Hep yazıyorum ya, Uzakdoğu’ya gidince Buda heykellerinden kaçmak mümkün olmuyor. Büyüğü, küçüğü, yatanı, oturanı, ayakta duranı her daim bir yerlerde karşınıza çıkıyor. Bu kadar çokluğun içinde, çoğu sıradanken, ara sıra da gerçekten güzel olanlarla da karşılaşmıyor değilsiniz. İşte Sri Lanka’da benim favorilerim. Ortak yönleri ise hepsinin kayaya kazınmış olması.
Avukana yada güneş yiyen Buda: 1600 yıllık ve 13 metre yüksekliğindeki bu heykel, şu anda içinde sadece 4 rahibin yaşadığı bir manastır kompleksinin içinde. Arkasındaki granit taş blok oyularak çıkarılan heykel, elbisesindeki kıvrımlarının güzelliği ile ünlü ve ülkedeki en iyi taş işçiliği olarak kabul ediliyor.
Avukana yada güneş yiyen Buda: 1600 yıllık ve 13 metre yüksekliğindeki bu heykel, şu anda içinde sadece 4 rahibin yaşadığı bir manastır kompleksinin içinde. Arkasındaki granit taş blok oyularak çıkarılan heykel, elbisesindeki kıvrımlarının güzelliği ile ünlü ve ülkedeki en iyi taş işçiliği olarak kabul ediliyor.
Heykel adını, güneşin ilk ışınlarının yüzüne gelmesi yüzünden almış. Sağ eliyle inananları kutsayan Buda’nın tepesinden çıkan alevler ise, şakralarının açık olup aydınlanmaya ulaşmasını simgeliyor. Budist inanışına göre, insan bedenindeki son şakra, kafada bulunan taç şakra ve buranın açılması sırasında , kafadan ateş çıktığına inanılıyormuş. Dolayısıyla bir gün kafanız fazla kızmaya başlarsa, çok da paniğe kapılmayın, aydınlanmaya ulaşmak üzere olabilirsiniz...
Galvihara Budaları: Polonnaruva’da bulunan bu yanyana yapılmış üç Buda heykeli, yine bir manastır kompleksinin parçaları. Oturarak meditasyon yapan, tahminen aydınlanmaya ulaştıktan sonraki ikinci hafta içinde gösterildiği, ellerini göğsünde çaprazlanmış ayakta duran ve artık ölmek üzere uzanmış olan Buda.
Ayakta duran Buda’ya aynı zamanda suratındaki üzüntülü ifadeden dolayı, başkalarının üzüntülerine üzülen Buda heykeli adı da verilmiş. Ama benim kesinlikle favorim olan üçüncüsü, ölmeye yatmış olan Buda. Koca bir kaya parçasını oyarak içinden böylesine güzel bir huzur ifadesi çıkartabilen, şimdilerde adı bile kalmamış sanatçıya hayran olmamak elde değil. İnsanın aslında adının kalması çok ta önemli değil. Şimdi düşünüyorum da o an heykeltraşın adını öğrenmiş olsam bile, şimdiye kadar aklımdan uçup gidecekti. Ama yüzünde yakaladığım o huzur ifadesi hep beynimin bir köşesine kazılı olarak kalacak.
Evet, bana hissettirdikleri ile, kesinlikle şu ana kadar gördüğüm en iyi iki ya da üç heykelden biri oldu ölüme yatmış Buda. Kaçımız böylesine huzurlu bir ifade ile bu dünyadan ayrılıyor olabileceğiz acaba? Hayatın anlamı ya da anlamsızlığı üzerine düşünmeye yatmak ve sonrasında hayatın anlamının da, anlamsızlığının da kendi içimizden geçtiğini bulmak gerekiyor belki de çoğu kez böylesi bir ifadeye ulaşabilmek için.
2 yorum:
Ayşegül, bu Buda ölümü mutlulukla karşilamış. Çünkü, benim düşünceme göre de ölüm, yaşanmış bir hayatın kanıtı olduğundan, en büyük mutluluktur. Ölüm olmasa yaşamın farkına bile varmayacağız.
Hiç yaşamamış olanlar ölmez. Kısacası, ölüm varsa, yaşam varmış demektir.
Çok mu karışık oldu anlatım?
Selamlar.
Anladım Nihat Abi, ne ölümü yaşamsız ne de yaşamı ölümsüz düşünmek elde mi?
Yorum Gönder