29 Ağustos 2007 Çarşamba

Şirince

Kuşadası’nda kaldığımız günlerde, adını sıkça duyduğum Şirince’yi de sonunda görme şansım oldu. Sevdim mi? Hem evet, hem hayır.

Selçuk’tan 8 km süren, kıvrıla kıvrıla tırmanan bir yolun sonunda ulaşılıyor Şirince’ye. Yol boyunca her yer zeytinlik. Çok keyifli bir yol. Zeytin ağaçları en sevdiklerimden biridir zaten. Özellikle yaşlı ağaçların, adeta bir heykele dönüşmüş gövdeleri eminim en maharetli heykeltraşları bile kıskandırıyordur.



Bu güzel yolun sonunda köyün meydanına gelipte, kendimi kapalıçarşı benzeri, turistik vırtı zırtı satan koca bir pazarın içinde bulunca ciddi bir hayal kırıklığına uğradım. Tepelerde yeşilliklerin arasındaki evler harika gözüküyordu ama böyle bir karşılama onlara hiç yakışmıyordu.

Açıkan karınlarımızı harika bir otlu gözleme ile doyurduktan sonra, çarşı pazar hengamesinden kurtulup yavaş yavaş yukarılara doğru tırmanmaya başlıyoruz. Bu arada Ege’li hanımların ne kadar güzel gözleme yaptığına hiç dikkat ettiniz mi? Evlerin arasında dolaşırken kapısının önünde oturan Yıldız Teyze ile sohbet ediyoruz. Babasının Selanikten geldiğini anlatıyor bizlere. Onun izni ile, içeride hala Rum ustaların işçiliğini, yaptıkları ahşap tavanlarda yada haç işaretleri ile süslenmiş dolaplarda görebileceğiniz, mütevazi evini dolaşıyoruz.

Köyün merkezinde ki bir tabelaya göre eski adının ‘Tepedeki Efes’ olduğu söylenen köyün Aydınoğulları zamanında kurulduğu sanılmakta. 19. Yüzyılda Osmanlı yönetimi altında Rumların oluşturduğu 1800 haneli bir köy iken, İzmir’in kurtuluşu ile boşaltılan köye daha sonraları 1924 yılında Selanik ve çevresinden gelen Türk aileler yerleştirilmiş. Yine aynı tabelada köyün mimarisi ile ilgili şunlar yazıyor. ’’ Köyün mimari yapısı diğer köylerden farklı olup, tüm evler kagir, çok pencereli ve pencere ebatları aynı oranda yapılmış iki katlıdır. Balkonları asma balkon olarak yapılmış, bodrum kat mutfak ve kiler olarak kullanılmıştır. Evlerin pencere kenarları ve saçakları resim ve kuş motifleri ile süslenmiştir. Köyde iki kilise, mimari özelliklere sahip ilkokul ve çeşmesi ile kırka yakın manastır bulunmaktadır.’’

Evinin önünde, ördüğü patikleri, elbezilerini ve kırlardan toplayıp kuruttuğu çeşitli otları satmaya çalışan Yıldız Teyze’ye aşağıdaki çarşı pazar rezaletini soruyorum. Muhtar diyor, bütün açları doldurdu buraya. Seçmeyin o zaman sizde onu bir daha diyorum. O şimdi bütün dünyalığını yapıp gitti buralardan diyor Yıldız Teyze. Aşağıdaki alışveriş furyasının köylüye çok bir katkısı olmuyormuş.

Güzel olanı, kısa yoldan paraya çevirmek adına hemen lekelemek bizim genlerimizde olan bir şey galiba. Bursa’nın güzel köyü Cumalıkızık’ta olduğu gibi sadece köylülerin el yapımı ürünlerinin sergilendiği küçük bir pazar yeri ve köyün ünlü meyvalı şaraplarını tadıp yöre yemeklerini yiyebileceğiniz küçük aile işletmesi lokantalar olsa daha iyi olmazmıydı diye düşünerek ayrıldım Şirince’den. Bir daha gidermiyim? Yolum düşerse belki ama özel olarak hayır.

Hiç yorum yok: