19 Haziran 2007 Salı

Koşuyorum





2007 yılına girerken çok önemli bir karar almıştım. Bu yıl artık hareket etmeye başlamalısın Ayşegül dedim. Yeni yılın başında alınan kararların pek çoğu, hemen daha ilk hafta rafa kaldırılsa da şu ana kadar bu kararıma uyduğumu belirtmeliyim. Kışın haftanın üç günü düzenli olarak spor salonunda çalıştım, yoga yaptım ve çok üşümediğim günler mutlaka yüzdüm. Datça’ya geldiğimden beri deniz henüz daha oldukça soğuk olduğu için uzun uzun yüzemiyorum ama sabahları koşmaya başladım. Ve iddia ediyorum ki dünyanın en güzel koşu parkurlarından birinde koşuyorum.

Öncelikle bir yanım hep deniz. Diğer yanımda kimi zaman tarlalar oluyor, kimi zaman sazlıklar, kimi zaman çam ağaçları ya da palmiyeler. Kimi zaman denizin kokusu geliyor burnuma, kimi zaman otların ve bol bol da kekiklerin. Her gün kendime yeni bir ağaç ya da kaya belirleyip, ertesi gün onu geçmeye çalışıyorum. Datça yürüyerek buraya bir
saatlik mesafede, bakalım yaz sonuna kadar Datça’ya ne kadar yaklaşabileceğim.

Bugünler de Datça’nın baharda açmaya başlayan çiçekleri, sıcak yaz günleri öncesinde son çiçeklerini açmaya başladılar. Onlar da ancak sabah erken saatte görülebiliyorlar. Güneşin yükselmesi ile hepsi ertesi sabaha kadar sürecek uzun bir uykuya başlıyorlar.

Bu sabah küçük kameramı da cebime koyup çıktım. Kah koştum, kah durup biraz fotoğraf çektim. Yolda bir ara yeni arkadaşım Zeyna ile de oynadım. Benim köpeğim denize girmekten çok korkardı, Zeyna ise sahibinin attığı sopayı, şimşek hızıyla alıp getiriyor denizin içinden. Ne de olsa savaşçı kraliçe Zeyna o. Benim Şiba’mda bir kraliçenin adını taşırdı ve bir kraliçe edasıyla ancak kucakta denize taşıyabilirdiniz onu.

Burada evimin bulunduğu yer koruma altındaki 6 kilometre uzunluğundaki Gebekum’ a oldukça yakın. Oluşumu 6 milyon yıl önce başlayan bu fosil kumulunun üzerindeki bitkilerin pek çoğunun benim koşu alanımda da olduğuna eminim. Ancak kum zambağı hariç başka hiçbirini tanımıyorum. Kum zambaklarının neslinin tükenmekte olduğunu bilmezdik eskiden ve yaz sonu açan bu bayıltıcı kokulu çiçek hep vazolarımızı süslerdi ama şimdilerde kimse dokunmuyor onlara. Çiçeklenmiş fotoğraflarını ancak yaz sonuna doğru çekebileceğim. Datça’nın florasını en güzel anlatan cümleye ise Akgün Akova’nın THY dergisi için yazdığı bir yazıda rastladım: ‘iki denizin eczanesi’

Keşke bu bitkilerin, otların, ağaçların ne olduğunu anlatan bir kitap olsa elimde diye düşünüyorum, internet sitelerinde araştırdım da ama pek bir şey bulamadım. Resimlerden sizin tanıyıp bildikleriniz varsa, bana yazarsanız çok sevinirim.

Terlemiş, nefes nefese eve döndüğümde kapıda annemin sabah kahvaltısı için hazırladığı tavada kızaran biber ve dometesin kokusu karşıladı beni. Yıllardır ekmeğini de kendi yapar annem. Kızarmış biber domates, yanında da pazardan aldığımız kapiçyo peyniri ve çay.. Bu sabah da durum vahim gözüküyor. Sabah koşusu ile yakılan kaloriler, iki katı olarak geri gelecek demek ki..

