2 Eylül 2007 Pazar

Knidos

Bugünkü yazının konusu Symi adası olurdu diye tahmin etmiştim ama Yunanistan’daki yangınlar nedeni ile 1 Eylül günü Symi’ye yapılması gereken dostluk gezisi bu yıl için iptal edilince biz de ver elini Knidos dedik. Konumu nedeni ile bence antik kentlerin en güzellerinden biri olan, Datça yarımadasının tam ucundaki bu kente bir kaç yıldır uğramamıştık.

İstanbul’a dönüş hazırlıkları, gelenler gidenler, kalabalık aile yemekleri derken bu günkü yazıyı Knidos’un girişindeki tabelada bulunan yazıyı sizlere aktararak ve dolayısı ile işin biraz kolayına kaçarak yapıyorum. Benim izlenimlerim bir sonraki yazının konusu olsun.


Knidos hem yarımadanın güneye bakan ucunda, hem de Kao Krio’nun (Deve Burnu) kuzey yamacında teraslar üzerinde kurulmuştur. Her iki kara parçası bir köprü ile birbirine bağlanmış ve böylece başlangıçta geçilebilir limanlar birbirinden ayrılmıştır. Batıdaki küçük limanı askeri, diğer büyük olanı ise ticari amaçlar için kullanılmıştır. Kenti yuvarlak ve köşeli kuleleri ile güçlü bir sur duvarı çevrelemektedir. Sur duvarı, tekniği nedeni ile, Karia Satrabı Mausolos zamanında (İÖ 4.yüzyıl) yapılmıştır. Şehir surlarının dışında, doğuya doğru yaklaşık 7 km uzunluğunda geniş bir alana yayılmış Nekropolis (mezarlık) bulunmaktadır.

Buluntulara göre 3 binden beri burada bir yerleşimin olması gerekiyor. Kazılar esnasında ortaya çıkan İÖ 14. ve 13 yüzyıl Miken dönemine ait seramik parçaları burada yerleşimin sürdüğünü göstermektedir. ‘Knidos’ ismi o dönemdeki kaynaklarda da geçmektedir. Antik yazarlara göre, kent 12. yüzyılda Sparta’dan önce adalara, sonra kıyıya geçen Dor kabileler tarafından yeniden kurulmuştur. O zamanlar da Knidos’ta altı önemli Dor kentinin ortak bir Apollon kült merkezi (Triopion) vardır.

İÖ 6 yüzyılda Knidos zengin bir şehir olmuştur. Bu zenginlikten dolayı, dönemin en ünlü kehanet merkezlerinden olan Delphi’ de mermerden bir hazine dairesi inşa ettirmiştir. Ayrıca İÖ 540 yıllarında Persler batıya doğru ilerlediklerinde Knidos kenti bütün Datça yarımadasını kapsıyordu.

İÖ 4 yüzyıl ise kentin artık tam anlamı ile bir dünya şehri, metropol olduğu dönemdir. Bu çağın ünlü heykeltraşları Skopas ve Bryaxis Knidos tapınaklarını kült yontuları ile onurlandırırken, Knidos’lular aynı tarihlerde Praxiletes’in ünlü Aphrodite heykelini kente kazandırmışlardır.

Kos’taki tıp merkezine yakın seviyede bir tıp okulu kurulmuş ve kısa zamanda meşhur olmuştur. Dünya’nın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos Knidos’ludur ve kendi doğum yeri olan Knidos’da ambulatio pensilis olarak ünlenen teraslı bir Stoa yapmıştır. Ünlü matematikçi Eudoksos ise Knidos’da yeri henüz saptanamamış olan görkemli rasathanesinde yıldızları incelemiş ve astronomi araştırmaları yapmıştır.


Knidos en parlak çağını Helenistik dönemde (İÖ 300-30) yaşamıştır. Atina, Delos, İskenderiye, Mısır ve kuzey Karadeniz’de ele geçen çok sayıda Knidos kökenli mühürlü amphora kulpu kentin şarap ve zeytinyağı ticareti ve ihracattaki ününü açıkca göstermektedir. İÖ 2 yüzyıldan başlayarak Knidos ayrıca önemli bir seramik üretim merkezi olmuştur.

Knidos zengin iş adamları sayesinde (örneğin C Julius Theopompos’un ailesi) Roma döneminde ‘civitas libera’, yani vergilerden muaf tutularak önemini devam ettirmiştir.

Diğer Anadolu kıyı kentleri gibi burası da İS 7. yüzyılda Araplar’ın istilasına uğramıştır. Bunu bir kilisenin tabanına kazınmış Arapça yazıttan kesin olarak anlamaktayız. Daha sonra meydana gelen birkaç büyük depremle Knidos önemli oranda tahrip olmuş ve olasılıkla kent bundan sonra tamamen terk edilmiştir.

İlk kazı ve araştırmalar, Sir C. Newton tarafından 1857-58 yılları arasında British müzesi adına yapılmıştır. Yaklaşık bir asırlık zaman aralığından sonra sistemli kazı ve araştırmalar I. C. Love başkanlığındaki bir Amerikan heyeti tarafından 1967 – 1977 yılları arasında yürütülmüştür. 1988 yılından beri ise, Prof Dr. Ramazan Özgan başkanlığında TC Kültür Bakanlığı adına, Selçuk Üniversitesi elemanlarından oluşan, bir heyet tarafından bilimsel araştırma ve kazılar devam etmektedir.

7 yorum:

Punto dedi ki...

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Tarihin derinliklerinde yaşıyoruz ama bunları ne tanıtabiliyoruz ne de pazarlıyabiliyoruz.

Adsız dedi ki...

Knidos hakikaten çok güzel bir yerdir. Eğer görmediyseniz, bir tatiliniz sırasında mutlaka bir fırsat yaratmaya çalışın
Sevgiler

Adsız dedi ki...

ayşegül ablacım sadece knidosu değil bizide anlatmanı bekliyorum kolay değil o sıcakta oraları dolaşmak:) pelin

Adsız dedi ki...

vallahi haklısın Pelin'cim hep beraber o güneşin altında az cefa çelmedik değil mi?

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

2. isimsiz benim
teknik bir hata oluştu

Nihat Akkaraca dedi ki...

Knidos'a tur götürüyordum. Bu yaz sıcaklardan dolayı yapamadım. mehmet Ali Ağa Konağı'na gelen turlar öyle bir sattte yola çıkıyorlardı ki, biz de tam zamanında, günün dikiminde orada oluyorduk. Orayı gezmenin zamanı günün akşam saatleri olmalı. yani, saat 18.00 cıvarında gezi başlamalı. Gezi bittikten sora da güneşin batışı mutlaka seyredildikten sonra, lokantada oturup bir iki bardak kırmızı şarap içilmeli. Tıpkı yüzyıllarca evve o insanların yaptıkları gibi...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Nihat Abi,
Hep bana da Knidos'u feci bir sıcak altında gezmek düştü. Bu sene daha uygun bir saatte gidelim diye arabayı tercih etmiştik ama saat 17:00 den sonra ören alanını kapatıyorlar dedikleri için yine erken gitmek zorunda kaldık. O sıcakda bunun aslı astarı varmı diye sormayı da unutmuşum. Ama haklısınız orasının keyfi kesinlikle akşam üzeri çıkar...