiniz bu yeşil denizin manzarası nefes kesici. Sıcak bir günde tırmanılan merdivenlerin yorgunluğuna değiyor.


Mihintale halen yaşayan bir manastır kompleksi. Halen 31 rahip burada ikamet ediyormuş. Rahiplerin yaşadığı kısımda ise dünya tatlısı bir sürpriz daha; küçük bir karaca.. Adını Tigiri koymuşlar, bahçede sakin sakin dolaşan hayvanı benim ‘gel bambi, gel’ diye çağırmam önce etraftakileri güldürüyor ama sonra adı Tigiri Bambi oluveriyor. Tigiri çok fazla samimi ve laubali olmamanız kaydıyla kendisine dokunmanıza, sevmenize izin veriyor. Öylesine zarif, tedirgin duran bir hayvan ki, uzun süre etrafından ayrılamıyorum.

Dönmek üzereyken kapıda otoriter bakışları ile bizi izleyen başrahibin fotoğrafını çekmek için izin istiyorum, fotoğrafı kendisine göndermem şartı ile izin veriyor. Hay Allah! Bir de şimdi eve dönünce posta işi çıktı diye düşünüp adresi yazmak için kağıt kalem ararken, yardımcısı bana hemen bir kart vizit çıkarıp veriveriyor. Kart vizit ve üzerinde bir e-mail adresi. Anlaşılan artık manastırlar içinde elini eteğini dünyadan çekmiş rahiplerin yaşadığı, inzivaya çekildiği, yıllarca meditasyon yaptığı yerler değil, hepsine ulaşmak bir tuş basımı mesafede. Dünya artık garip bir yer olmaya başlıyor değil mi??

7 yorum:

Geveze Kalem dedi ki...

Kendimi bir masal ülkesinde gezinirken hissettim birden.:)

Bambi ha? :))

Burçin'in Denemeleri dedi ki...

Ayşegül, anlattıklarını okurken kendimi bir filmin içindeymiş gibi ya da başka alemlerde dolanır gibi hissediyorum ve bu duyguyu çok seviyorum. Yazılarını okumak çok çok keyifli.
Sevgilerimi gönderiyor ve güzel bir hafta sonu diliyorum...

Butterfly dedi ki...

Ayşegül cidden masal gibi, karacanın adıda öyle sevimli Tigiri haa, ama ürkek bir duruşu var sanki. ama o merdivenli yol beni izmir'deki Meryem ana kilsiesine çıkarken hissettiklerime götürdü.
Bu arada aynı saatlerde aynı yerlerde olduğumuzu okuyunca belki de yan yan geçip gittik birbirimizi tanımadan, hayat böyle bir şey işte, oysa çok isterdim karşılaşmayı... Sevgiler.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili Geveze Kalem, Burçin ve Butterfly, sizin yorumlarınızı okuduktan sonra düşündümde, içinde Bambi'si falan olan bayağı masal gibi bir yermiş Sri Lanka... Bu arada benim huylarımdan birine daha tanık oldunuz. Ben orada burada sokakta gördüğüm her hayvana hemen bir isim takıveririm.
Sevgiler

Berceste dedi ki...

Ne güzel bir çiçek ve ne güzel bir bambicik... Benim yerime de sevseydin keşke. Herkes güzelliğe, anlatıma takılmış, ben de gidip nelere takıldım bak :P Ama anlatım hep güzel, hep masal prensesi gibi hissediyorum okurken ben kendimi...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sevgili Berceste, merak etme Bambi'yi o sıkılana kadar sevmiştim. İnanılmaz güzel bir yaratık tı...

ssbb dedi ki...

Demek ağacın adı buymuş,
görüp gelip sonra sizden öğreniyoruz.
Çiçekli yol fotoğrafı, ve yazılar çok güzel olmuş, elinize sağlık.