21 Haziran 2009 Pazar

İsfahan - 2

İsfahan’da 17. yüzyılda Safevi hükümdarı Hüseyin tarafından inşa ettirilen bir kervansaray’da kalıyoruz. Abbasi Oteli. Odaların duvarları nakışlarla, aynalarla süslenmiş. Küçük aynalardan yankılanan renkler, sizi anında alıp bambaşka zamanlara götürüveriyor. Ortasındaki görkemli avludaki bahçe, sizi dışarılara göndermemek için elinden geleni yapıyor. Çaylar güzel, muhabbet güzel ama oturmak olmaz, görülecek daha çok yer var.

Şehirde bir başka sabaha Colfa semtinde başlıyoruz. Daha çok Ermenilerin yaşadığı ve ünlü Vank katedralinin bulunduğu semt. 17. yüzyılda Şah Abbas döneminde ticareti geliştirmek amacıyla Hristiyanların yerleştirildiği, onlara vergi indirimleri ve din özgürlüğü verilen bir bölge. Her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği ve Colfa’nın merkezinde bulunan Vank Katedrali’nin kapısında sabah sabah nur topu gibi bir afiş karşılıyor bizi. Sözde soykırımı protesto ediyorlar. Grubumuzun bir kısmı bunu protesto ederek içeriye girmiyor. Bense protestomu, İran’daki rejimi çok seven, özenen, onu dost belleyen ama yine de bu afişi oradan indirtemeyen bizim siyasilerimize yaparak, kiliseye giriyorum. İçeride yaptıkları müzede küçük bir soykırım bölümü de var.

Kilisenin yapımına 1602 yılında başlanıp, 1683 yılında bitirilmiş. Şu anda 5000 civarı Ermeni’nin yaşadığı İran’daki en büyük Ermeni kilisesi. İçi son derece canlı renklerle yapılmış ikonalarla kaplı. Ancak bu süslemelerde büyük ölçüde yabancı etkisi olduğu düşünülüyor. Yüz tasvirleri batılı insanların benzeri, dolayısıyla bunları 17 yüzyılda burada yaşayan Hollandalı ve İtalyan sanatçıların, ya da onların yanında çalışan Ermeni ustaların yaptığı düşünülüyor. Kilisenin içerisinde fotoğraf çekilmesi yasak. Kapıdaki afiş sinir bozucu, ama resimler de kesinlikle görülmesi gereken cinsten. Eğer bir gün yolunuz düşerse kararı siz verirsiniz artık…

İsfahan’da gördüğüm bir güzel yapı da güvercin kulesi. Halen içinde güvercinlerin beslendiği, gübrelerinin toplanıp tarımda kullanıldığı bu güvercin apartmanları kesinlikle çok hoş yapılar. Ancak merdivenleri çıkarken dikkat edin, o kımetli gübrelerini sizin üstünüzede bırakabilirler..

Şehirdeki bir diğer mücevher yapıda Çehel sütün yani 40 sütunlu saray. Ancak 1687 yılında Şah Abbas döneminde yaptırılan bu saraydaki sütunları 40’ı bulmak için boşu boşuna saymayın. Sadece 20 taneler, ama sarayın önündeki havuza vuran akisleriyle 40 tane oluyorlar. Yüksek çatı ve ahşap sütunlar sarayın girişinde gölgelikli bir eyvan oluşturuyor. Buradaki küçük havuzun etrafında Şah Abbas yabancı misafirlerini ağırlarmış, Sarayın iç kısmındaki duvarlar resimler ile süslenmiş ve tek kelime ile muhteşemler. Çaldıran Savaşı ve Yavuz Selim’in resmedildiği bir tablo bizim için oldukça anlamlı.

Uzun bir günün ardından sizleri henüz daha dolaştıramadığım Nakşı Cihan meydanının yanında bir kahveye giriyoruz. İnce uzun salonu haremlik ve selamlık olarak ayrılmış. Çay da nargile de bahane, burası bir başka alameti farika. Yıllar içinde toplanmış ve duvarlara asılmış binlerce obje arasında, huşu içinde keyifli zamanlar geçiriyorum.. Sıradan şeylerin müzesi gibi burası…Hele o cam altı resimler yok mu….Oldukça ihmal edilmiş, unutulmuş bu halk sanatın inanılmaz güzel örnekleri burada duvarlarda, tavanlarda asılı. Nakşı Cihan meydanının hemen yanında bulunan bu kahvenin ne adını biliyorum ne de adresini, ama umarım bir gün İsfahan’a yolunuz düşerse, orayı bulabilirsiniz..

1 yorum:

Khadeer dedi ki...

We too call the place Isfahan in Urdu language... it is a place of great scholars and all... often referred to in here.. btw, Urdu is also derived from Turkish.. :) nice pics.. would want to travel to these places some time in my life..