19 Nisan 2007 Perşembe

Baron Otel - Halep

Halepteki son akşam üzerimizde, Eda, Aynur, Semiha ve ben önce taksiye atlayıp Kapalıçarşıya gittik. Yolda bizi götüren taksici Türk olduğumuzu anlayınca, bende Kürdüm diyerek bize İbrahim Tatlıses, ve Mahsun Kırmızıgül şarkıları çaldıktan sonra 500 Suriye Pound u gibi inanılmaz bir fiyat aldı. O zaman bunun fazla olduğunu bilmiyorduk ama dönüşteki taksiciye 100 pound uzatıp hiç bir itirazla karşılaşmayınca, giderken kelimenin tam anlamıyla kazıklandığımızı anladık. Seyahatlerde oluyor böyle şeyler işte.

Kapalıçarşıda küçücük bir dükkanda renkli eşarplar satan dükkanı, sahibinin sabır, sabır sesleri ile talan ettikten sonra, yorgunluk atmak üzere Suriye nin Pera Palas ı sayılabilecek Baron Otel e gittik.


Lonely Planet in Suriye kitabında yazdığı gibi, seyahatlerin mutlaka 2-3 hafta deniz yolculuğu içerdiği, hamallarca taşınan bahçe kulübesi büyüklüğünde bavulların olduğu, yerel konsolosa tanıtım mektuplarının iletildiği başka bir dönemde ( 1909-1911) inşa edilmiş Baron Oteli.

Şu anda trafiği yoğun bir cadde üzerinde, eski binaların arasına sıkışıp kalmış olsa da, ilk açıldığında, geceleri gidilmesi çok da tavsiye edilmeyen, çatısından müşterilerin yan taraftaki bataklıktaki ördekleri avlayabildiği, Halep in kenar mahallelerinden birinde bulunuyormuş otel. İki Ermeni kardeş tarafından yaptırılan Baron kısa sürede Orta Doğu daki en iyi otellerden biri haline gelerek, Şark Ekspresinde seyahat eden zengin ve ünlülerin de kaldığı bir yer olmuş. Charles Lindberg, Theodore Roosevelt, Agatha Christie, Arabistanlı Lawrence ve Atatürk ümüz bu otelde kalmış kimi kişiler.

Atatürk 1 Nisan 1916 da Tümgeneral olduktan sonra, Şam ve Halep e çeşitli görevler için gider ve nihayet 15 Ağustos 1918 de Halep e 7. ordu komutanı olarak atanır ve, 31 Ekim de Yıldırım Orduları Komutanı olana kadar orada kalacaktır.

Dışardan gelen trafiğin sesini, ve etraftaki turistleri bir süreliğine kulaklarınızdan ve gözlerinizden silebilirseniz, O nu bardaki bir masada arak ( Suriye rakısı) içerken hayal edebilmek öyle kolay ki.. Aradan geçen yüz yıla yakın sürede otelde mutlaka, en azından elektrik su tesisatı gibi kimi değişiklikler yapılmıştır ama iç dekorasyon sanırım aynı kalmış. Tüm eşyalar tepe tepe kullanılmış ama insana kendisini rahat hissettiren bir eskilikte. Tabureye otumaya çalışırken, eğer barın alt kısmında ayak konulacak yere biraz kuvvetlice basacak olursanız, koskoca bar bir anda üzerinize gelmeye başlıyor, barmenler acilen diğer taraftan bastırarak müşterilerin barın altında kalmasını önlüyorlar.

Biz Atatürk ü anarak rakı içemedik ( çünkü hiç birimiz rakı sevmiyoruz) ama bira ve kenardaki kalöriferin üzerinde ısıtılıp sıcak sıcak servis yapılan fıstak ve dandık ( fıstık ve çekirdek) eşliğinde bira içerek, otelde çok uzun süredir çalışmakta olan, barmen ve otel müdürü ile hoş sohbetler yaptık, resimler çektirdik. Keyifli bir akşam üzeriydi, ve son olarak içinde misafir olmasına rağmen, bizi kırmayarak izin verdiler ve duvarında Atatürk ün çeşitli resimlerinin asılı olduğu 201 nolu odada bir kaç tane fotoğraf çektik. Sol üst köşedeki balkonlu oda.

Baron Otel bir süre sonra kapsamlı bir tadilata girecekmiş, onu bu eski haliyle görebildiğim için mutluyum.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Halepli Abdürrahim Efendi uzun entarisi ile dolaşır, altına don giymezmiş. Bir gün Halep çarşısında dolanırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış. Entari havalanmış. Halepli Abdürrahim Efendi'nin açıkta kalan maslahatını herkes görmüş. Esnaf kendi arasında homurdanmış, bu uygunsuz durumu Kadı'ya kadar duyurmuşlar. Kadı da Abdürrahim Efendi'yi adaba mugayir davranışlarından dolayı yargılamak üzere mahkemeye çağırmış. Dava görülmeye başlamış. Kadı kimlik tespiti yaparken sormuş: "Evli misin?" "Evliyim. Dört karım, dört de cariyem var." "Kaç çocuğun var?" "Dur hele Kadı efendi düşüneyim?" Halepli Abdürrahim Efendi başlamış düşünmeye, düşünürken de parmak hesabı yapmaya. "Birinci karıdan altı çocuk. İkinciden dört çocuk. Üçüncüden iki kızım var ellerinden öper." "On iki etti. Başka?" "Küçük karıdan da üç çocuk. Cariye kullarından ikişer çocuk daha. "Bizimki sadece sayı söylüyor. Hesabı Kadı yapıyor." On dokuz etti. Başka?" "Başka yok Kadı efendi. Hanımlardan üçü hamile. Cariye kullarındanda ikisi yüklü." "Yani beş çocuk daha yolda." "Sayende Kadı efendi. "KARAR VERİLDİ. Halep Kadısı bu ifade üzerine biraz düşünmüş. Uzun, kır sakallarını karıştırmış. Karşısında boynu bükük duran Abdürrahim Efendi'ye uzun uzun baktıktansonra "Yaz kâtip" deyip hükmünü açıklamış." Halep'te mukim, Abdülmecit'ten olma Razıya'dan doğma Abdürrahim Efendi'nin don giymeye fırsat bulamadığından beraatına."

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Vallahi elinize sağlık Eşref bey, akşam akşam beni çok güldürdünüz....
Sevgiler