16 Nisan 2007 Pazartesi

Bir Yüzük Bir Hikaye - Şam

Halepte ki eski çarşıdan bir yüzük aldım. Yuvarlak gümüş bir zemin üzerinde hoş bir kaligrafi ile Arapça bir yazı var. Kuran dan bir ayet olan yazının tercümesi yaklaşık şöyle bir şey: Tanrının yüzünden başka herşey bir gün sona erecektir.

Ölümler, cenazeler, mezarlıklar bende hep ikili bir duygu uyandırmıştır. Bir taraftan kaybetmenin, bitmenin verdiği hüzün ve keder, diğer taraftanda, bir gün herşeyin nasıl olsa biteceği ve yaşadığımız her andan keyif almamız, belki daha da çok kendimizi, sahip olduklarımızı çok da ciddiye almamamız gerekliliği. Bu duyguları en keskin şekilde babamı kaybettiğimde yaşamıştım., Bir yanım acıdan hissizleşmişti, bir yanımda boşver işteki sorunları, sevgilinin seni aramamasını, bunların hepsi gelip geçici sen hiç vakit kaybetmeden yaşamana bak, yapmak istediğin ne varsa yapmaya çalış diyordu.

Sanırım ondan sonra hep aklımın bir köşesinde kaldı, en büyük üzüntülerinde, en büyük mutluluklarında geçici olduğu, kendimi her ikisine de çok fazla kaptırmamaya çalıştım.

Bu duyguları Şam daki küçük bir mezarlıkta da yaşadım. Süleymaniye medresesinin yanında küçük bir Osmanlı mezarlığı var. Hanedan dan ya da dönemin yöneticilerinden 40-50 kadarının mezarı burada. Tarihsel açıdan en önemli ama en mütevazi mezarlardan biri ise Osmanlının son padişahı Sultan Vahdettin e ait.

Vahdettin 4 Temmuz 1918 de tahta çıktığında 57 yaşındaydı. Çok uzun bir süre beklemişti tahta çıkmayı Çengelköy deki köşkünde, ama o gün önce bir istimbotla Sarayburnu iskelesine yanaştı...Nazılar heyeti,ve mabeyin erkanı, Enderun memur ve hademesi Topkapı Sarayının yaldızlı kapısı önünde dizilerek selam vaziyetine geçtiler. Vahdettin beraberinde Enver Paşa olduğu halde iskeleden itibaren kendini taşıyan arabadan indi, gayet vakur bir şekilde yürüyerek Bağdat köşküne girdi...

Bir süre Bağdat köşkünde istirahat etti...Daha sonra yanına yeni veliaht, amcazadesi Sultan Abdulaziz in oğlu Abdülmecit Efendi yi alarak Babüssade pişgahına gitti ve Osmanlı töreleri gereği orada kurulmuş olan zümrütlü tahta çıktı.

Bu sırada İstanbul da top sesleri ile yeni padişahın tahta çıkışı ilan ediliyor...Bütün Osmanlı şehzadeleri, ileri gelenleri, din adamları, askeri, mülki erkan Vahdettin e biat ediyordu..

Bir sonraki tarih 15 Mayıs 1926 San Remo da Villa Manolya. Aradan 8 yıl ve pek çok olay geçmiş.. Az sonra daima yakında bulunan Nevzat Kadıefendiye seslenerek:
-Biraz safram kabarıyor bana bir tas getir, demiş ve derhal gelen tasa pek az miktarda kusmuştu..
Ve sonra:
- Aman şu leğeni dök de burada pis pis kokmasın!.. İsteği üzerine Nevzat Kadı efendi leğeni döküp temizlemiş.. Odaya döndüğü zaman Sultan Vahdettin i şezlongu üzerinde cansız bulmuştu. Son Osmanlı padişahının hayata veda ettiği son dakikalardı bunlar...

San Remo da alacaklılar, icra memurları cenazenin kaldırılmasını 4-5 gün engelledi. Para bulmak için çantası kırıldı ama içinden elmasları pırlantaları sökülüp satılmış, nişanlarından başka bir şey çıkmadı. Alacaklıları oyalamak için onlarla villanın salonunda pazarlık edilirken Prens Ömer Faruk ve Tahir bey tabutu gizlice evin arkasından çıkartıp, bir at arabasına yükleyip, halıların altına gizlediler ve tabut San Remo tren garına böyle ulaşabildi.

Yüzyıllarca kralları, şahları dize getiren, dönem dönem onları himayesi altına alan, ‘ dünyadaki bütün denizlerin ve bütün kara parçalarının ‘ ulu hükümdarı, Osmanlı İmparatorluğu nun son padişahı Sultan Mehmet Vahdettin in tabutu, alacaklılardan, haciz memurlarından böylece kaçırılmıştı!..Tek atlı yük arabası ile San Remo sokaklarında sarsıla sarsıla ilerliyor, son Osmanlı padişahı son yolculuğuna çıkıyordu...

Bu yolculuk doğduğu şehire en yakın İslam toprağı olan Şam da sona erdi. Yüzüğümü her taktığımda hatırlayacağım bir hikaye olacak bu...

İtalik yazılar Yılmaz Çetiner in Son Padişah Vahdettin adlı kitabından

Hiç yorum yok: