Tenis sporu ile yakın temasım sadece çocukken oldu, o da üç beş kere raketi elime alıp bol bol topa vuramamaktan ibarettir o kadar. Ancak son on yıldır, iyi bir tenis izleyicisi olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca iyi de bir kayakla atlama izleyicisiyimdir ama o da başka bir yazı konusu olsun. Zaten her hangi bir sporu inat edip izlemeye başlarsanız, bir süre sonra ana karakterleri tanıyorsunuz, saha içi ve dışı rekabet konularını ve her spor dalının olmazsa olmaz dramalarına tanık olmaya başlıyorsunuz. Kısacası bende, dizi tiryakiliği gibi gelişen bir şey bu. Dizileri yazanların heyecanı belli bir noktada tutamamaları sonucu ratinglerinin düşmesi gibi, Schumi – Hakkinen rekabeti bitince Formula 1’i, Lance Armstrong emekli olunca da Fransa Bisiklet Turunu izlemeyi bıraktım ama tenis hala devam ediyor.
Ve nihayet bu hafta Fransa Açık Roland Garros başladı. 2000 yılında gidip de pek bir şey görememe şansına eriştiğim bu turnuva 1891 yılında, ulusal bir turnuva olarak başladıktan sonra 1925 yılında uluslararası özelliğe kavuşmuş. Fransızların aylar önceden, biletlerini alıp, eğer hafta içi günlere bilet bulmuşlarsa, izinlerini ayarladıkları bu turnuvaya katılım çalışmalarına iş yerinden sevgili arkadaşım Ela ile bizde sanırım 2000 yılı başlarında başlamıştık. Öncelikle Paris’e yapılması gerekli olan bir iş gezisini dikkatlice Roland Garros zamanına ayarlamış, sonra da dört koldan bilet aramaya başlamıştık. İstanbul da görev yapmış eski Genel Müdürler den Stanisslas de Hauss ise bize o çok beklediğimiz biletleri sonunda bulmuştu.
Turnuva nın tam ortasına düşen Cumartesi günü kapıların açılması ile beraber içeri girmiş, iki ana korttan biri olan Suzanne Lenglen’de heyecanla yerlerimizi bulmuştuk ama doğrusunu söylemek gerekirse pek bir şey görememiştik. Bir kere o kadar yukarıda oturuyorduk ki, kortda ki Tommy Haas ve Marat Safin adeta biraz irice sincap büyüklüğünde görünüyorlar, top ise ancak pür dikkat bakınca görülebiliyordu. Derken bir de hafiften yağmur başlayıp önümüzde oturanlar da şemsiyelerini açınca görüş alanımızın yarısı da onlara feda olmuştu. Bu kadar çalışma ve beklentinin üzerimizde yarattığı baskı sonucu, uzunca sayılabilecek bir süre inatla yerlerimizde oturmaya devam etsek de sonunda pes etmiş kort dışındaki kalabalığa katılarak, t-shirt, yağmurluk gibi hediyelik eşya alışverişini başarı ile tamamlamıştık.
Ve nihayet bu hafta Fransa Açık Roland Garros başladı. 2000 yılında gidip de pek bir şey görememe şansına eriştiğim bu turnuva 1891 yılında, ulusal bir turnuva olarak başladıktan sonra 1925 yılında uluslararası özelliğe kavuşmuş. Fransızların aylar önceden, biletlerini alıp, eğer hafta içi günlere bilet bulmuşlarsa, izinlerini ayarladıkları bu turnuvaya katılım çalışmalarına iş yerinden sevgili arkadaşım Ela ile bizde sanırım 2000 yılı başlarında başlamıştık. Öncelikle Paris’e yapılması gerekli olan bir iş gezisini dikkatlice Roland Garros zamanına ayarlamış, sonra da dört koldan bilet aramaya başlamıştık. İstanbul da görev yapmış eski Genel Müdürler den Stanisslas de Hauss ise bize o çok beklediğimiz biletleri sonunda bulmuştu.
Turnuva nın tam ortasına düşen Cumartesi günü kapıların açılması ile beraber içeri girmiş, iki ana korttan biri olan Suzanne Lenglen’de heyecanla yerlerimizi bulmuştuk ama doğrusunu söylemek gerekirse pek bir şey görememiştik. Bir kere o kadar yukarıda oturuyorduk ki, kortda ki Tommy Haas ve Marat Safin adeta biraz irice sincap büyüklüğünde görünüyorlar, top ise ancak pür dikkat bakınca görülebiliyordu. Derken bir de hafiften yağmur başlayıp önümüzde oturanlar da şemsiyelerini açınca görüş alanımızın yarısı da onlara feda olmuştu. Bu kadar çalışma ve beklentinin üzerimizde yarattığı baskı sonucu, uzunca sayılabilecek bir süre inatla yerlerimizde oturmaya devam etsek de sonunda pes etmiş kort dışındaki kalabalığa katılarak, t-shirt, yağmurluk gibi hediyelik eşya alışverişini başarı ile tamamlamıştık.
