2 Ağustos 2007 Perşembe

Datça'dan Lezzetler

Datça’da tüm yazlık yerler gibi tatilcilere hizmet vermek üzere kurulmuş pek çok restaurant vardır. Geceleri deniz kenarındaki masalarda fenerlerini, mumlarını yakıp hoş bir ışık yayan balıkçılar, genelde tıklım tıklım dolu olan ev yemeği sunanlar, pideciler. Hepsi kendince hoştur ama Datça’da özel bir tat arıyorsanız Reşat Restaurant’a mutlaka uğramalısınız.




Bu yaz Datça Limanında ki yeni yerinde hizmet veren Reşat’ı öncelikle her daim beyaz giyinen iri cüsseli Reşat bey’den tanıyabilirsiniz. Koca göbeği, yaptığı yemeklerin lezzetini tescil ediyor gibi gelir hep bana. Zaten nedense sıska şefler bana pek güven vermezler, yeni tatlar denemiyor, en önemlisi de pişirdiklerini keyfi ile yemiyorlar gibi gelir bana.




Önceki gece kardeşimin doğum günü için Reşat Restaurant daydık ve adet olduğu üzere yemek seçimini Reşat bey’e bıraktık. Liman’ın ışıklarını, hareketini tepeden gören bir masadaydık ve tepemizde de dolunay. Önce mezeler geldi. Her biri ayrı bir buluş olan, çok farklı tatlarla marine edilmiş, baharatlarla, soslarla harmanlanmış soğan halkaları, patlıcan, kabak, havuç, zeytin ve peynir. Salata olarak yaz günleri için özellikle ferahlık versin diye hazırladığını söylediği bol nane ve kereviz yapraklı, üzerinde muhteşem lezzetli sirkeli domates sosu ile yeşil salata.Taze ekmek ve yanında da ev şarabı. Reşat bey’in felsefesi, sofraya getirilen her bir yemeğin tadı, bir öncekini aşmalıyı bildiğimizden midelerimiz önümüzdekilerle bayram ederken, bir taraftan da huşu içinde arkadan gelecekleri beklemeye başladı.

Ara sıcaklar şarap sosunda pişirilmiş mantar ve içine koyduğu kıymaya bol kapari karıştırılmış dev sigara börekleri. Aman Allahım bu mantarlara ne yapılmışta, hiç saklamadan tüm lezzetlerini ortaya çıkarmışlar böyle. Daha dur sırada ana yemek var diye düşünsem de, ne kadar geciktirmeye çalışsam da, tabir yerindeyse mantarları tadarken, koklarken midem ilk orgazmına ulaştı. Nirvana....

Ara sıcaklardan sonra huzurlu bir doyum yaşayıp, ikinci şişe şarabı yarılamaya yaklaşmışken ana yemek geldi. Üzerinde yine değişik bir sos gezdirilmiş yeşil yapraklar üzerinde adeta demeyeceğim, kesinlikle pamuk kıvamında bonfile parçaları.
‘‘Reşat bey artık şu etleri nasıl marine ettiğinizin sırrını biraz paylaşın’’ dediğimde, etlerin marine edilmediğini öğreniyorum. Etin suyunun içinde kalmasını sağlayacak bir yöntem bulmuş. Tabi ki sır.

Yemeğin sonunda gelen tatlının adı cennet-cehennem. Üzerinde incir sosu gezdirilmiş içinde iri çukulata parçaları olan dondurma. Cehennemi ise dondurmadan bir parça alır almaz anlıyorsunuz. Dondurma acılı...

Eğer bir gün yolunuz Datça’ya düşerse, güzel denizimizin, güneşimizin, bol oksijenimizin, püfür püfür esen rüzgarımızın tadını çıkartırken, benden tavsiye bir akşam mutlaka Liman’a inin ve midelerinizi Reşat bey’in ellerine bırakın.

Son fotoğraf Reşat bey ve yeğenim Ayşe...

2 yorum:

Tijen dedi ki...

Aaaa düşünüyorum taşınıyorum kardeşini hatırlayamıyorum iyi mi Ayşegül? Sanki sen hep tek çocuktun. Gözümün önünde hiç bir kardeş görüntüsü yok derken çilli bir erkek çocuğu hatırlar gibi oluyorum. Oysa sizin evi, bahçeyi çok çok iyi hatırlıyorum! Kardeşine mutlu yıllar diliyorum ve yaptığın geziler için oh oh içine sinsin, gerisi gelsin diyorum.
Tijen

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Kardeşim Tansu, Anadolu Lisesinde de bizle okudu, 3 sınıf küçüktü. Eskişehir'e en son ne zaman gittin bilmiyorum ama bizim ev ve bahçe aynen duruyor, ama diğer yerler, oynadığımız park, dolaştığımız sokaklar ve özellikle de ilkokul o kadar değişmiş ki inanamazsın.
Sevgiler