Yemen yazıları daha bitmedi, ne zaman biteceğini de kestiremiyorum. Ha bire aklıma yeni bir şeyler gelip duruyor.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Günde 30 dakika tempolu yürüyüş ve haftada 2-3 kez yapılacak 20 dakikalık egzersiz de hastalığın birçok riskini azaltır. Meyve, sebze, yeşil çay, nar ve lifli gıdalar gibi bitkisel besinlerin tüketimine ağırlık verilmeli. Bel çevreniz boyunuzun yarısından az olmalıdır, daha geniş ise ileride yüksek tansiyon, kolesterol, şeker hastalığı gibi sorunlar ç›kabilir. Bilinçli beslenmeliyiz.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Merhaba Mümtaz bey,
Benim ailemde genetik olarak kolestrol yüksek olduğu için bazı şeyleri ister istemez kontrollü gitmek zorunda kalıyorum, ama fiziksel egzersiz hakikatende sizin yazdığınız gibi olmazsa olmaz kategorisinde. Benim tek sorunum tatlı ile, o kadar çok seviyorum ki tatlı yı, bazen kendime hakim olamıyorum. Ne yapalım bu da benim kusurum...Havalar çok sıcakta olsa umarım keyifli ve güzel bir gün geçirirsiniz. Sevgiler

Adsız dedi ki...

Yorgunluk ve halsizlik için ısıgan otu faydalı olur. Enerji ve protein yetersizliğinden meydana gelen beden hareketlerinde yavaşlama varsa; arı sütü, bal, polen karışımı olarak karşılıyabilirsiniz. Demir yetmezliğiyle oluşan halsizlik ve anemi gibi hastalıklara ıspanak ve koyu yeşil sebzeler faydalıdır. Sebzeleri fazla parçalamadan irice tüketin. Bıcakla değil elle parçalayın ve uzun süre suda bekletmeyin, vitaminleri ziyan olmasın.
Sağlıklı günler dilerim.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Merhaba Rabia Hanım,
Böyle karşılıklı bilgi değişimi yaptıkça ne iyi oldu da blog yazmaya başladım diyorum. Sizin yazdıklarınızı hemen anneme de okudum. Doğal bitkilerden mümkün olduğunca yararlanmaya çalışıyoruz. Taze ısırgan bulduğunuzda bir de gözlemesini yapmayı deneyin.
Sevgiler

Adsız dedi ki...

Isırganın tohumlarını kullanıyorum: Bir kilo bal ile 100 gr. ısırgan tohumunu karıştırıp her gün bir kaşık yiyorum. Bomba gibi oluyorum. Size şunları da önerebilirim: Ay çekirdeği, cinsel arzuyu artırır ama sivilce ve kilolarda da artışa neden oluyor. Birinden birini seçeceksiniz! Yulaf ezmesi, özellikle biz kadınlarda cinsel isteksizliği giderir. Hormonları düzenler ve vücut direncini artırır. Her sabah sütlü yulaf ezmesinin içine isterseniz ceviz, fındık, antepfıstığı koyabilirsiniz. Bu kuvvetli öğünle gününüzü daha kolay geçirebilirsiniz. Sarımsak, tüm hormonları çalıştırır. Çiğ olarak yiyin. Kırmızı ve yeşil acı biber, karabiber, hep tatlılar bu etkiyi yapacak değil ya, inanamayacaksınız ama acı da cinsel isteği kamçılar. Sizin cinsel isteginiz ne kadar yüksek bilmiyorum ama ben bomba gibiyim.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Rabia Hanım, sizdeki bilgiler harika, yulaf ezmesini tek başına çok yemesem de, haftada 2-3 kez sabah kahvaltısı olarak müsli yiyorum. üzerinede ay çekirdeği ve keten tohumu ile harika oluyor. Tavsiye ederim. Sarımsak bizim ailede baş köşededir. Datça'da bol bulabildiğimiz deniz börülcesini zeytinyağ ve sarımsak ile yemenin tadına doyum olmuyor.
Hep sağlıcakla ve bomba gibi kalın