Bu arada son anda Paris’e bizimle gelen Seda, kapıdaki Cezayirli karaborsacılardan rahat rahat biletini almış, yan kortlardan birinde oynamakta olan o zamanların en çok peşinden koşulan tenisçisi Anna Kournikova’yı dünya gözü ile gerçek boyutlarında seyretme şansını yakalamıştı. Ama her şeye karşın Roland Garros’un kalabalığına karışmış, havasını solumuş ve çok ta keyifli bir gün geçirmiştik.
Buraya kendi çektiğim fotoğrafları koymaya özen gösteriyorum ama Roland Garros ta pek bir fotoğrafta çekmemişiz, dolayısıyla yukarıdaki fotoğraflar Flickr’dan Claudecf ve Xavier ‘e ait.
11 yorum:
Çok hoş meraklarınız var Ayşegül hanım. Tenisi oynamamak ama bir dizi tiryakiliği gibi izlemek, çok hoş doğrusu. Eh tenise bu kadar meraklı birisi için herhalde geçen hafta Dementieva'nın şampiyonluğu ile biten İstanbul Cup bulunmaz bir fırsattı diye düşünüyorum. Burnumuzun dibine gelen turnuvayı kaçırmadığınıza eminim. Hele Sharapova, Williams gibi dünya klaslarını ve onları eleyen Rezai'yi iri sincaplardan daha iri görme fırsatını düşünürsek sizin ne kadar mutlu olduğunuzu tahmin edebiliyorum. Gayretle çalışılır ve İstanbul Cup'ın turnuva sınıfı yükseltilirse seneye belki daha da heyecanlı maçlar izleriz. Sizin kadar olmasa da yeğenim nedeniyle (kendisi yıllardır tenis oynar) birazcık ondan bu konuları dinledim. Hatta beni Polonyalı kız kardeşlerin kazandığı çiftler finaline bile götürdü. Tabii şimdi o da sizin gibi Fransa Açık turnuvasını büyük bir heyecanla izliyor, zaman zaman beni de sürükluyor bu heyecanın içine. Bakalım toprak kortların 1 numarası sayılan RG'yi kimler kazanacak? Tahmininiz var mı? Yeğenim gene Nadal'ın alacağını düşünuyor. Belki de bir türlü kazanamayan Federer olabilir mi, ne dersiniz? Bugün sıcak bir gün olacağa benziyor. Aklımda Sabancı müzesindeki halı sergisini gezmek var ama herhalde onu cumaya bırakacağım. Nasılsa o tarafa gidiyorum. Gördünüz mü sergiyi? Çok ilgi çekici olduğunu söyledi Baki bey. Hele Dağıstan dokumaları modern resim gibiymiş. Çok merak ediyorum doğrusu. Güzel bir gün geçirmenizi dilerim, ben bugün Beykoz'da olacağım, ögle yemeğine davetliyim. Evde de temizlik var, kaçmış olurum.
Sizin de tenis bilginiz kesinlikle benim kadar var ve tahmin ettiğiniz gibi büyük bir heyecanla televizyon dan maçları izlemeye devem ediyorum. Bu yıl Federer in kazanmasını çok istiyorum, sonraki Wimbledon ve Amerika Açık ıda kazanması çok yüksek olduğundan, biz de böylelikle grand slam yapmış birini görme şansına sahip oluruz. Şu anda Federer den başka bu işi becerebilecek kişi görünmüyor. Yaz için İstanbul dan göç etmeden sabancı Müzesindeki halı sergisini ben de görmek istiyorum, gidenler hakikaten çok güzel olduğunu söylüyorlar. Size keyifli bir yaz günü diliyorum.
Sevgilerimle,
Teniste Türkiye'nin sesi artık duyulur oldu. Özellikle İstanbul Cup'la birlikte gelen tanıtım başarısı, WTA Tour'un ilgisini üzerimize çekti. Turnuvanin iyi geçmesiyle birlikte Türkiye, diğer ülkelerle yarışır hale geldi. Ve sonuç olarak da WTA Championship'i 2011-2013 yılları arasında düzenleme hakkı İstanbul'a verilerek önemli bir ilke de imza atılmış oldu.
