Kahve Yemen’den gelir
Çayır çemenden gelir
Alyanak, pembe dudak
Her gün hamamdan gelir
Ellerinde ayağında acem kınası
Gidip getirsin oğlan anası
Bir fincan kahve eşliğinde, bu parça bucuk yazılan Yemen yazılarını nihayet bugün bitiriyorum. Bir bütün olarak okumak isterseniz, sağda gezi yazılarının altındaki Yemen link’ini tıklayın lütfen.
Evet bir zamanlar kahve Yemen’den gelirmiş ama şimdiler de içtiğimiz kahvelerin pek çoğu dünyanın diğer tarafından geliyor. 18. yüzyıla kadar Yemen’in dağlarında yetiştirilen ve hayvanların sırtında Moka limanına getirilip, gemilere yüklenen, bu değerli içeceğin ana vatanı Etiyopya ancak düzenli üretime geçildiği yer Yemen.
15. yüzyılda Moka’lı Ali İbn Umar al-Şadili, kahveyi Yemen’e getiren kişi. Bu içeceği Avrupa ile ilk tanıştıranlar ise Portekizli gemiciler, ancak yayılması Türkler aracılığı ile oluyor. 16.yüzyılda Yemen’e gelen Türklerin bu alışkanlığı önce İstanbul’a sonra da Viyana üzerinden tüm Avrupa’ya yaydıkları bugün herkes tarafından kabul ediliyor. Zaten şöyle iyi pişirilmiş bir fincan Türk kahvesinin ne keyfi, ne kokusu, ne de adabı diğerlerinde var.
Çayır çemenden gelir
Alyanak, pembe dudak
Her gün hamamdan gelir
Ellerinde ayağında acem kınası
Gidip getirsin oğlan anası
Bir fincan kahve eşliğinde, bu parça bucuk yazılan Yemen yazılarını nihayet bugün bitiriyorum. Bir bütün olarak okumak isterseniz, sağda gezi yazılarının altındaki Yemen link’ini tıklayın lütfen.
Evet bir zamanlar kahve Yemen’den gelirmiş ama şimdiler de içtiğimiz kahvelerin pek çoğu dünyanın diğer tarafından geliyor. 18. yüzyıla kadar Yemen’in dağlarında yetiştirilen ve hayvanların sırtında Moka limanına getirilip, gemilere yüklenen, bu değerli içeceğin ana vatanı Etiyopya ancak düzenli üretime geçildiği yer Yemen.
15. yüzyılda Moka’lı Ali İbn Umar al-Şadili, kahveyi Yemen’e getiren kişi. Bu içeceği Avrupa ile ilk tanıştıranlar ise Portekizli gemiciler, ancak yayılması Türkler aracılığı ile oluyor. 16.yüzyılda Yemen’e gelen Türklerin bu alışkanlığı önce İstanbul’a sonra da Viyana üzerinden tüm Avrupa’ya yaydıkları bugün herkes tarafından kabul ediliyor. Zaten şöyle iyi pişirilmiş bir fincan Türk kahvesinin ne keyfi, ne kokusu, ne de adabı diğerlerinde var.
Avrupa’da çok yayılıp sevilmesinin ardından bu ticarette pay sahibi olmak isteyen ülkelerin, (İngiltere, Hollanda, Amerika ve Fransa) tüccarları Moka’ya yerleşerek 1750’li yıllara kadar bu karlı ürünün ticaretini buradan yürütürler. Ancak yasadışı yollardan ülke dışına çıkartılan kahve fidanlarını Hollanda’lılar Seylan ve Java’da, Fransız’lar Antiller’de kendi sömürgelerinde üretmeyi başararak Yemen’in bu konudaki tekel’ine son veririler. 1800’lü yıllarda Moka limanından ihracat artık duracak ve kahve üretimi önce Asya’ya ardından Güney Amerika ve Afrika’ya yayılacaktır.
Bugün dünya kahve ticaretinde, Yemen’in yeri çok küçük. Üretimi arttırmak için yapılan çalışmaların önündeki en büyük engellerden biri ise Yemen’lilerin gat çiğneme alışkanlığı. Ülkedeki pek çok verimli toprak getirisi kahveye göre daha fazla olan gat üretimine ayrılmış durumda.
Yemen’liler daha çok kahvenin kabuğundan yapılan ve içine zencefil, tarçın, kardamom, ve karanfil karıştırılan ‘kişr’ adı verilen bir içeceği tercih ediyorlar. Belki de çok şekerli olması nedeniyle, benim damak tadıma hiç uymayan bir şeydi.
Benim anlatacaklarım bu kadar. Eğer sizinde Yemen (ya da diğer ülkeler) ile ilgili paylaşmak istediğiniz yazı ve fotoğraflarınız olursa, mavilimon’a hoş gelirsiniz.
Yazının başlığını, hem Suriye, hem de Yemen gezisi sırasında rehberliğimizi yapan Yıldırım Büktel’in notlarından aldım. Yemen yazılarını yazarken kendi tuttuğum notlar yanında, onun dağıttığı notlardan da fazlasıyla yararlandım. Centilmenliği, sabrı, bilgisi ve profesyonelliği ile beraber seyahat ettiğimiz yerleri daha da fazla sevmemizi sağladı.
Evet Yemen bitti ama şimdi başka yerler zamanı....
2 yorum:
Kahveden ve çikolatadan sonra ne gelir sizce? Bisküvi gelir tabii ki. Peki bu sözcük nereden gelir? İÖ 3. yy'da Roma'da şarapla ısıtılarak yenen ekmeklere "iki kez pişirilmiş" anlamında "bis coctum" denildiğini, sözcüğün bugünkü bisküvi sözcüğünün atası olduğunu biliriz.İki kez pişirildiği için bu yiyeceğin suyu iyice aza indirgenmiş oluyor. Dolayısıyla sert, ama bu sayede dayanıklı. Amerikalılar bisküvı sözcüğunü pek kullanmazlar, "Cookie" derler. Yani "kurabiye". Oysa kurabiye ile bisküvı arasında önemli ayırımlar var. Nitekim İngilizler, çiğnemesi kolay olana "cookie", daha sert ve gevrek olana "bisküvi' diyorlar.. Fransızca kökenli bisküvi (bescuit) sözcüğünün İngilizlerce benimsenmesine ise, kurabiye üreticisi bir firmayla ilgili davanın sonucu yol açmış. Cake ve biscuit kelimeleri, bir KDV nedeniyle farklı tanımlanarak (bisküvi bayatlayınca yumuşar, kek ise sertleşir şeklinde) ayırıma gitmişler. Bütün bunların dışında bir de "Anzak bisküvisi" vardır?
Sağolun Müntaz bey,
sayenizde günlük hayatta çok kullandığımız ama kökenlerini düşünmediğimiz pek çok şey hakkında bilgi sahibi oluyorum.
Sevgiler
Yorum Gönder