Sizi de artık turnuvalara bekliyoruz.
Merhaba Can bey,
WTA yılsonu şampiyonluğunun 2011'de Türkiye'de yapılacak olmasına inanılmaz derecede heyecanlandım. O yıllarda hala İstanbul'da olursam kesin kaçırmayacağım. Acaba yeni bir spor kompleksi mi yapılacak bu iş için? Keşke tenisimiz ve tenisçilerimiz futbolun %1'i kadar basınımızdan ilgi görse de, neler olup bittiğini daha yakından izleyebilsek.
Size keyifli bir gün diliyorum...
Evet bu turnuva için Yeşilköy'e 10bin kişilik bir kort yapılacak, ne müthiş değil mi? Ama İstanbul'da olmassanız da sizi turnuvaya mutlaka bekliyoruz. İri sincapları görmek için Fransa'ya kadar gittiğinize göre İstanbul'a gelmek zor olmasa.
Sadece tenis değil, 12-15 Temmuz tarihleri arasında Göreme'de yapılacak Avrupa Dağ Bisikleti Şampiyonası'nda dünyanın en iyi bisikletçilerini ağırlayacağız. Dünya Bisiklet Birliği'nin düzenlediği Dünya Kupası serilerini kazanan Julien Absalon ve kazanmayı garantileyen İrina Kaletnieva sampiyonanın iki büyük yıldızı olacak. Yarışlar Göreme'nin ünlü aşıkların vadisinde, Avrupalı sporcuların çok da alışık olmadığı doğal ortam ve sıcaklıkta yapılacak. Şu sıralar devam eden Tour de France'ın heyecanı hepimizi sararken dağ bisikletinde şampiyonlar geçidini kaçırmayın.
Merhabalar sevgili Can bey, ve Oğuz bey. İyi ki bu blogu yazmaya başlamışımda böyle şeylerden haberim oluyor. Futbola bir itirazım yok ama basının bu kadar futbola yer ayırmasına kesinlikle itirazım var. Futbolcuların ve yöneticilerin bilmem nesine kadar yazacaklarına bunları yazsalar ya.
Yeşilköy deki yeni yapılacak tesise çok sevindim, İstanbul'da çok eksikliği var böyle yerlerin. Artık o tarihe kadar ölmez kalmazsam kesin orada olacağım.
Dağ bisikleti yarışmaları Göreme'de herhalde ayrı bir güzel olacak.Bizden de yarışmacılar olacak mı? Her hangi bir TV kanalı verecek mi yarışmaları acaba biliyormusunuz?
Bana kısa bir not düşerseniz çok sevinirim.
Sevgiler
Tüm katagorilerde yarışlarda yer alacak ekibimizin en gözde ismi, elit erkeklerde Bilal Akgül. Bisiklet Federasyonu Teknik Kurulu'nun son 3 yılda aldığı akılcı kararlarla sürekli puan çıkarabileceği organizasyonlara katılan Akgül, Pekin Olimpiyatları'na gidebilme adına önemli yol aldı. Sporcumuz şu anda olimpiyat vizesini kapabilecek 50 sporcu arasında 39. sırada yer alıyor. Diger basarılı sporcumuz Sinem Güler ise elit bayanlar sıralamasında 43. sırada. TV'nin haber kanalları verecektir şampiyonayı. Meraklıysanız sizi şampiyonaya davet edelim, misafirimiz olun.
Ah keşke gelebilsem Göremeye. Ama kulağım ve gözüm haberlerde olacak. Bizde çok bilinmeyen sporlarda olimpiyat düzeyinde sporcularımızın olması harika bir şey. Bir de sponsor bulabilirlerse belki daha da iyi yerlerde görebiliriz onları. Ama her şey yavaş yavaş oluyor. Bilal'e ve Sinem'e başarılar...
Belki izlediniz pazar akşamı TRT3 yarışmanın son bölümünü banttan verdı. Kadınlarda Almayadan Sabine Spitz 1. oluren sporcumuz Sinem Güler 30. oldu. Erkeklerde ise İspanyol Jose Antonia 1.liği kazanırken bizden Muammer Yıldız 50. oldu. Daha ayrıntılı bilgi isterseniz www.cappadocia2007.com sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Merhaba Oğuz bey,
Haberlerde bir türlü rastlayamamıştım. İyi oldu bana sonuçları yazdığınız merak ediyordum. Bundan sonra daha iyi sonuçlar almak üzere, şimdi bisikletçilerimizi önümüzdeki yaz Pekin olimpiyatlarında izlemeyi bekliyorum..
Sevgiler
Yorum Gönder